+eveeeet, televizyonlarını yeni açan izleyicilerimiz içiin bi kere daha hatırlatalıım efendiiiim.
-hah dur niyazi bizden bahsediyo...
+lan ne diyon kadın bütün gün ünlüler çiftliği izlemekten kafan mı sulandı? allaaa allaaaaa...
-öyle deme bey, insan kendini bi gruba ait hissediyo.
+senin safın belli gözelim. gerektiğinde rakımı hazır edecek, gerektiğinde ayağımı yıkayacaksın. yeri gelecek beni yormadan yumruğuma çarpıp kafanı yere sürteceksin. şimdi ait olduğun grubu anladın mı benim gözel karıcım?
-sir, yess sirrr.
+aferin, şindi git rakımı getir.
toprak öyle bitip tükenmez, dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişemeyecekti.
kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle
ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık kısacıktılar
ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında
ve ayakları altından akan
toprak,
toprak,
ve topraktı.
gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
oyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
ve kadınlar
birbirlerinden gizleyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
ve ayın altında kağnılar
yürüyordu akşehir üzerinden afyon`a doğru.
ateşböceklerine benzerler. karanlıktayken saçtıkları ışıltılarıyla bizi büyülerler, aydınlığa çıktıklarında ise hayal kırıklığına uğratırlar, sürekli olarak kusurlarını ararız..
kin tutan varlıklardır. mesela erkek erkeğe bir ortamda arkadaşınıza ''lan saçın götüme benzemiş'' derseniz ortamdakiler güler, arkadaşınız küfür eder olay kapanır. ama aynı şeyi bir kadın diğer bir kadına söylerse olay asla orada kalmaz. mutlaka başka bir yerde intikam alma, itin götüne sokma çabaları olacaktır. bu kinci, alttan alamayan yapıları nedeniyle hemcinsleriyle olan dostlukları erkeklerin dostlukları kadar sağlam olmaz.
(bkz: goodfellas) filminde vurgulandigi uzere; kocasinin guclu ve zengin olmasini arzulayan, ama bunun nasil oldugu, ne sekilde kazanildigi onlar icin onemli olmayan varliklar.. bir restoranda saygi gorup, sira beklemeden en on masa sizin emrinize veriliyor, ya da alisverise gidiyorum, para lazim dendiginde destelerce para onunuze atiliyorsa o erkek cekicidir mafya bile olsa.. hayir bu boyle degil onemli olan kisilik diyen kismi ise, "zengin ve guclu olsun da nasıl olursa olsun ama ayrica hem de kisilikli olsun kotu mu olur?" demek isteyenleridir aslinda.. (bkz: erkegi seksi yapan unsurlar)
ayrica:
(bkz: istisnalar kaideyi bozmaz)
çok güzel kadınlar vodka gibidir.içmesi çok hoştur.ancak kendini fazla kaptırırsan çok kötü çarpar sonunda da kusarsın.
çok güzel olmayan fakat diyalog kurmanın zevkli olduğu kadınlar ise rakıya benzer.ilk defa içtiğinde acı gelir.yavaş yavaş tatlanır.muhabbet dersen vardır.
sonunda çok güzel çakır keyif olursun, tam kıvamına gelirsin.
hem güzel hem de muhabbeti güzel kadınlar ise 200 yıllık şaraba benzer. hiç kusuru yoktur.elde tutması ve ele geçirmesi çok zordur.içtikçe hayat bir başka gelir insana.
bazense bir erkek karşısında ki kadını 200 yıllık şarap zanneder.zaman geçer sarhoşluk geçtikten sonra bir bakar ki içtiği köpek öldürenmiş. boş yere karaciğerine zarar verdiğini anlar.bir daha ucuz şarap içmeyeceğine ve güçlü olacağına kendine söz verir.ancak bu sözü tutamaz ve alkol dünyasına yeniden kaptırır kendini.
Mavi dövmeleri
Ve bitmek bilmez yasların çürük izleriyle
Durup ateşe bakıyorlar.
Rüzgâr estiğinde hepsi ürperiyor
Göğüsleri değiyor toprağa
Ellerinde yanan odunlar taşıyan kadınlar
Siyah kazanların pası çökmüş yaşlılığıyla
Dolaşıp duruyorlar.
Ateşin öfkesi kabardığında
Sesler artıyor.
Orada ateş hiç bitmiyor
Söndürmek bir belâ
Göğüsleri pörsüyen kadınlar
Ellerinin korkunç inceliğiyle
Tutacakları odunların sertliğini düşünmekte
Ve susmaktalar.
Sustuklarında yaşları farkedilmiyor
Toprak kokuyor bağırdıklarında
Nereye yaslanacaklarını unuttuklarından
Gözlerini toprağa bırakıyorlar
Çünkü bulutlar gökte kalıcı değil
En içten
Toprağa veriyorlar kendilerini
Ve kokuyorlar arasıra