şiddetin her türlüsü, uygulayanın acizliğinin, yalnızlığının göstergesi ve sonucudur. söz konusu eşler arası olan ve birliktelik içersinde erkeğin kadına gösterdiği şiddet ise erkek bilmelidir ki bir daha asla o kadın tarafından eskisi gibi sevilmeyecektir. o birliktelikte eninde sonunda son bulacaktır.
bunun acı örneklerini hemen hergün gazetelerde görüyoruz. bu günkü vatan gazetesinde gene böyle bir haber var. yalnız bu defa bu olayda devletin de rolü var. bile bile kadını caninin ellerine teslim etmiş bu devlet.
sadece özel bir konu olmayan; toplumsal, politik anlamlar taşıyan bir şiddettir. (bkz: 4320 sayılı ailenin korunmasına dair kanun)
geçtiğimiz yıl türkiye'nin, aile-içi şiddetten kadını koruyamayan ilk ülke olarak AiHM'de mahkum edildiğini de belirtmeden geçemiyorum ne yazık ki.
haklı bile olsa aklını, zekasını, dil yetenegini kullanamayan erkeğin yöneldigi kaba kuvvet. ki çoğu zaman haklı da olmazlar. iş yerinde canları sıkılır kadından çıkartır, çocuklara bir şey olsa yine kadından çıkartır. sanki kendisi korkulukmuş gibi. böyle yapar çünkü dışarda uğradıkları eziklikleri bir şekilde tamir etmeleri gerekmektedir. kadını stres topu yapmaktan zevk alırlar. hal böyleyken kadının hiç sucu yok mudur? elbette vardır. kadın annelik duygusuyla, toplumda kötü bir iz bırakmamak amacıyla hep yutar. o eşek oldukça kocası onun sırtına daha çok biner. keşke gün gelse de dayak magduru kadınların soyu tükense.her kadın da en az erkekler kadar özgür olup kendilerini olabilseler...
bastırılmış ve baskınlanmış, beyni ve kafası kara çarşafa bürünmüş türk kadınınıN asla karşı tepki gösteremediği ve içinden çıkamadığı durumdur. dinen de onaylanmış bu kronik hastalık, geçmişimizi çürüttüğü gibi geleceğimizi de esir almıştır. kadın, ülkedeki bütün çocukların ilk elden etkileyici ve kokuşmuş toplum yapımızın temel dinamiklerinden biri olan baskılanmışlık ve haksızlığa karşı baş kaldıramama tohumlarının yereşmesindeki ilk unsur olduğu için, toplumuzun koyunluğunun dolaylı yoldan sorumlusudur. eğer yüz binlerce öğrenci üniversite harçlarına yapılan zamma karşı ayaklanmıyorsa, bunun temellerinden biri annelerimize uygulanan şiddettir.
kadınlarımız
Toprak öyle bitip tükenmez, /dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişemeyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık kısacıktılar
ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında
ve ayakları altından akan
toprak,
toprak,
ve topraktı.
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
oyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
Ve kadınlar
birbirlerinden gizleyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üzerinden Afyon'a doğru.
dışarıda kedi evde aslan olan karektersiz insanlar tarafından yapılan davranış bozukluğu, çift kişilik taşıyan insanın yaptığı davranıştır. malesef günümüzde basın ve haberlerden duyduğumuz kadarıyla ölümle bile sonuçlanıyor.
kadına yönelik şiddet erkeğin ruh halinin bozuk,erkeğin kadın karşısında aciz ve savunmasız olduğunu gösterir.allah erkekleri yaratırken onları kadından daha kuvvetli yaratmıştır erkeklerde bu avantajı kullanırlar.kadınlar biraz daha güçsüz olduğu için dayak yemek zorunda kalırlar.ama bu durum kadının güçsüz olduğu anlamına gelmez.aksine erkeğin savunmasız olduğu ve kendini sadece dayak atarak bir şekilde göstereceği aptalca bir olaydır.
ne erkeklerin hayvanligiyla ne kocandir doverde severde mantigiyla ne ataerkil sistemle alakasi vardir bunun. mevzu tamamen, siddetin sorun cozmek icin kaniksanmis bir yontem olmasi. insanin insana vurmasi normal geliyor bunda anormal bir sey gorulmuyor. istedigini yapmak yolunda her seyin mubah olmasi butun problem. 5 lira mi istiyorsun vermedi mi? cek vur. o kadinla birlikte mi olmak istiyorsun, vermedi mi? o zaman tecavuz et. onde giden araba sana sollaman icin yol vermiyor mu? kap levyeyi.
kadinlara yonelik siddetin tarihini gormezden gelip icinde bulundugumuz yuzyil da bir sorun ararsak, sorunlari boyle cozer olmamizin etkisi cokmus gibi geliyor bana. sonucta kaniksanan siddetten kadinda payina duseni aliyor.
dışarda süt dökmüş kedi, hatta pısırık erkeğimsilerin, eve gelince kendilerini herkül gibi hissetmek, gün içinde yaşadıkları eziklikleri bir şekilde telafi etmek*, kendilerini kanıtlamak için başvurdukları yöntem. alkol eşliğinde uygulamak hobisidir çoğunun. tek marifetleri içmek ve sıçmaktır çünkü. arada çocuklara yönelik şiddet olarak da kendini gösterir bu.
1993 yılında yapılan bir araştırmaya göre her üç kadından biri kocasından dayak yediğini söylüyordu. 2007 yılında yapılan anketin sonucu da aynı. 14 yıl içerisinde erkeklerin eşlerini dövme alışkanlığı değişmemiş.
ancak, olumlu bir gelişme var. önceki araştırmalarda türk kadınının yüzde 40'ı, geleceğin eş ve anneleri olan 15-19 yaş grubundaki genç kızların yüzde 63'ü kadının eşi tarafından dövülmesini 'bazı' durumlarda hoşgörülebilir olduğunu düşünüyordu. bugün ise her 10 kadından dokuzu, "haklı görülebilecek dayak yoktur" diyor. bu yüzümüzü güldüren sonuç, türkiye'de hızla güçlenen kadın hakları girişimcilerinin bir başarısıdır.
"türkiye'de kadına yönelik şiddet" adı altında, 56 ilde 1800 kadınla yapılan bir anket gösteriyor ki, erkeğin eğitim düzeyi ne kadar düşükse, dayak atma aktivitesi o kadar yükseliyor. "kocanız sizi neden dövüyor?" sorusuna kadınların verdiği yanıt şöyle. "güçsüzlüklerinden, acizliklerin, kendilerini ancak bu şekilde güçlü hissettiklerinden".
cahil erkekler, kendilerini aciz gören erkekler karılarını dövüyor. bu tespiti destekleyen, belki de en çarpıcı rakam şu. kocasından daha fazla kazanan kadınlar arasında, kocalarından dayak yiyenlerin oranı % 63. yani dayak ortalamasının iki katı.
mental olarak güçsüz olan erkek bünyesinin, yaradılış gereği kadınlardan üstün olan kas gücünü kullanarak kadınlara uyguladıkları güç. mental güçsüzlüklerinin verdiği ezikliği bu şekilde ortadan kaldıracaklarını düşünmektedirler herhalde.
Kadınları saf gören zihniyette beyin kapasitesi %10 bile çalışmıyordur. O yüzden bu kişilerin zeka mefhumunu anlamalarını bekleyemeyiz. Kişi kendinden bilir işi demiş atalarımız. Ayrıca göze göz,dişe diş de demişlerdir. Kadına yönelik şiddete aynı şiddette karşılık verilmelidir.
türkiye'de "bizde kadına saygı vardır,öyle şey olmaz" şeklinde inkâr edilme eğiliminde olan şiddettir.
demokratik ve hukukun hüküm sürdüğü ülkelerde ise bu tür bir şiddet olduğu için kadınların hukuken korunduğu söylenir garip bir naiflikle. iran cumhurbaşkanı ahmedinecad'ın "iran'da homoseksüel yoktur" demesi kadar komik bu topraklarda şiddetin olmadığını söylemek. hukuk kadını bu topraklarda korumuyor diye kadına şiddet yokmuş. hukuk eşcinselliği ahlâkdışı kabul ettiği için bu topraklarda eşcinsellik de yoktur aynu minvalde.
inkâr edildiği ölçüde normalleşen şiddettir, bu normallik hukuka da yansırsa "kadının aldatması" öldürüldüğünde hafifletici neden sayılır 2005 yılına kadar. sonuç olarak tüm dünyanın sorunudur ama demokrasinin ve hukukun hüküm sürdüğü topraklarda devlet bireyi korur, yani şiddetin mağduru olan kadını korur. bu da bir itiraftan ziyâde nesnelliktir.
görmediği çoğu şeye inanma eğiliminde olan bir toplumda komşu teyzenin mor gözü nedense şiddete değil, "ağır makyaj"a delâlet eder. işte bu şaşkınlık vericidir.