türk örf ve adetlerini iyice hiçe sayıp arapların örf ve adetlerini islamiyet zannederek kendilerine kültür diye alan bir toplumda bulunması gayet normal olan cinayetlerdir.
orta asya'da kadına verilen değer ingiltere kraliçesi'ne bile verilmemiştir. böyle bir kültürden gelip şimdilerde kadını 2. sınıf değersiz bir mal gibi gören bu toplumun ve kültürümüzün içine sıçayım.
sosyalist feminist kolektif'in düzenlediği kadın emeği konferansı'nın son oturumunda gülnur savran günümüzde feminist politikalar konulu bir sunum yaptı.
savran, türkiye'de kadına yönelik şiddetin artmasının nedenlerini şöyle özetledi:
* kadınlar artık hayır demeye, direnmeye başladılar. kadınların istihdama katılımında düşme olmasına rağmen kayıtdışı sektörün şişkinleşmesi ve daha çok kadının çalışıyor olması,
* medeni kanunda ve ceza kanunundaki değişikliklerde kadınların güçlenmesi,
* devasa işsizlilik sonucu eve ekmek getirmeyen erkeklerin kendini güçlü hissetmek için kadına yönelmesi,
* medyanın bunu magazinleştirmesi ve yargının erkekleri cesaretlendirmesi.
"töre cinayetleri", "namus cinayetleri" kavramından kadın cinayetleri kavramının kullanılmaya başlanmasının feministlerin katkısı ile olduğunu söylen savran, "bu cinayetleri, patriyarkal ilişkilerin çeşitlenmesi ve bunun yansıması olarak ele almak gerekir. bir yandan hala geleneksel ilişkiler, koruyucu yasalar var. diğer yandan emek gücü piyasasını kadınlar üzerinden esnekleştirme, kadınların daha düşük ücretlerde çalışması farklı patriyarkal ilişkilerin habercisidir" dedi.
savran sözlerine şöyle devam etti:
"türkiye de melez bir patriyarkal düzen söz konusu. bekâret takıntısı, kadınların örtünmesi ve kapatılması, geç kapitalistleşme ve hızlı modernleşme, i̇slam ve kemalizm'in etkileri... tüm bunlar patriyarkanın melezleşerek derinleşmesini beraberinde getirmektedir.
"hükümet politikaları ve neoliberal politikalar birlikte oluşuyor. aileci muhafazakâr politikalar ile soyut eşitlik politikaları birlikte uygulanmaya çalışılıyor. kadınlar özellikle soyut eşitlik politikaları ile ezilmek isteniyor.
"adalet ve kalkınma partisi (akp) politikalarında eşcinselliği hastalık olarak görüyor. boşanmaların artmasını da yozlaşma.
"bunları çözmek için bulduğu yol ise, aileyi ıslah etmek. üç çocuk ve diyanetin işin içine sokulması, güzellik, düğün sanayi, televizyondaki evlilik programları ve kadınları aileye kapatma.
"esas hedef kadınların başlayan isyanını büyütecek şekilde güçlendirmek olmalı. daha çok direnmelerini mümkün kılacak şekilde tüm patriyarkal ilişkilerde güçlendirmek..."
kadın-erkek diye ayrım yapılması yalnış olduğunu düşündügüm insanlık ayıbı.
aman erkekler ölsün siktir et, kadınlara zarar gelmesin şeklinde bir sunum yapılmakta gibi.
kişisel görüşüm adliyeye intikal eden durumlarda, adliyenin ve sağlık kurumlarının konuları birlikte degerlendirmesi gerekmektedir. çiftleri bu duruma sürükleyen aile yapısı, din, sosyo-ekonomik nedenler vs vs detaylı bir şekilde uzman kişilerce degerlendirilmeli, cezai yaptırımlar yerine sorunun köküne inilen bir süreç hazırlanmalı.
koruma konusu hakkında ayrı bir düzenleme yapılması gerekmektedir.
sıgınma evleri arttırılmalı, her ilçede bulunmalıdır.
imkanlarımıza göre, koruma talep eden herkesin başına polis yada jandarma dikemeyecegimize göre tek çözüm sığınma evlerinin sayısının arttırılması yada cezaların caydırıcı olması gerekli gibi.
Boktan memleketimizin boktan gerçeklerinden biridir. eğitimsiz, cahil, garip garip inanışları, töreleri olan, anormal muhafazakar, aptal halkımızın psikolojik mi yoksa sosyolojik mi karar veremediğim bir sorunu.
demet toprak...
14 yaşında evlendirildi, çocuk yaşta çocuğu oldu, çocuk yaşta, çocuğunun önünde eşinden, eşinin akrabalarından dayak yedi, şiddet gördü. dayanamadı boşanma davası açtı. bugün ki görülen davasında polis koruması eşliğinde çıkarken, kocasının yakınları tarafından saldıraya uğradı, linç edilmek istendi. polis koruması bugün başarılı oldu. demet toprak bugün öldürülemedi. peki saldıranlar ceza aldı mı?
ifadeleri alınan saldırganlar, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Türkiye de kadın olmak çok zor bir iştir. Ataerkil bir toplumda yaşadığımız için kadın hep ikinci plana atılmıştır. Kadınlar bu ezilmişliği okdar benimsemişki en başta kendi kızına bu baskıyı uygulamaya çalışır. Öyle oturulmaz babayla böyle konuşulmaz vs. Bu dayatmayı önce bir kadın başka bir kadına uygulamaktadır. Daha sonra baba yapar bunu sonrada abi. Toplum girer işin içine. Çok konuşur adı çıkar konuşmaz pısırık olur aşağılanır. Evlenir kocası yapar bunları. Hep yargılanır. Toplumsal kurallar hep kadınlara varmış gibi davranılır. Erkeğinki meşrulaştırılır. Obje muamelesi görür herzaman. Namus denilen kavramla ailesinin sonrada eşinin himayesi altına sokularak insandan öte nesne olmaya mahkum edilir. Namus onun değilde kocasınınmış gibi gerici ve feodalitenin doruklarına ulaşmış düşüncelerle kendi kimliğinide kaybeder. Feodal geleneklerin kadına sunduğu tek hak erkeğine itaat etmek olmuştur. Bu gerici düşüncelerle kadının köleliği, ezilmişliği dahada artar. Hiçbir hakkı olmayan, tecavüze, tacize maruz kalmış kadın bir erkeğin arzularını tatmin etme aracı olarak görülür. Böyle bir toplumda kadın cinayetlerinin artması olağandır. Kadınların tek kurtuluşu sosyalizmdir.
''Bir uygarlığın seviyesini ölçmek isterseniz, derhal kadının hayat şartlarına bakın.'' Diye bir sözü vardır John Stuart Mill'in.Ne acı ki biz her hafta bir kadın cinayeti haberi almaya başladık.
devlet korumasına rağmen öldürülen haberlerde yer bulan ama yeterince üstünde durulmayan cinayetlerdir. köpek insanı ısırsa haber değeri taşımaz insan köpeği ısırsa haber değeri taşır mantalitesi var biraz da.