uyandıysan sıkıntı yok, karabasanla uyandıysan sıçtın, kıvran dur, kimse sesini de duymaz ki sesin çıkmıyor zaten, üstüne cinler gelir ağzına da işerse tamamdır işte.
Uyanabildiğine şükreder bazen insan. Kabus olduğunu bilmenize rağmen çığlık çığlığa uyanamamak vardır. boğazınızı sıkan ellerden kurtulamazsınız.
Olağan olarak mükemmel giden ve görmekten zevk aldığınız, hiç bitmesin istediğiniz rüyanın sonu nasıldır bilinmez bir anda tersine dönüp doğa üstü haller alabilir.
Uyandıktan sonra Yarım saat dışardan gelebilecek olası korkunç şahıslara karşı (olmayan şahıslara karşı) üzerinizdeki pikeye mumya gibi sarınıp sakinleşene kadar beklersiniz. Biriyle konuşmak/paylaşmak en güzelidir ama daha güneş bile doğmamışken kimseyi uyadırmak istemediğinizden sessizce uyumaya çalışırsınız.
Bir daha kabus görmek istemezsiniz ama nasıl geçireceğiniz hakkında fikriniz yoktur.
Streslendikçe engellenemez duruma geliyor. Deliksiz bir uyku sonucu uyandığım sabahları özlüyorum sözlük. Sakinleşmek bazen çok zor oluyor.
gördükten sonra uyandığınızda, eğer yanınızda kimse yoksa; kendi kendinize, geçti geçti demenizi bile rahatlatan durum. rahatlatan derken, o kabusun verdiği korkunun, uyandıktan rahatlama duygusunu almak için, baya kasıyorsunuz kendinizi zaten.
Akape'nin yıkılıp cehapenin başa geçtiğini gördüğüm rüya sonrası yaşadığımdır. Ne de olsa ikisi de aynı tasın laciverti. Biri dinsiz bağnaz, öteki dindar bağnaz. Biri dindar nesil yetiştirmek diğeri dinsiz nesil yetiştirmek istiyor.
Sonuç : ikisi de tek tip insan yetiştirip topluma at gözlüğü takmaya çalışıyor.
bir barın taburesinde otururken alt komşum olan kızı kafka'nın böceğine dönüşmüş bir barmen olarak görmem ve onunla sohbet etmem. böcekle sohbet ettim, evet. ardından rüyada bunu fark etmemle içkimi bir kerede kafaya diktikten sonra bar kapısından çıkmamla kendimi üzerimde her tarafı yırtılmış takım elbise ile bir tane tripleks ev dışında hiçbir şeyin olmadığı bir çölde bulmam. çölün ortasındaki o evin içine girmemle fazıl say'ı kendinden geçmiş bir şekilde piyano çalarken görmem ve duvarda açılan televizyon ekranında "galaksilerden gelen böcekler manhattan'ı işgal ediyor. sırada turkei var" haberiyle karşılaşmam. tüm garipliklere rağmen türkiye'nin neden almanca yazılmış olduğunu düşünmem. piyano eseri bittiğinde fazıl say'ın "arkanda" demesiyle arkamda komşu kızı böceği beni tam yiyecek iken görüp irkilerek uyanmam. hepsi az önce birazcık uykuya dalmam ile oldu. tamamen dalsam kim bilir neler olacaktı.
yalnız aşağıdaki kızın özünde bir böcek olabilme ihtimalini düşünüyorum şu an. neyse. bir ara bununla ilgili çaktırmadan sorular sorup bilgi almaya çalışacağım. belki de istilacı böceklerin lideridir. şimdi bir kahve içeyim bence.
"Ohhh beee rüyaymış!!??.." diyerek, içimizi ferahlatır. Hani, o değil, dünyaya ait olmayan o garip şeyleri beyin nasıl kendiliğinden üretip kurgulayıp (tasarlama) bize sanal olarak gösterebiliyor? Mutlak karanlıkta (ışıkla hiçbir biçimde temâsı olmayan) esrarengiz bir şekilde bekleyen şu insan beyni pek derin sırlarla dolu vallahi billahi...