Kabullenmek, içsel bir barıştır. Kişi, bir noktada anlar ki, bu dünya onun kontrolünün ötesindedir. Her şeyi kontrol edemez, her şeyi geri getiremez. Geçmişin ağırlığını omuzlarından bırakıp geleceğe yönelir. Bu, bir vazgeçiş değil; aksine, hayatla barışık olmanın, onun akışına kendini bırakmanın, huzuru bulmanın bir yoludur.
Gidenler... Her biri birer anı gibi zihinde yankılanır, ama geri dönmeyeceklerini bilmek en zorudur. ilk zamanlar, o kapının tekrar aralanacağına dair bir umut taşırsın içinde, belki bir ses, bir dokunuş gelir diye beklersin. Ama zaman, her şeyi öğrettiği gibi bunu da öğretir insana: Gidenler, yalnızca hatıralarda yaşar artık. Ve bu hatıralar, ne kadar güzel olursa olsun, hiçbir zaman gerçeğin yerini tutmaz. Geri dönmeyenlerin ardından kurulan hayaller, nihayetinde sessizce eriyip kaybolur.
Her şeyin eskisi gibi olmayacağını kabullenmek, en zoru olsa gerek. Çünkü insan, alışkanlıklarına tutunur, geçmişin gölgesinde huzur arar. Ancak hayat, bir kere daha gösterir ki, eski günlere dönmek imkânsızdır. Zaman, geriye akmaz. Her şey değişir; insanlar, duygular, hatta sen bile. Ve bu değişimin içinde, eski olanın yerini yeniye bırakması gerektiğini kabul etmek, büyümenin bir parçasıdır.
Sonunda, her şeyi kabul eder insan. Gidenler, dönenler, eksilenler ve fazlalaşanlar… Her biri hayatın bir parçası olur. Ve belki de kabullenmek, aslında hayatın ta kendisini anlamaktır; tüm acılara, kayıplara, kırgınlıklara rağmen, yaşamanın ve devam etmenin güzelliğini fark etmektir.
insanın; hayatına etki eden konularda gereken yolu izleyip, çaba sarfedip, gerekli girişim ve mücadeleyi verdikten sonra yaşadığı bir hüsran, olumsuzluksa yapması gereken şeydir. kabullenmek boyun eğmek değil, sabrederek mücadele etmeye başlamaktır.
uzun süre alabilen pes etme durumu. zaten olmayan bir şeyi beyinde bitirmek. kabullenince, "niye daha önce yapmamışım?" deriz ve kolaymış gibi gelir. aslında zor bir süreçtir, yorar ve o yorgunlukla, kabullenmek kolaylaşır. ruhsal veya bedensel enerji bitmiştir artık.
hani kalıp kalıp çakmak isterler kalıpları etinize de çivilerden kaçar durursunuz ömür billah, "kendim olayım" ın davasını gütmek zordur, janjanlı paketlerle ambalajlayıp raflara dizdikten sonra -nano aşklarımız, nano gülüşlerimiz gibi* küçültülmüş mini minnacık yaşam formlarını bize ısrarla "albunu, albunu" diye satmaya çalışan toplumun oyunlarıyla baş etmek zordur hani, nereye yönelseniz farklı bir tuzak, farklı bir kafes görürsünüz de kaçacak delik bulamazsınız...
birşeylerin sizi belli bir kalıba sokmasından kaçındıkça kendi surlarınızı örersiniz bir yandan, farkına bile varmadan "ulan ben ne yaptım" dersiniz, dört tarafı duvarlarla çevrili kapısız zindanınızda mahsur kalınca... hoca bindiği dalı keserken halt etmiştir sizin kendinize yaptığınızın yanında;
öyle bir labirentin içindedir ki insanın kendini kapattığı zindan, siz tırmanıp aştıkça karşınıza daha yüksek ve daha sağlamları çıkar, siz kaçmaya çalıştıkça daha büyük zindanlara düşersiniz zinhar, ya... ya... "ölümüne özgürlük" diye çıkılan yolda insanla sadece yalnızlık muhatap olur...
tabii tabii siz bi bok sanırdınız kendinizi değil mi? kime kafa tutuyorsunuz ulan? oyunun kuralları belliyken kendi kurallarınla oynarsan işte böyle kendi pisliğinde boğulursun... haddimizi bilelim haddimizi...
su belki akibetini kendi belirleyemez, nereye giderse yol, nereye eserse rüzgar, hangi kaba boşaltılırsa eli mahkum; sızlanmaz hayata... ama suyun erdemlerini küçümsememek gerek, onu bıçakla kesemezsiniz ya da hapsedemezsiniz; bir şekilde kendine akacak yol bulur ve buharlaştırarak yoketmeye çalışsanız bile yağmur olur tepenize damlar...
su kabullenmektir, kalıpların, duvarların eriyip kaçışmasıdır zihninizden, akar-birleşir ve başka zihinlerdeki asırlara meydan okumuş kayalıkları bile döve döve öğütür, mezartaşlarını aşındırıp ölüleri yatağından kaldırır, reklam değil gerçek;
Vaz geçmektir.
Pes etmektir.
Gitmeden gitmektir.
Bir şeylerin önünde durup karşı çıkıyorsak hala bir şeylere sinirlenebiliyorsak umut var demektir.
Karanlığı kabullenmek güneşe gözlerini kapatmak demektir.
Görmezsin ama yine de hissedersin bazen.
Bir dostum vardı çok çabalamıştım onun için yanlışlarına yanlış eklemesin diye.
Bir gün yemekten sonra gülüp konuşurken Durduk yere ciddileşti. Gideceğim dedi.
Ben hala gülüyordum. Her gideceğim diyen gitmezdi, gidemezdi.
-ne? , diyebildim yalnızca kuru kuruya.
Dayanamıyorum artık onunla gideceğim ister yanımda ol ister olma. Dedi.
Gözlerine baktım, kabullendim.
Çünkü başka şansım yoktu.
Eğer elinizde şansınız varsa kabullenmeyin zira kabullenmek yolun son dönemeci.
Ben kabullendim, o gitti.
Yanında oldum.
Benden de gitti.
hani böyle gece uyku saati gelmiştir.
uyumaya gidersiniz yatağa, girersiniz ama tam uykuya dalacakken aslında çok aç olduğunuzu fark edersiniz.
kalkıp bir şeyler atıştırmak istersiniz ama uykuyu da bırakmak istemezsiniz, çünkü bıraksanız kaçabilir.
uyumalı mıyım, yoksa kalkıp bi şeyler atıştırmalı mıyım diye düşünürken; en sonunda uyumaya karar verirsiniz.
çünkü uyku huzurdur.
kalkıp bir şeyler atıştırdığınızda hem o huzuru kaçırabileceğiniz gibi, hem de yedikleriniz sizi rahatsız edebilir; bilirsiniz.
bu şekilde uyumak zor olur elbette, çünkü bir söz vardır; aç insanın üstüne dokuz kat yorgan örtsen yine uyuyamaz, diye. yine de güç bela uyursunuz.
kabullenmek de böyledir.
istediğiniz birçok şeyin arasından en huzurlu olana karar verip, diğerlerine zor olsa da göz yummaktır.
göz yummak zorundasınızdır. çünkü huzur o açlığı kabul edip, uyumaktadır.