kabadayılar da ağlar

entry2 galeri0
    2.
  1. 1.
  2. hayatın bir gerçeğidir.

    aslında biraz yorgundum bu gece ve yatıp da zıbarmak niyetindeydim. hoş zaten şu bayram şeysi de bittikten sonra gecelerle daha az sevişeceğiz görünen o ki, ayrı mesele. aslında alakalı hani aklıma gelmişken "yavaştan" dedim şu uykumun düzenine sokayım...

    tam ışığı kapatıp da yatmıştım ki bir feryat koptu odamın içinde resmen(6. katta oturuyorum, bilenler bilir)... özkan dayı'nın sesiydi duyduğum;

    "taaaaaaaa dünya gibi senin" dedi ama devamı yok. ya da var ama daha çok bir inlemeyi andıran sesten ibaret. bir metin yok ortada... bir süre nefesini kesik kesik içine çektiğini duydum yattığım yerden ve sonra devamı geldi "yedin ulan yedin" diye bağırıyordu. kalkıp terasa çıktım, el alışkanlığı mıdır, dudak tiryakiliği midir artık ne sikimse elimde sigaram vardı, yaktım. kötü bir şey vardı sesinde ama bir taraftan da evde yakılan ağıtlar yankılanıyordu sokakta. insanı, hayattan soğutacak ve bütün yaşama isteğini alıp götürecek bir şey varsa o da eşlerinin, ölü adamlarının veya annelerin, ölü çocuklarının ardından yaktıkları ağıttır bence. dilerse hiç anlamadığım bir dilde olsun, gene de boğazıma düğüm oturuyor ve ne tükrüğümü yutabiliyorum, ne sigara dumanına bir geçit bulabiliyorum. garip bir hâl sanırım ama bana ait bir şey ve bunu bile kabul edip, yemini-suyunu esirgemiyorum. zira sorumluluğu da bana ait düğüm benimse.

    efsun çıktı sonra ortalığa ve "babasını" anlattı bağıra bağıra... "insan babasının ölüsünden korkar mı?" diyordu "paramparça olur mu insanın babası? beş yaşındaki kardeşim babasız kaldı... kim verecek hesabını? kime soracak bu çocuk babasını?" bir an en olmayacak yerlere gittim gene bir anda. ben korkmamıştım babamın ruhsuz bedeninden ama baba dediğin ölür müydü arkadaş hiç?

    yukarıda olmak çok da samimi gelmedi o an. bir kaç parça geçirdim üzerime ve attım kendimi sokağa... efsun, gözlerinden alev saçıyordu resmen. yaklaşık 7-8 yıldır selam-sabahımız vardır ama ben hiç böyle olduğunu hatırlamam efsun'un. güzel ve naiftir bile pek çok zamanlar. bir çingeneye yakışmayacak kadar hem... omuzlarından tuttum, oysa sarılmak isterdim. çünkü babam öldüğünde gerçekten sarılabileceğim insanların varlığına o kadar çok ihtiyaç duymuş, o kadar çok yararlanmıştım ki bundan, anlatılır değil. ama o anda sadece omuzlarından tuttum, o psikolojide hem... "efsun" dedim "sen büyüksün... 5 yaşında en küçüğünüz ve sen sakin olmalısın. sana düşen bu! zor olacak biliyorum. sana unutacaksın demiyorum, unutulmuyor çünkü. unutacaksın diyen de yalan söyler, bunu da tut aklında ama alışacaksın. bunu yaşamayı öğreneceksin." o sırada efsun ellerimden kaydı, yılmaz yetişti hemen nöbetçi eczane, tansiyon ölçümü, sakinleştirici etkisi...

    geri döndük, eve bıraktık onu. ufaklık çıktı kapıya o sıra. ulan dedim ben 23 yaşında eşek kadar heriftim ve hala daha "yapacak çok şey vardı" diyorken, bu çocuk ne yapacak? onu aldık kadınların, ağıtların içinden... gecenin köründe esinti de iyi esiyor derken bir inleme sesi duyuldu esirgeme kurumunun bahçesinden yükselen. gene özkan dayı, saklamış kendini "geçit" adını verdiğimiz kurum duvarının dibindeki darlığa, çömelmiş inceden inceye söylene söylene, küfrede küfrede, dişlerini sıka sıka ağlıyor koca adam. adamı geçtim lan eski tövbekârlardan o büyük kabadayı çömelmiş bir ilkokul çocuğu gibi ağlıyor. dile kolay ulan yoldaşı, can alacaklısı ve can borçlusu, bildiğin bilmemkaç yıllık dostu gitmiş adamın.

    kolumu büktüm, uzattım. "tut dayı" dedim "tuttuk" dedi kasketini yere vurup. özkan dayı fena duygusal adamdır, anlamışsınızdır zaten ama mahallede olay yaşanmıyorsa büyük sebeptir pek çok zamanlar. sözü, kanun olanlardandır hani. "dayı" dedim "sen koyverirsen bok götürür ortalığı"... "daha ne kadar götürecek" dedi, o sıra yılmaz geri geldi yanımıza ufaklıkla, su almış evden. özkan dayının yüzünü yıkadık sigaralarımızı yaktık, sonra birer tane daha sigara... sonra ben eve çıktım dayıyı da yılmaz'a bırakıp. ama ne mümkün ki artık uyku tutsun...

    özkan dayı iyi kabadayılardandır. eski kabadayılardan hani. şu filmlerde, kitaplarda olanlar gibi. ben hiç ağladığını görmemiştim hele bağıra-çağıra küfürler ettiğini yeni yetmeler, bitirimler gibi hiç.

    meğer kabadayılar da ağlarmış, ölüm gelmeyi biliyorsa en çok da.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük