kaan sezyum

    41.
  1. ...
    "Küçük şeylerle mutlu olmayı bilmek lazım" gibi zırvalar vardır ya, işte biz aynen o laflardaki gibiydik. Küçük ama mutlu bi hayatımız vardı. Dolaptan kestiğim bi parça kaşar peynirine sevinirdi. Susadığı zaman götürdüğüm bi bardak suyun yüzünde yarattığı mutluluğu görmeniz gerekirdi beni anlamanız için. Sabahları sağlıklı olalım diye tek bi aspirini içip "Şimdi mükemmel olduk" diye salak salak sevinirdik. Bahar geldiğinde balkonu çevreleyen ağaçların yaprakları yeşerip her yer yemyeşil olduğunda dünyanın en mutlu ikilisi olurduk. insan burnuna Çin yağı sürüp uyuyacak diye sevinir mi? Bazısı seviniyormuş, o da bana denk gelmiş. Şans işi işte.
    Bir yandan da birbirimize hiç benzemezdik. Zevklerimiz çok farklıydı ama bana her zaman yeni bir şeyler gösterirdi. insan olmayı, çevremi sevmeyi Nursel'den öğreniyordum, daha da alacak çok dersim vardı. Krediler tamamlanmadan kaçtı gitti, bizim krediler de yandı badem oldu. Daha öğrenecek çok şeyim vardı.
    ...
    http://www.radikal.com.tr...03.2010&CategoryID=41

    eşini kaybedişinin ardından radikal'de yazdığı bu ilk yazı belki birilerine bir doz hafif gelmiş olabilir fakat özellikle alıntıladığım kısımları beni çok düşündürdü ve hüzünlendirdi. böylesine hayat dolu bir adamın bu üzücü kaybın ardından ıssız bir adada inzivaya çekilmesi en beklenmedik hareket olurdu zaten. insan tanık olduğu her hikayede (buradaki gibi yaşamın ta kendisi olsa da evet hikaye gibi bir yandan) başrolle kendini eşleştiriyor ve ben böylesine hayatımın merkezine koyacağım kişinin, yanındayken sezyum'un anlattığı kadar mutlu olacağımız birinin kaybını bu kadar başı dik bir şekilde atlatabilir miydim? buna rahatlıkla evet diyebileceğimi pek sanmıyorum. kendisine baş sağlığı, eşine rahmet dilerken beni de daha tatmadığım bir mutluluk duygusunu kaybetmenin, birden boşluğa düşme hissinin nasıl atlatılabileceğine dair düşüncelere ve hüzne saldığı için kendisine ne diyeceğimi bilemiyorum...
    27 ...
  2. 60.
  3. muhtemelen felç geçirmiş. hemen dalga geçin fakirler sizi.
    8 ...
  4. 43.
  5. --spoiler--
    mutlu olmaktan başka yapacak bir şey yok. yani var ama, yok.
    --spoiler--

    bitiş cümlesiyle gerçek anlamda bitirmiştir. mutlu olmalı...
    9 ...
  6. 169.
  7. eşine yazdığı mektubu okumaktan asla sıkılmadığım adam. birden aklıma geliyor ve döktüğü her kelimenin ardında çok güzel anlamlar bulmama vesile olan adamdır. Hayat ve anlamı derken o kadar samimi ki bu samimiyeti okurken gözlerinizden yaş gelmiyorsa kendinizden şüphe etmelisiniz. hatırlatmak isterim;

    '' ...geçen haftadan beri hayatımın pek bir anlamı yok gibi geliyor. ne yazılarımı okutacağım birisi, ne sabah güldüğümüz birisi, ne de balkonda kuşları yemlediğimiz birisi var yanımda. yok yani. işin en fenası da bu yok oluşun, tam anlamıyla bi yok oluş halinde gerçekleşmesi oldu. gayet güzel kahvaltı ederken, birlikte türk kahvesi için tek bir sigarayı ortaklaşa tüttürürken birden akşam oluyor, evde kimseler yok. çat! şimdi evde iki kişi kaldık. kedimiz tortor da bu vesileyle üzerime kaldı. yokluk kendisini zamanla hissettiren bir şey. varken olanı hissetmiyorsunuz, yokken de olmayanı hissediyorsunuz, garip. kısa sürede çok üzüldüm.

    üzülmemin sebeplerini düşündüm biraz. insan çok sevdiği birisini kaybedince (bence) birkaç şeyden dolayı üzülüyor. ben artık onunla bi şeyler paylaşamayacak olmama üzüldüm. kumda kendisini temizleyen bir serçe, suyun dibinden giden bi balık sürüsü gördüğümde artık gösterecek kimsem yok. çok yalnızım. ama arkadaşlar iyidir, beni yalnız bırakmıyorlar. yalnız kaldığınız her an bi takım anılar çıt, çıt ya da güm güm şeklinde kafanızın içinde patlayıveriyor. geceleri uyumak çok zor. içki de içmediğimden, uyumak için alternatif tıbbın tüm bileşenlerini devreye sokuyorum.

    gözlerimi bilinçli olarak kapatmak istemediğimden yapılabilecek en sıradan şeyi yapı tvye bakarken ekran karşısında sızıyorum. sabah kalkış kısmı daha fena. uyandıktan sonra yatak keyfi diye bir şey yok. zaten yatakta keyif yapacak bi şey de yok. sabahın köründe kargalarla birlikte oturup bok yemeye başlıyorum ben de. ne yapalım, hiçbir şeyi değiştiremiyoruz ne de olsa. "hayat devam ediyor"; filan diyorlar ama benim için aslında hayat pek devam etmiyor şu sıralar. neyi devam etsin? benim için hayat yeniden başlıyor şu anda sanırım. hem de sıfırdan.

    sevindiğim şeyler de var. son bir yılı reklam acansındaki işimden ayrılıp evde nurselle birlikte geçirmiş olmamız beni en çok rahatlatan şeylerden biri. ortalama insanlardan çok daha fazla birlikte ve mutluyduk son bir yıl içinde. evde sabahtan akşama oturup, ağaçlara bulutlara, tortora bakıp gülüyorduk. çok mutluyduk, gerçekten. çoğu insanın yaşayamayacağı kadar mutluluk yaşadım son bir senede. ne yazık ki mutluluk da elektrik gibi bir yere istiflenmesi zor bi duygu. şimdi o mutluluk anları anı olarak suratıma kapanıyor. yalnızlığın bir başka karanlık tarafı da ortaya çıkıyor böylece; karşılaşmalar.
    sabahtan akşama çevremdeki birçok şeyde birlikte yaşadığım, eğlendiğim ve mutlu olduğum insanı görüyorum ister istemez. neyse ki şimdi kendisini heybeliye bıraktık. bir süre sonra o da adanın bir parçası olacak, heybeliye her gittiğimde belki de enseme konan bir sinek, topraktan çıkan bir çiçek, ağacın tekinde ekşi bi erik ya da peşimden gelen yavru bi kedi olacak. şimdilik beklemekte yarar var. hiçbir şey kaybolmuyor, bu da bir gerçek.

    hep çok şanslı olduğumu düşünürdüm. hâlâ da düşünüyorum galiba. hep istediğim işi yaptım, beni sıkan protokollere, ıvıra zıvıra bulaşmadım, zora gelmedim, her işim iyi gitti... ama geçen haftaki bomba biraz fena patladı bende. şu anda evrensel şans skalasında eksilere düştüm sanırım. bundan sonrası yukarı çıkış olabilir sadece.

    "küçük şeylerle mutlu olmayı bilmek lazım" gibi zırvalar vardır ya, işte biz aynen o laflardaki gibiydik. küçük ama mutlu bi hayatımız vardı. dolaptan kestiğim bi parça kaşar peynirine sevinirdi. susadığı zaman götürdüğüm bi bardak suyun yüzünde yarattığı mutluluğu görmeniz gerekirdi beni anlamanız için. sabahları sağlıklı olalım diye tek bi aspirini içip "şimdi mükemmel olduk" diye salak salak sevinirdik. bahar geldiğinde balkonu çevreleyen ağaçların yaprakları yeşerip her yer yemyeşil olduğunda dünyanın en mutlu ikilisi olurduk. insan burnuna çin yağı sürüp uyuyacak diye sevinir mi? bazısı seviniyormuş, o da bana denk gelmiş. şans işi işte.

    bir yandan da birbirimize hiç benzemezdik. zevklerimiz çok farklıydı ama bana her zaman yeni bir şeyler gösterirdi. insan olmayı, çevremi sevmeyi nurselden öğreniyordum, daha da alacak çok dersim vardı. krediler tamamlanmadan kaçtı gitti, bizim krediler de yandı badem oldu. daha öğrenecek çok şeyim vardı.
    beni hayata bağlayan şeydi kendisi. o gidince iyice saçma sapan bir insan olacağım gibi hissediyorum. bana kızacak, yaptıklarıma laf edecek ya da beni çekip çevirecek birisi yok şimdi. dımdızlak kaldım evde, bir de kucağımda tortor var, mal gibi salonda kanepede oturuyoruz, ağaçların gölgelerine bakıyoruz işte.
    durum böyle olunca hayatın da anlamını görmeye başlıyorum ağırdan. hayatımızın anlamı anılarımızmış, onu fark ediyorum bi kez daha. güneş doğuyor, güneş batıyor, haberlerde saçma sapan şeyler, iş yerindeki sıkıntılar, kişisel çekişmeler filan acayip fasa fisoymuş,
    bi kere daha ayılıyorsunuz. ama narkozdan hızlı çıkmak da bi kafa yapıyor. anlamsızlık içinde buluyorum kendimi sık sık. evinde oturan ve yaşadığı hayatın bomboş olduğunu gören bir emekli gibiyim. tek farkım çok güzel yaşadım, geçen haftaya kadar da kazasız belasız geldiydik. naapalım, piyango bu sefer bana çıktı, yarın başkasına çıkacak, sonraki gün de bir başkasına. çekiliş hep devam edecek.

    bi fotoğraf filan koymak istiyordum ama hiçbir şeye bakamıyorum. zaten tüm fotoğraflar benim aklımda. zamanla çıt çıt açılıyorlar. şimdi onlara bakmak için çok erken.

    karşılaşmalar, eşyalar ve yerler en fenası. ama her şey ilk seferinde çok acıtıyor insanın içini. aynı yerden ikinci geçişinizde sadece içinizde bi sıcaklık kalıyor. bakalım ne olacak? hayatımın en büyük darbesinden sonra ne kadar sıcak beni kurtaracak bilemiyorum. yalnızlık sıcak bi şey değil, onu çok iyi biliyorum.

    geçen hafta tam da şu satırları yazdığım sırada yanımdan gitti, artık yok. yani var ama, yok. üzücü ama gerçek, ne yapalım?

    şimdi arkadaşlarla daha fazla zaman geçirilecek, onlarla da güzel anlar paylaşılacak, mutlu yaşamaya devam edilecek. mutlu olmaktan başka yapacak bir şey yok. yani var ama, yok. ''
    6 ...
  8. 6.
  9. 2007/48 sayılı penguen'de ki yazısını bitiriş şekli ile kendisine küfür etmeme neden olmuş insan... hep böyle mi bitirir yazısını bilemem ama olsun ben de onu ...

    --spoiler--
    rohan'dan bir kız sevdim. o da atlara eşeklere verdi. vardır bir bildiği dedim, eve gidip ağladım sansarca yatağın içinde. hepinizi skerim. (ne yani her hafta hepinizi çok seviyorum filan demek mi gerekiyor. e sevgi de bi noktada libidoya vuruyo be abi.) insanın sevdiğini skmesi kadar güzel bi şey var mı?
    --spoiler--

    ben de seni seviyorum kaan, her şey karşılıklı yani... *
    9 ...
  10. 53.
  11. Karısını kaybetmesinin ardından iç burkan bir yazı yazmış radikal yazarı. öyle bir yazıdır ki, okuyan herkesin -en taş kalpli olanın bile- yüzünün düştüğü ve burnunu sızladığı...

    yazı ise:

    Kaan Sezyum/RADiKAL
    Hayat ve anlamı

    Geçen haftadan beri hayatımın pek bir anlamı yok gibi geliyor. Ne yazılarımı okutacağım birisi, ne sabah güldüğümüz birisi, ne de balkonda kuşları yemlediğimiz birisi var yanımda. Yok yani. işin en fenası da bu yok oluşun, tam anlamıyla bi yok oluş halinde gerçekleşmesi oldu. Gayet güzel kahvaltı ederken, birlikte Türk kahvesi için tek bir sigarayı ortaklaşa tüttürürken birden akşam oluyor, evde kimseler yok. Çat! Şimdi evde iki kişi kaldık. Kedimiz Tortor da bu vesileyle üzerime kaldı. Yokluk kendisini zamanla hissettiren bir şey. Varken olanı hissetmiyorsunuz, yokken de olmayanı hissediyorsunuz, garip. Kısa sürede çok üzüldüm.

    Üzülmemin sebeplerini düşündüm biraz. insan çok sevdiği birisini kaybedince (bence) birkaç şeyden dolayı üzülüyor. Ben artık onunla bi şeyler paylaşamayacak olmama üzüldüm. Kumda kendisini temizleyen bir serçe, suyun dibinden giden bi balık sürüsü gördüğümde artık gösterecek kimsem yok. Çok yalnızım. Ama arkadaşlar iyidir, beni yalnız bırakmıyorlar. Yalnız kaldığınız her an bi takım anılar çıt, çıt ya da güm güm şeklinde kafanızın içinde patlayıveriyor. Geceleri uyumak çok zor. içki de içmediğimden, uyumak için alternatif tıbbın tüm bileşenlerini devreye sokuyorum.

    Gözlerimi bilinçli olarak kapatmak istemediğimden yapılabilecek en sıradan şeyi yapı TVye bakarken ekran karşısında sızıyorum. Sabah kalkış kısmı daha fena. Uyandıktan sonra yatak keyfi diye bir şey yok. Zaten yatakta keyif yapacak bi şey de yok. Sabahın köründe kargalarla birlikte oturup bok yemeye başlıyorum ben de. Ne yapalım, hiçbir şeyi değiştiremiyoruz ne de olsa. "Hayat devam ediyor"; filan diyorlar ama benim için aslında hayat pek devam etmiyor şu sıralar. Neyi devam etsin? Benim için hayat yeniden başlıyor şu anda sanırım. Hem de sıfırdan.

    Sevindiğim şeyler de var. Son bir yılı reklam acansındaki işimden ayrılıp evde Nurselle birlikte geçirmiş olmamız beni en çok rahatlatan şeylerden biri. Ortalama insanlardan çok daha fazla birlikte ve mutluyduk son bir yıl içinde. Evde sabahtan akşama oturup, ağaçlara bulutlara, Tortora bakıp gülüyorduk. Çok mutluyduk, gerçekten. Çoğu insanın yaşayamayacağı kadar mutluluk yaşadım son bir senede. Ne yazık ki mutluluk da elektrik gibi bir yere istiflenmesi zor bi duygu. Şimdi o mutluluk anları anı olarak suratıma kapanıyor. Yalnızlığın bir başka karanlık tarafı da ortaya çıkıyor böylece; karşılaşmalar.
    Sabahtan akşama çevremdeki birçok şeyde birlikte yaşadığım, eğlendiğim ve mutlu olduğum insanı görüyorum ister istemez. Neyse ki şimdi kendisini Heybeliye bıraktık. Bir süre sonra o da adanın bir parçası olacak, Heybeliye her gittiğimde belki de enseme konan bir sinek, topraktan çıkan bir çiçek, ağacın tekinde ekşi bi erik ya da peşimden gelen yavru bi kedi olacak. Şimdilik beklemekte yarar var. Hiçbir şey kaybolmuyor, bu da bir gerçek.

    Hep çok şanslı olduğumu düşünürdüm. Hâlâ da düşünüyorum galiba. Hep istediğim işi yaptım, beni sıkan protokollere, ıvıra zıvıra bulaşmadım, zora gelmedim, her işim iyi gitti... Ama geçen haftaki bomba biraz fena patladı bende. Şu anda evrensel şans skalasında eksilere düştüm sanırım. Bundan sonrası yukarı çıkış olabilir sadece.

    "Küçük şeylerle mutlu olmayı bilmek lazım" gibi zırvalar vardır ya, işte biz aynen o laflardaki gibiydik. Küçük ama mutlu bi hayatımız vardı. Dolaptan kestiğim bi parça kaşar peynirine sevinirdi. Susadığı zaman götürdüğüm bi bardak suyun yüzünde yarattığı mutluluğu görmeniz gerekirdi beni anlamanız için. Sabahları sağlıklı olalım diye tek bi aspirini içip "Şimdi mükemmel olduk" diye salak salak sevinirdik. Bahar geldiğinde balkonu çevreleyen ağaçların yaprakları yeşerip her yer yemyeşil olduğunda dünyanın en mutlu ikilisi olurduk. insan burnuna Çin yağı sürüp uyuyacak diye sevinir mi? Bazısı seviniyormuş, o da bana denk gelmiş. Şans işi işte.

    Bir yandan da birbirimize hiç benzemezdik. Zevklerimiz çok farklıydı ama bana her zaman yeni bir şeyler gösterirdi. insan olmayı, çevremi sevmeyi Nurselden öğreniyordum, daha da alacak çok dersim vardı. Krediler tamamlanmadan kaçtı gitti, bizim krediler de yandı badem oldu. Daha öğrenecek çok şeyim vardı.
    Beni hayata bağlayan şeydi kendisi. O gidince iyice saçma sapan bir insan olacağım gibi hissediyorum. Bana kızacak, yaptıklarıma laf edecek ya da beni çekip çevirecek birisi yok şimdi. Dımdızlak kaldım evde, bir de kucağımda Tortor var, mal gibi salonda kanepede oturuyoruz, ağaçların gölgelerine bakıyoruz işte.
    Durum böyle olunca hayatın da anlamını görmeye başlıyorum ağırdan. Hayatımızın anlamı anılarımızmış, onu fark ediyorum bi kez daha. Güneş doğuyor, güneş batıyor, haberlerde saçma sapan şeyler, iş yerindeki sıkıntılar, kişisel çekişmeler filan acayip fasa fisoymuş,
    bi kere daha ayılıyorsunuz. Ama narkozdan hızlı çıkmak da bi kafa yapıyor. Anlamsızlık içinde buluyorum kendimi sık sık. Evinde oturan ve yaşadığı hayatın bomboş olduğunu gören bir emekli gibiyim. Tek farkım çok güzel yaşadım, geçen haftaya kadar da kazasız belasız geldiydik. Naapalım, piyango bu sefer bana çıktı, yarın başkasına çıkacak, sonraki gün de bir başkasına. Çekiliş hep devam edecek.

    Bi fotoğraf filan koymak istiyordum ama hiçbir şeye bakamıyorum. Zaten tüm fotoğraflar benim aklımda. Zamanla çıt çıt açılıyorlar. Şimdi onlara bakmak için çok erken.

    Karşılaşmalar, eşyalar ve yerler en fenası. Ama her şey ilk seferinde çok acıtıyor insanın içini. Aynı yerden ikinci geçişinizde sadece içinizde bi sıcaklık kalıyor. Bakalım ne olacak? Hayatımın en büyük darbesinden sonra ne kadar sıcak beni kurtaracak bilemiyorum. Yalnızlık sıcak bi şey değil, onu çok iyi biliyorum.

    Geçen hafta tam da şu satırları yazdığım sırada yanımdan gitti, artık yok. Yani var ama, yok. Üzücü ama gerçek, ne yapalım?

    Şimdi arkadaşlarla daha fazla zaman geçirilecek, onlarla da güzel anlar paylaşılacak, mutlu yaşamaya devam edilecek. Mutlu olmaktan başka yapacak bir şey yok. Yani var ama, yok.
    6 ...
  12. 38.
  13. beğenerek okuduğum ve takip ettiğim güzel insan. fakat şimdi bir haber okudum ve gerçekten çok üzüldüm. acını paylaşıyoruz kaan sezyum...

    http://www.medyatava.com/haber.asp?id=62906
    6 ...
  14. 185.
  15. Beni tanıdın mı?

    Ben senin kötü zamanınım. Aracı kaçırdığın anın, patrondan posta yediğin an ensendeki soğuk terim. Ben gözüne kaçan ama bir türlü çıkmayan kirpiğinim.
    Sevmediğin birine attığın sahte gülümsemenim.
    Aklında olan ama söyleyemediğin şeyim.
    Hızla atan kalbin ve kontrolünü kaybeden dizlerinim.
    Gün ortasında gelen mide bulantısıyım. Soğuk havada ensene düşen tombul yağmur damlasıyım aynı zamanda. Kapı kulpuna takılan en sevdiğin elbisedeki yırtığım.
    Ben senin kusurlarınım, ulaşamadığın isteklerinim.
    Sessiz bir odada seni ürküten ağzı kapalı pet şişe sesiyim. Ben karanlık yolda seni rahatsız eden gölgeyim. Pencerene vuran ağaç dalıyım. Çıt çıt çıt.
    Garip ses çıkartan bacakları kıllı bir böceğim.
    Elmanın içindeki kurtlu bölümün en tatsız yeriyim. insanların sana tuhaf bakışındaki ortak noktayım.
    Gece geç saatte komşunun evinden gelen kavga sesiyim.
    Arabanın camına vuran taş parçasıyım. işten çıkarken son saniyede sana patlayan fazla mesainim.
    Tuvalet kuyruğunda bitmeyen sırada seni zorlayan idrar kesenim.
    Mutfakta dolaptan üzerine düşen hamamböceğiyim.
    Sokakta sana hırlayan köpeğim.
    O köpeğin hırlama sesine gelen arkadaşları da benim.

    Ben senin rahatsızlığınım.
    Yolda lastiğine giren inşaat çivisiyim.
    Uykusuzluk çektiğin günlerde aklına giren uykusuzluk düşüncesiyim.
    Herkesin senden daha iyi olduğu fikriyim. Seni çalışmanın ortasında bölen laubali arkadaşınım.
    Ortamlardaki gerginliğim. Ben hep kazananım.
    Senin arkandan sana bakanım. Yukarıdaki her şeyi gören de benim.
    Benden korkarken yaşadığın korku duygusuyum, garip değil mi?
    Ben suyun altındaki görünmeyen dibim.
    Dolaşan karaltı, evine girmiş olan hırsızın bıraktığı rahatsızlık hissiyim.
    Beslediğin hayvanına çarpan arabanın şoförüyüm.
    Kamyon altında kalan ilk bisikletinim.
    Kolunu vurduğun sehpanın köşesiyim. Ben anesteziden önce son düşündüğün şeyim.
    Eline inen çekicim. Ağzına kaçan ufak sineğim. Salatandaki kol kılıyım.
    ışıklarda karşıdan karşıya geçerken duyduğun fren sesiyim.
    Kötü bir kokuyum, nereden geldiğim belli değil.
    O içtiğin son bira, çektiğin son fırtım.
    Sabah uyandığında buzdolabında bulduğun içi boş su şişesiyim.
    Ödeyemediğin kredi kartı borcunda her ay artan faizinim.
    Genç yaşta ölen insanlara duyduğun üzüntüyüm.
    Ben senin ölüm korkunum. Tuvalette elini attığın rulonun son turuyum.
    Deliler gibi ağladığında kafanı koyduğun yünlü yastığım.
    Evinin köşelerindeki rutubetim. Oradayım, seni görüyorum.
    Polisin suratındaki korkutucu ifadeyim bazen, bazen ise politikacıların yüzsüzlüğü, bazen de taptığın şeylerin yok oluşuyum.
    Dakikada 80 kez atıp yaşlanan kalbinin kas dokusuyum.

    Bazen sempatiklik yapmak istediğimde ise elindeki kağıt kesiğinin sızlamasıyım.
    Ben karabiberliğin yerine geçmiş tuzluğum. Ben senin çaresizliğinim.
    Ben duşta kesilen elektriği kesen santralde, kötü gömleğin içinden görünen elim.
    Ben seni hiçbir zaman güldürmeyenim.
    Ben çok sevdiğin birisini kaybettiğin zaman yaşadığın derin üzüntünün içindeki yalnızlık korkusuyum.
    Ben otobanda gördüğün ezilmiş hayvanlarım. Ben duruyorum, sen ise gidemiyorsun.
    Ben yaşayamadığın mutlulukları sana hatırlatanım.
    Öksürüp de kurtulamadığın gıcığım.
    Ev kapısının kırık bulduğun kilidiyim.
    Ben yaşadığın kazıklarım. Ben aklındaki yanlış düşünceyim.
    Ben insanların seni sevmemesi duygusuyum. Eline saplanan olta iğnesiyim. Ayakkabının içine kaçan köşeli taş parçasıyım.
    Ben senin yalnızlığınım ve hiçbir zaman yanında değilim.
    Ben birbirini çok sevenleri ayıran uyumsuzluğum...
    Ayrılacaksınız.
    Hayatın boyunca senden kurtulmayan kötü alışkanlıklarınım.
    Ben imrendiğin her şeyim. Bana hiçbir zaman sahip olamayacaksın.
    Ben sevimsiz iş arkadaşınım. Geri zekalı patronunum. Hafta sonu evine gelen tatsız arkadaşınım.
    Ben çok üşüdüğünde üstünü örtemeyen battaniyenin eksik kısmıyım.
    Ben mutlulukların olmadığı yerdekiyim.
    Ben senin kıskançlığınım.
    Ben senin çirkinliğinim. Ben sana iyi gelmeyen yanlış ilacın içindeki etken maddeyim. Kendinden utandığın anlarda seni terleten kalın giysinin sırtına batan etiketiyim.
    Tanıdın mı beni?

    Çok güldüğüm biri olmadı kaan sezyum, fakat zaman zaman içimden kendine bir sayfa seçmiş de yazmış da yazmış gibi hissederim. Bu yazıyı geçen sene bir zamanlar okumuştum. içinizdekini tanıdınız mı?
    5 ...
  16. 22.
  17. önceki akşam altyazı çevirmenleri konulu sade vatandaş programında görülen, enteresan tavırlarıyla dikkat çeken adam. kendisi de bir acayip be, tipi falan.

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/32632/+

    o.b. (okan bayulgen): lost dizisinde hangi karakteri kendine yakın buluyorsun?

    k.s (kaan sezyum): hiçbirisini abi, siz öyle mi izlersiniz dizileri?

    o.b.: allah allah, birisini yakın buluyorsundur mutlaka. benjamin mi,locke mu mesela ?

    k.s : o zaman hurley'nin babası. adam takılıyor, adayla madayla işi yok. para var, manitalar falan.
    6 ...
  18. 7.
  19. Penguen' deki bir yazısı :
    --spoiler--
    Adile Naşit öldükten sonra mezarından dışarı 1,5 metre saç çıkmış geyiğinden hala korkarım.
    --spoiler--

    Bir de http://www.sezyum.com/kUFOkara.htm adresinde, resimlerin altındaki yorumları çok kopuktur.
    4 ...
© 2025 uludağ sözlük