elif safak ın cok cici bir kapak tasarrımıyla kalın kapakla tasarlanmıs, tum kitaplarından alıntılardan olusan kitabıdır.
dostluk, ask, hayat filan gibi bolumleri vardır, her bolumda o konu hakkında cesitli kitaplarından alıntılar bulunur.
benim cok keyif aldıgım bir kitaptır.
"gözbebeği: insanlarda yuvarlak, hayvanların çoğunda ise dikine elips biçiminde olan gözbebeğinin çapı, irise gelen ışığın miktarına göre değişir. karanlık ve uzaklık büyütür gözbebeğini; aydınlık ve yakınlık küçültür. yani bu kararsız çember, ışık varsa küçülür, ışık yoksa büyür. yakına bakarken de küçüldüğüne göre, yakın olan aydınlıktır, aydınlıktadır. uzağın payına karanlık düşer. zaten karanlığı kimse yakınında görmek istemez.
aşık olunca da büyür gözbebeği; demek ki âşık olunan hep uzaktadır. aradaki mesafenin verdiği acıyı azaltmak için, maşuka 'gözbebeğim!' diye hitap edilir."
elif safak-mahrem
çocukken abur cubur yiyen değildim. şimdikiler gibi cips, çikolata, bisküvi düşkünü olamazdım çünkü, paramızı bunlara veremezdik. zaten hep zayıf bir çocuktum.
kağıt helva, stadyumda, milli bayramda, halk konserlerinde yani bir etkinliğin olduğu dönemde yediğim yiyecekti. özel bir gün olmalıydı.
çocukken hep sade yedim. dondurmalı ile birlikteliğini yıllar sonra yedim. güzeldi.
kağıt helvanın ağzımızda kaybolduğu gibi yıllar ve anılar da yok olmaktadır.
vapurla, denizle özdeşleşmiş yiyecek. ne zaman görsem çocukluğumu hatırlatır. çocukluğumla da özdeşleşmiş yiyecek. pamuk şeker gibi. çocuklaşmak mı istiyorsunuz? kağıt helva yiyin.
1000 sene boyunca yemesem bile 1001. yıl aklıma gelmez ki "lan ben kağıt helva yemedim kaç zamandır". öyle gereksiz bir şey bence.
fakat cebimde 5 kuruşun olmadığı zamanlar, gecenin dibinde buz dolabında kalan tek besindi ve aklıma yukarda yazdığım şeyler gele gele yemiştim. öğrenci eviydi. zor günlerdi.
dondurmasız haliyle romantiktir. dondurma bozar romantizmini. erir orasından burasından akar masumiyetini alıııp götürür.
denize karşı çıtır çıtır yemesi pek bir güzeldir.
ne zaman bahsi geçse ya da görsem, deniz kenarında ilk yediğim zaman aklıma gelir. yaşlıca bi' amca omzundaki tablada taşıyıp "keıt helvaaa" diye bağırıyor. dört beş yaşlarındayım. babam gidip bi' tane alıyor bana. ben kumlu ellerle tutuyorum. sonra yerken dişlerimin arasından tıkır tıkır sesler geliyor tabi. ne iğreniyorum ne pişman oluyorum. öyle güzel öyle tatlı bi' şey işte. o gün bugündür canımdır, yerim.
Dışadönük, kendini beğenmiş insanlara kıyasla içekapanık ve mütevazı insanların parıltısı daha azdır belki. Ama öyleleri oksijen gibidir. Varlıkları hemen anlaşılmasa da yokluklarında nefes almak zorlaşır. (Elif şafak-kağıt helva)
--spoiler--
"insan alıştığı resim karesinde güçlü veya zayıf,çirkin veya güzel,biricik veya sıradandır...
Ama ait olmadığı bir resmin içine konursa tüm sıfatlarını kaybediverir...Bir de bakarsın ki,güçlü sandığın o kadar güçlü değilmiş ya da zayıf sandığın o kadar zayıf..
Hadi sen de dene...insanları en son ait olabilecekleri fotoğraf karelerine yerleştir zihninde ve bir de öyle bak onlara...Bak herşey nasıl farklı görünecek!"
--spoiler--