böyle başlamamış mıdır her kıyım? o bakmaya kıyılamayan minik dudaklardan süzülen en acı hatıra değil midir bu?
sanırsınız ki siz kanayınca o da kanayacak, gözyaşlarınız akarken onlara birer buse konduracak. en azından kıyamayacak...
o kadar çok seversiniz ki; inanırsınız. "kader" denilen o öldürmez tümörü görmek istemezsiniz. bilemezsiniz işte bir başlangıca mı, yoksa sona mı gittiğinizi. her yeni sabaha "onunla bir gün daha" diye uyanırsınız. nereden bilebilirsiniz ki onsuzluğa bir sabah daha yaklaştığınızı?
çok seversiniz. çok seversiniz işte ya!.. ama o her zaman daha az sever. çünkü birileri de sizden önce, onu daha az sevmiştir.
karanlığa şirk koşulmuş bir kervandır bu. bir de aranızda karekökü bilinmez kilometreler varsa...
kokusunu her an bedeninizde hissederken, ama ona dokunamamak... ne acıdır bu.
gözünüzü her kapadığınızda onu görür, onu özlersiniz uzaklarda. ama o gözlerini kapatırken siz onu göremezsiniz.
"mesafe" denilen kanatsız ejderhalar üzerinize yürümeye başlar bir süre sonra. savaşırsınız, ama kazanamazsınız.
sonra günlerden bir gün "kıyamam" melekleriniz kaybolur.
kıymaya başlar size. "kıyamam ya" denilen efsalsiz hatırların koynundan çıkmak zor gelir. hala sıcacıktır çünkü... gözlerinizden akan yaşlar da soğutamaz üstelik. elleri kanlı ejdarhaların koynunda bulursunuz kendinizi. kazanan yine onlardır. usulca uzaklaşan sevgisiz bir meleği izler gözleriniz. surete karışmış anılarınızı söküp alacak bir kerpeten yoktur. zaten kıyamazsınız da onlara.
gözyaşlarını öpüşünüz, o ilk kulağınıza hapsolan sesi, ilk benimseyişiniz, ilk göz göze gelişiniz, ilk ellerini öpüşünüz, dudaklarına yaklaştığınız ilk tedirginlik, ilk kavganız, ilk sarılışınız... ve hiçbir zaman doya doya olamayan o son sarılışınız.
her biri perilerin göğsünden sökülmüş bir acıyla çöker üzerinize.
ama siz kıyamazsınız yine de...