Derler ki: Emevi hükümdarlarından Hişam Bin Abdülmelik devrinde Şam civarında üç sene kuraklıktan ekin olmamış; çöldeki bedeviler can derdine düşmüş.
Kabile şeyhleri bir köyde toplanmışlar ve şöyle konuşmuşlar:
— “Mademki bu halkın şeyhleri ve reisleriyiz, kalkın Hişam’a gidelim ve lütfuna iltica edelim.
Buna karar verince bazıları: “Aramızda Dirvas da bulunsun. Daha çocuktur amma ondaki talâkat kimsede yoktur” derler.
Dirvas da şeyhler heyetine katılır. Bu heyet Şam’a girince:
—“Beş on kabile şeyhi geldi” diye Hişam’a haber verirler.
O da:
—“Şimdi saraya gelsinler” emrini verir.
Heyetle beraber çocuk da huzura girer.Evvela dua eder, sonra söze başlayacak olur.
Lakin aksakallı ihtiyarlar dururken bir çocuğun söz söylemesi hükümdara garip gelir,
—“Çocuk sen sus!
Dirvas da : — “Sen Dirvas’ı çocuk mu sanıyorsun? Bir kere dinle beğenmezsen sustur” cevabını verdikten sonra sözüne devam eder ve der ki:
—Üç yıl süren kuraklar ve sıcaklar, bizi de kavurdu ve yaktı.
Binlerce çadır kapandı. Çöl mahşer halini aldı. Çöl baştanbaşa cansız cesetlerle dolmuştur.
Onun için sana ilticaya ve hakkımızda merhametini ricaya geldik.
Ey adil Emir; sendeki haşmetin, debdebenin çok fazla olduğunu görüyoruz.
Biz ise aç ve çıplak bir alay sefiliz. O halde biraz denkleşmek lazım. Hem sen bu serveti nereden buldun? Bunlar halkın mı? Halik’ın mı, senin mi?
Eğer Allah’ın ise bizde onun kullarıyız.Bir pay istemekte elbette haklıyız.
Yok, halkın ise başkasının haklarını ayakaltına alma da sahiplerine ver.
Böyle de değil, kendi malınsa, şimdi sana pek fazla olduğu için fukaraya sadaka olarak ver.”
Son sözler Hişam’ı cevaptan aciz bırakmış, mecliste bulunanlara:
— Ben diyecek söz bulamıyorum. — Bu çocuğun dehasına hayret. — istediği derhal şimdi verilsin” demiş.