kısa boylu maceralar

    1.
  1. Koridorun sonu temiz gözüküyor. Koşturmaktan nefesim daraldı canım! Ayaklarımda derman kalmadı! Neyse nefesimi toparlayayım biraz. Kimse yok gibi gözüküyor. Mutfak kapısının eşiğine kadar bir nefeste koşuyorum. içeride kimse yok sanırım.bu sessizlik hayra alamet değil! Her gün aynı şey oluyor. Geçen gün az daha yakalanıyordum! Bakalım aradığımı bulabilecek miyim… konuya odaklanmam lazım… karnım aç… etrafa iyice bakıyorum. Yiyecek bir şeyler olmalı! Tezgahın üstünde iki dilim kek var… hımm… eminim nefislerdir. Bol kakaolu ve vanilyalı üzerinde erimiş çikolata ve Hindistan cevizi var. Kokusunu buradan alabiliyorum. Hindistan cevizi pek tercihim değil, dişlerime dolaşıyor ama olsun… bu açlıkta kocaman bir tepsi keki bile mideye indirebilirim! Ama tabi ki keklere dokunmamam lazım. Çok dikkat çeker. Dikkat çekmek en son isteyeceğim şey. Hele ki bu evde istenmediğimi düşünürseniz. Aa! Çok pardon! Kendimi takdim etmedim size! Kim olduğumu bilmezseniz benim neden istenmediğimi nerden anlayacaksınız canım!

    Efendim, bendeniz kulağı yarımların elli üçüncü oğlu Fikret… Fikret kulağıyarım. Ailemiz tam on üç nesildir bu evde yaşıyor. Ve takdir edersiniz ki çoğunu –neredeyse hepsini demek daha doğru olur- kaybettim. Yok yok! Öyle kaybetmedim! Yanımda dolaştırdığım şeyi kaybetmem! –tabi onların hepsini de yanımda dolaştıramazdım o ayrı bir mesele- mecazen söyledim. kelime oyunu yaptım yani. Hepsi öldü. Sadece büyük abim nemci yaşıyor ve o da, koridorun öteki ucunda, benim bir parça yemek getirmemi bekliyor zavallı. Üç gündür yememesi için ısrar etmeme rağmen yediği zehirli peynirin acısını çekiyor… bir fare bu kadar aptal olabilir mi canım! Bu insanlar orta yere neden peynir bıraksınlar?! Bizi zehirlemek için! Gel de anlat işte… Neyse… anladığınız kadarıyla ben bir fareyim… benim de anladığım kadarıyla siz de merak içindesiniz. “bana ne bundan ?!” diyorsunuz. Haklısınız tabi. Bir fare sizin için sorundan başka bir şey olamaz. Ben de kendimi zehirlemek isterdim. Konuya dönecek olursak -tam anlamıyla tanıştığımıza göre- müsaadenizle bir parça yiyecek bulmalıyım. Zira bu evin yeni sahibinin azman bir kedisi var! Bakın yine kelime oyunu yaptım. Azman. Hani şu renkli kutuda olan. Neydi… hah! Televizyon! Yüzyılın icadı! Gerçekten çok ilgi çekici bişey… bu konu hakkında fırsat bulursam daha sonra konuşacağım. Nerde kalmıştık? Evet. Yemek arıyordum.

    insanların mutfak dediği yer çok garip. Dışarıdan başkalarının topladığı sebzeleri alıp, başkalarının avlandığı etlerle,yine başkalarının elinde işlediği tencere ve ocaklarla pişirip yiyorlar. Bu işleri yaptıkları yere de mutfak diyorlar. Pek bu konudan anlamam ama önceki ev sahibimden daha zevkli biri şimdiki ev sahibem. Mor renk mutfağa hiç yakışmaz bana göre! Ama yeni sahibem konunun farkında. Kırmızı - beyaz ve siyah dağınık desenli halı, kırmızı beyaz puanlı masa örtüleri, açık ceviz rengi mutfak masası ve sandalyeleri, yine açık ceviz rengi mutfak dolapları, kurşun renkli buzdola-- işte orda! Kimse fark etmemiş. Buzdolabı ve tezgâhın arasında kalmış bir bisküvi! Dekorasyondan başka bir zaman bahsederim. Hemen işe koyulmam lazım. Şimdi; mutfağın eşiğinden buzdolabına korunaklı bir rota ayarlamalıyım. Önce masanın ayağına. Oradan en uçtaki sandalyenin ayağı… yok yok olmaz. Halının üzerinde fark edilirim. Kimse yok ama… Gitsem mi ki acaba? Uff… bu kararsızlık beni öldürecek! inceldiği yerden kopsun ne olabilir!?

    Buzdolabının ayağına bir nefeste varıyorum! Şimdi hızlıca karnımı doyurup taşıyabileceğim bir parçayla geri dönmem lazım! Abim için de almam lazım… eyvah! Bir tıkırtı duydum sanki! Eyvah eyvah! Birde tıslama! Kesin bu o kedi! Kokusunu alabiliyorum! Yediğim yeter herhalde. Abim için olan parçayı biraz büyük kemirip alıyorum. Ve istikamet oturma odası! Şimdi diyeceksiniz ki “yok mu duvarların arasından geçeceğin yer?! Macera mı arıyorsun?!” efendim biz de biliyoruz herhalde! Ama bundan önceki ev sahiplerimiz bizden kurtulmak için tüm duvarları dolguyla doldurdu! Tekrar mutfağın eşine geldim… kalbim çıkacak gibi! Kedinin kokusunu sokak kapısının o taraftan alabiliyorum.kapının arkasındaki ev sahibemin de… bir koku daha var ama…bir fare kokusu… yok canım nasıl olsun! Abim ve benden başka bir fare yok burada! Ama..? neyse kedinin dikkati oradayken ben abimin yanına gideyim. Zavallı beni bekler.

    ***

    Oturma odası bir fare için en uygun mekân bence. Mesela müzik dinleyebiliyorsunuz. Film izleyebiliyorsunuz. Belgesel ve tartışma programları izleyebiliyorsunuz. Hatta kedi fark etmezse meyve kabuklarından aşırabiliyorsunuz!

    Fare deliğimiz pek sade. Abim ve benim uyuyabilmem için birer oyuk ve bu gün kedinin dikkatinin dağınık olmasıyla aşırabildiğim patates kızartmaları haricinde pek bir şey yok. Abim hala uyuyor ve ben sabah duyduğum fare kokusunu hala duyuyorum. Kokunun kaynağına gideceğim ama kedi ve kokunun kaynağı birbirine çok yakınlar! Salak kedi! insanları anlamıyorum… bizi öldürmek için ellerinden geleni yapıyorlar ama tüy döken, mızmızlanan, arada bir lütfedip kendini sevdiren, kilolarca mama yiyen kedileri evde besliyorlar! Bazen insanların aptallığı konusunda uzun uzun düşünüyorum. Elime bişey geçmiyor tabi.

    Bu akşam televizyon erken açıldı. Umarım patlamış mısır yapmaz. Çok canım çekiyor! Yere döktüklerini de ben fırsat bulamadan süpürmüş oluyor! Neyse. Kanalları değiştirmeye başladı. Umarım güzel bir film vardır bu akşam. Aha! Geleceğe dönüş! Geçme geçme! Tüh. Beğenmedi. Hal bu ki ben severim robert zemeckis’i… bir iki kadın programı. Hayır hayır magazin olmaz! Üff… anlaşılan bu akşam da magazin izleyeceğiz… bana ne efendim mankenlerin ilişkilerinden! insanlar birbirlerinin ilişkilerini neden televizyonda yayınlar? Bizim hamam böceği ve eşi karıncaların önünde kavga ettikleri halde karıncalar hiç aldırmamıştı bu işe… işte bu! Bir dvd aldı eline. Sanırım bir sinema gecesi olacak. Umarım tarantino filmidir. O adama bayılıyorum. Sinemanın en yalın hali o değil. Ve onu bu izlenir kılıyor. Yine bir aşk filmi. Ev sahibem bu aralar pek yalnız. Geceleri hep ağlıyor. Telefonda konuştuğu kişiye küfürler ediyor. Ona iyi olduğunu hiçbir sorununun olmadığını onsuz da yaşayabileceğini söylüyor. Telefonu kapatır kapatmaz ağlamaya başlıyor. Bir keresinde koridordaki aynayı kırmıştı. Yeni taşındığında. Anladığım kadarıyla bir çocuk taşırken düşürmüş. Buna çok sinirlendi. Aynaya bir tokat attı, elleri kan içinde kaldı. Birilerini aradı. Acil yardım sanırım yanlış hatırlamıyorsam. Çocuk düşürmek zor olsa gerek. Ben olsam hiç taşımazdım.

    Ev sahibem filmi başlatmadan mutfağa gitti. Sanırım mısır patlatıyor. Ve ben yine yiyemeyeceğim. Bol tuzlu ve bol yağlı sıcak gevrek mısır patlağı… bir ısırık için neler vermezdim! Kedi ortalarda yok. Bu çok ilginç. Şimdi Kokusunu çok uzaktan alıyorum yatak odasından. Koridorun öteki ucu. Bu duyduğum sesler onun pati sesleriyse eğer kapıyı tırmalıyor. Evi sahibem neden onu odaya kilitlesin ki? Çok garip şeyler oluyor… bütün gün dikkati dağınıktı kedinin. Şimdi ise odada kilitli. Ev sahibem elinde bir kap dolusu tepeleme patlamış mısır ve bir kafesin için de bir fare ile içeri geldi… !?!!?? fare mi! Yüce kaşar adına! Uçan sincap aşkına! Bir fare! Hemde… dişi! Bir bayan fare!

    ***

    Bembeyaz parlak tüyler… kırmızı gözler… pembe öpülesi eller… uzun bıyık telleri… sanırım fare cennetindeyim… kokusu başımı döndürüyor… aptal abimde tık yok! Kalk diyorum! Evde bir fare daha var diyorum! Farenin umurunda değil! Anca yan yatıp kuyruk büyütsün uğursuz! Zehirden ölseydi şimdiye ölmüş olurdu! Nazından yapıyor efendim! Dayanılır gibi değil! Odada bir melek var, bizimki tıslıyor! Ev sahibem uyuya kaldı. Fareyi –ki ben ona beyaz demek istiyorum izninizle- aynalı konsolun üzerine bıraktı. Kedi de ortada yok. Gitsem mi ki acaba? Kararsız bir şekilde fare deliğimden çıkıp süpürgelikleri takip ederek karşı duvara ulaşıyorum. Sahibem filmin sonunda çok ağladığı için bitap bi vaziyette uyuyor. Kolay kolay uyanmaz diye tahmin ediyorum. Aynalı konsola varmak için önümdeki koşu bandını geçmem lazım. Çok ortalık olacak ama… koşarak geçiyorum. Şimdi konsolun dibindeyim ama yukarı nasıl tırmanacağım!? Düşün oğlum Fikret. Düşün… süpürge! Onu konsolun üstüne devirebilirsem sapından yukarı tırmanabilirim! Çok ses çıkacak ama başka çarem yok. Plan şu; ben süpürgenin sapına tırmanacağım, iyice uca geldiğimde hafif de olsam ağırlığıma dayanamayacağı için konsola yaslanacak sapı… yapalım o zaman.

    “kim var orda!”

    Eyvah yandık… misafirimiz uyumamış anlaşılan.

    “kim var dedim!?”

    “efendim bendeniz naçizane kulunuz; fare Fikret kulağıyarım. Hizmetinizdeyim.”

    “bir fare mi! Memnun oldum! ne yapıyorsun sen orada tıkır tıkır?”

    “ bağışlayın, yanınıza ulaşma arzusundayım… nafile de olsa bir çaba sarf ediyorum bu konuda!”

    “gelip ne yapacaksın a deli?!”

    “ sizi düştüğünüz esaretten kurtarmak isterim!”

    “esaret? Haa kafesi diyorsun… Ben doğduğumdan beri kafesteyim. Alışkınım. Seni yakalarlarsa kafese koyacaklarını da hiç sanmıyorum…! Ayrıca sen ne biçim konuşuyorsun öyle?”
    “ ne varmış konuşmamda?”

    “bi acaip… hiç fare gibi değil. Hatta insanların çoğundan bile değişik!”

    “bunları umursamayın! isterseniz sizi kurtarma olayına odaklanalım!”

    “delinin zoruna bak! Hiç kurtulmak ister gibi bir halim var mı benim?”

    “ne yani? Orda bulunmaktan memnun musunuz?” sanırım içeride kalmaktan biraz kafasını kemirmiş… bu deyime yabancı olabilirsiniz. Biz fareler arasında yaygındır.

    “memnunum… aslında değilim de… hem ne fark eder? Bu konuda yapabileceğin bileceğin bir şey yok… kafes kapağı alttan açılıyor… buraya ulaşsan da beni çıkaramazsın.”

    “siz yeter ki isteyin ben sizi ne pahasına olursa olsun çıkarırım!”
    “ çok emin konuşuyorsun.”

    “eminim de ondan! Bu bıyıklar boşuna uzamadı sayın bayan! Siz müsterih olun! Sizi mutlaka oradan çıkaracağım! Kuyruğum üzerine yemin ederim!”

    “ deli fare sen de…”

    Gülümsedi! Sesini duydum bana gülümsedi!

    “hadi git şimdi! Yakalanırsan iyi olamaz…”

    Haklıydı. Sahibem uyanmak üzere sanırım mırıldanıp duruyor. Genelde bu kadar mırıldandıktan sonra kalkar su içer.

    “iyi geceler diliyorum! Yarına esaretinize bir son vermek için çözümüm olacak!”

    Başımı döndürdü! Odanın içinde sekiz çizdim birkaç sefer… bir plana ihtiyacım var. iyi bir plana. O da ne! Kocaman yağlı ve tuzlu bir mısır patlağı! Bu gün çok şanslıyım!

    ***

    “Fareeee! Fareee!”

    Bağırma be deli kadın! Biliyorum fare olduğumu! Bana bakarak neden fare diye bağırıyorsun!? Başka birine bakıp “fare var!” diye bağırman lazım! Bu insanlar gerçekten aptal efendim! Ne olduysa o salak kedi yüzünden oldu! Ne vardı mama saatinden önce acıkacak! Her şeyi ne güzel de planlamıştım! Kedi yatak odasında hapisken ve ev sahibem mutfakta yemek hazırlarken gizlice aynalı konsola yaklaşıp, hala orada duran elektrikli süpürgenin sapını kafesin üzerine devirecektim. Kafes düşecek, çarpmanın hızıyla açılacak, ev sahibem apar topar mutfaktan gelene kadar biz yuvamızın yolunu tutmuş olacaktık! Ama ne! Tüy yumağı beyimizin kapısı erken açılınca düştüğümüz duruma bak! Odanın ortasında koşuyoruz o arkada ben önde! Nefesim kesilecek şimdi! Benim koca götlü abim de bu kadar gürültüye kılını kıpırdatmadı! Bir çare bulmam lazım!

    Ev sahibem koltuğun üzerinde basbas bağırıyor. Kedi peşimde ama ben daha çeviğim. Her manevram da koca poposu yüzünden savruluyor, bu bana vakit kazandırıyor. Deliğe geri dönemem. Yuvamı bulurlarsa miskin abim ve ben tümden hapı yuttuk demektir. Bu kadar şamataya bizi sağ bırakacaklarını sanmam. En azından beyaz prensesi kurtarabilseydim. Yuvaya dönsem bile hemencecik dışarı çıkar başka bir gedik arardık. Giderdik bu evden. Kedi yorgun düştü. Hırlamaya başladı tüylerini kabartıp beni kovalamak sinirlerini bozdu sanırım. Ev kedisi işte! Pili bitecek birazdan. Biz eski topraklar kolay kolay yorulmayız… benim diyen on tane ev kedisinin eline veririm kuyruğunu! Sakin olmam lazım… vakit kazanmak için aynalı konsolun arkasına saklanıyorum. Kadın bu fırsatla koşarak evden çıktı. Kaldık mı kediyle baş başa! Hadi oğlum fikret. Yap numaranı. Kediyi bir şekilde aynalı konsolun üzerine çıkartmalıyım. Ben çıkarsam o da peşimden gelir. Zaten ne yapıyorsam aynısını yapıyor. Başka bir halt ettiği yok…

    Bir hamle de süpürgeye tırmanmaya başlıyorum. Uzun kuyruk! Buradayım heey! Hah. Yuttu zokayı sersem. Süpergenin sapından konsolun üzerine doğru –sapla beraber- düşmeye başlıyorum. Kedi önce koltuğa sonra da konsolun üzerine çıkıyor. Tam kafesle arama! Konsolun öteki ucunda beyaz prensesimi görüyorum. Bu ne güzellik böyle! Az daha bakarsam dün geceki gibi başım dönecek. Gözümü mü kapatayım canım! Parayla değil ya! Hem parayla olsa ne yazar. Dünyanın tüm paraları feda olsun o bıyıkları taşıyan pembe buruna!

    “Fikret ne yapıyorsun!?”

    “iyiyim güzel bayan ya siz ne yapıyorsunuz? Münasebetsiz kedi! hırlayıp durma çekil aradan! Bayanı duyamıyorum!”

    “delirdin mi? kaç! Parça parça edecek şimdi seni!”

    “benim için endişelenmeyin bayan! (aslında çok korktuğumu söyleyebilirim!) şimdi sizi çıkaracağım oradan!”

    “bırak beni! Git sen! git! Peynir kadar aklın var onu da düşürdün kedi seni kovalarken galiba!”

    Kedi sırtındaki tüyleri kabarttı. Yavaş yavaş üzerime geliyor. Derken kendimden bile beklemediğim bir hızla dört ayağının arasından geçip kafesin üzerine yapıştım! Tam da beklediğim gibi afallayan kedi arkasını döneyim derken kafese çarptı!

    “sıkı tutun prenses!”

    Kafes yere düşer düşmez parçalandı. Beyaz prenses özgürdü ama kafesin ardından kedi de aşağı atladı! Bir an için kedi havada, ben yerde, burun buruna geldik. Pis nefesini içime çektim… burnunu ısırıp hemen koşmaya başladım. Ha ha! Burnunu ısırdım! Bir kedinin burnunu ısırdım! Büyüm amcam yaşasaydı asla inanmazdı!

    “prenses! Koş! Sol tarafta köşede bir delik var hemen oraya koş!”

    “tamam!”

    Kedi içerideki odaya doğru kaçmıştı ama ne yapacağı belli olmaz. Hem ev sahibem peşine ilaçlama ekiplerini takmış geliyordur muhtemelen! Hemen yuvaya varıp. Abimi uyandırıp gitmemiz lazım bu evden!

    ***

    Ne koşuşturmaydı ama! Deliğe varır varmaz prensesim burnuma bir buse kondurdu! O kadar mutlu oldum ki! Gidip kedinin ağzını burnunu ısırasım geldi! Abimi zar zor uyandırıp hemen çıktık. Bahçeden geçip bir süreliğine kömürlüğe saklanmaya karar verdik. Ama beyaz prensesimin parlak tüylerine kir dokundurmayacak bir yer bulmam gerekiyor. En uygunu depo olarak kullanılan bölme. Oraya yerleşebiliriz. Daha sonra da ortalık sakinleyince evin içinde yeni bir gedik ararım.

    Kömürlüğe varınca abime olan biteni anlattım. Prensesim öpücükler kondurmaya devam ediyordu burnuma. Hikâyenin yarısını da o anlatmıştı zaten heyecan içinde. Ne kadar cesur olduğumdan bahsediyordu. Ben de içten içe gururlanıyordum elbette. Bir kedinin burnunu ısırdığıma kimse inanmazdı o anlatmasa. Bir süre kömürlükte yaşadık. Birkaç gün sonra büyük bir araba geldi ve evdeki tüm eşyaları taşıdı. En son sahibemle kediyi gördüm çıkarken. kedinin Burnunda bir yara bandı vardı. Sahibesinin kucağında nazlanıyordu. Hepsi gittikten sonra biz tekrar evimize yerleştik. Şimdi yeni ev sahibimizi bekliyoruz ve umuyoruz ki kedisi olmasın!
    *
    4 ...
© 2025 uludağ sözlük