90'lar sonrası türkiye'nin kifayetsiz politikacılarının hayallerinden biri...
1991'de musul'u alma hayaliyle abd'nin körfez savaşına destek vermemiz, dağılan sscb'den ab benzeri bir türk birliği diriltme hayallerimiz, islam coğrafyasını türkiye çatısı altında birleştirerek hilafeti diriltme hayallerimiz, bunlardan bazıları... en sonuncusu sünni islam birliği olarak tasarlandığından ve doğrudan abd ve ingiltere'nin ceza sahasında kurgulandığından, en büyük fiyaskoyla sonuçlanan hayalimiz oldu.
tüm bu hayallerimiz, referanslarını son yüzyılı es geçerek, uzak geçmişten alan 'projeler' olduğundan, güncel gerçeklerin sert duvarlarına çarparak tuzla buz oldu. akademisyenlerin sevdiği sözcükle, 'paradigma'nın, bunu okuyan diğer sözlüklerin yazarlarının anlayacakları bir dille 'oyunun kuralları'nın 1980 sonrasında tamamen baştan yazıldığını, aklı evvel stratejistlerimiz doğal olarak göremediler.
sonuç: burnumuzu kanlı bir bok çukuruna kaptırdık; çıkaramıyoruz.
edit: burada türk cumhuriyetleri ya da orta doğu'yu emperyalistlerden daha iyi yönetemeyeceğimiz gibi bir aşağılık kompleksine sahip olmadığımı vurgulamam gerekiyor.
çünkü herkesin algı kapasitesi farklı ve yanlış çıkarımlar yapılabilir.
ama buralarda söz sahibi olabilmek için, adil olmalısınız. ilgi ve cazibe merkezi olmalısınız. herkes sınırlarınızda kuyrukta beklemeli. tek güvendikleri siz olmalısınız. ülke içinde huzur olmalı, kaos ve ohal değil.
emperyal hayallerle, petrol ve doğal gaz aşkıyla değil, gerçekten sömürüsüz ve adil bir dünya çağrısıyla onların kalplerini kazanabilirdik. eşit, adil ve sömürüsüz bir türkiye hayali kurmamız gerekiyor önce.
her biri birer cadı kazanı olan o ülkeler sizi doğal lider olarak benimseyebilirler bu durumda.
türk cumhuriyetlerini kalitesiz, dolandırıcı karakterli tüccar ve iş adamlarımızın aç gözlülüklerinin de yardımıyla kaybettik.
mezhep ve feodal kümelenmelerin girdabında orta doğu'da söz sahibi olmamız zaten düşünülemezdi.