mutfakta açlığın verdiği hızla yemek hazırlarken halıya saplanmış haliyle ayağıma giren zıkım. bir ay topalladıktan sonra ayağıma bir baktım, yara kürdanın ucunu atmış. çektim aldım rahatladım. kürdanı ortalığa atmayın yani. patinize batarsa çok can yakıyor. ya da en güzeli nal çaktırın. rahat rahat dolaşın.
önceleri diş temizliği için kullanılsa da, artan elektronik aletlerin temizliğinde, patlak lastik tamirinde, çeşitli sebzelerin bir arada tutulmasında da aranılan ürün haline gelmiştir. vasati 300 biçimli kutularda satıldığından nadiren satın alınan, bittiğinde zor anlar yaşatan çakma isviçre çakısı
kürdan için bildiğim tek şey şudur;
hiç bir kürdanın dişin arasına sıkışanları çıkarıp attığı gibi hayatın arasına sıkışıp kalmış olan pislikleri çekip arındıramaz.*
Dişimizde yemek parçacıkları kaldıgında gerçek degerini anlayabildigimiz, yanlış kullanıldıgında dişimizde siyah bir iz bırakan ve bunu kapatmak için (adı şuan aklıma gelmedi) dolgusu yaptırarak düzeltebilecegimiz yontulmuş kibrit çöpünün sapı.
üç tip kürdan insanı vardır.
1-kronik diş rahatsızlıkları olan, sürekli dolguları kırılan ve her yemeğin ardına kürdana sarılan insan.
2-ağzında kürdan olmadan yaşayamayan ve sürekli cık cık sesleri çıkaran insan.
3-kürdanı yiyen insan. evet yiyen dedim. kürdanı ceplerine doldurup, arasıra ucundan hafif hafif yiyen insan tipleri var. hatta kürdanın sibirya çamından mı imal yoksa gürgen ağacından mı imal olduğunu bile anlarlar.
kürdan kullanımı hiç birinde göze pek hoş gözükmez.
küçük bir çocukken akrabalarla ya da aile dostlarıyla restauranta yemeğe gidildiğinde oyun parkından sıkılıp masaya gelindiğinde hepsini ikiye kırarak isim yazma, ev çizmeye yaran odunumsu çubuklardı.