saatin on ikiyi vurmasıyla gerçek kimliğine bürünen şahıs. o değilde nasıl ayaktır onunkiler anlamadım ki, koskoca ülkede sadece o camdan pabuç kendisine denk geliyor. demek ki hasbam özel üretim ayakkabı kullanıyordu.
genç kadınlara hayatlarındaki olumsuzluklarla mücadele etmektense beyaz atlı prens beklemelerini öğütleyen masaldır. andersen bu amaçla yazmamıştır belki ama mesaj budur. bir çok genç kadının gece yatarken kurduğu hayallerin temelini oluşturur. beyaz atınıza kendiniz sahip olun bunun için savaşın hatta daha sonra isterseniz atınızla birlikte gidip prensinizi alın diye değiştirmek istediğim masaldır.ayrıca;
--spoiler--
işte o gün bu gündür kadınlar, ayaklarını erkekler tarafından belirlenmiş kalıplara sıkıştırmaya çalışır, böyle yaparak erkeğin 'prensesi' olacağını düşler dururlar. zaman geçtikçe topallamasının, kendini depresif hissetmesinin sebeplerini sürekli kendi eksiklerinde arayarak ve pabuç'un ne denli geçerli olduğunu hiç düşünmeden.
erkekler ise ellerindeki 'ayakkabıya' (veya düşlerindeki kalıba) 'ayağını' (kendini) sıkıştıracak kadını arar; 'ayağı sıkışmış' bir kadının ne denli gerçek, ne kadar huzurlu, mutlu olup mutlu edebileceğini bile düşünemeden ve birlikte yalınayak yaşayabilmenin özgür keyfinden habersizce.
--spoiler-- *
Bibidi babidi boo diye bir şarkısı vardır ki bir dilinize takıldı mı tüm gün aynı şarkıyı söyler durursunuz, hatta duramazsınız, onun baloda yaptığı dansı yapmaya başlarsınız. Dünyanın en mutluluk verici şeylerindendir bence.
Kader her güne isminle baslar
Hadi gel yine bitsin savaşlar
Aşktan ne buldum ki bugüne dek
Aç kalbini dedi bana melek aç kalbini kadın
Tas kalbimin kilidine kaç mermi sıkıldı
Nafile bunu da bilirsin
Aç kulaklarını simdi sokakta bizim sarkilarimiz çalmıyo dimi
Bi hata edip uyandim en derin uykudan
Destani bastan yazmak için
Yine katledip kendimi bi kösede beklerim
Sirf sen beni üzdün görmedin ki
Adiysen en büyük yanlisin kalbim senle askim demekti
Yasattin en güzel baharlarimi kisi ama bana yaptin hata insanlik disi
Bu sana veremedigim en güzel çiçekler bak al simdi koynunda kokla
Sikerim askin izdirabini derlerdi simdi git aski kiçina sok lan
Canimi yaktigini saniyosun yoktan yere aldattin bilirim çoktandir
Hadi git tamam esyalani topla yetis dostlarina ismarla votka
Bu benim en berbat 14 subatim
Aklimda mi saniyosun acaba suratin
Ölü barislarla sahilde tur atip gel ertesi gün bagir altima yatip
Bu hakaretlerden utanman gerekli çünkü Allah yukarda
Benim gibi sever mi seni unutanlar
Benim gibi el üstünde tutarlarmi lan ?
Külkedisi uyan gece saat 12
Suan biraz huzurlu ve mutluyum sanki
Tükettim içimde kalan son sevgi tohumunu
Bi daha ki bahari beklemem inan ki
Bozdur parasini bütün evlerin
Kalbimdeki evin yerle bir
Herkes inanmadi ve fakat el verip sana açik bütün kapilarim gel dedim (gel gel )
Hiç süphe duymadim nerdedir diye
Sen pavyonda da ben sana hediye
Almak için ne diye gezdim acaba
Kivir kizim etegini notum sana pek iyi
Sen sefasini sür ve ben çekeyim cefasini
Bu koydugumun askinin
Hacettepeli bir ölü ve tacini takmak için bi tek ben ugrastim
Sus fiyasko yasat basardin kasar
Bu tiyatro sahnesi degil seni asar
Siyah fon müzikleriyle tango yap
[hadi ya geliyorum aids bulastir]
Istemiyorum kursunlar kursunu
20 yil sonra göz altin burusur
Kiz dedigin yeri geldiginde konusur
Sevgilisiyle saatinde bulusur
Burdan Adapazari'na kadar uçurum
28 cm dalga tut ucunu
Ben direksiyon basinda sen belki vurusur
Kondom kuklanin kaza kursununa kurban gidesin
Öyle mi dersin ?
Sus be kizim motorun dinlesin
Sen git seni daha beterin gelsin
Elmas madenim servetim dersin
Onu da satma bari boku yersin
Sen benim galaksimde gezegensin
Orospuluk yapta sik gaza gelsin
Mini cooper'a ancak rüyanda binersin
Külkedisi uyan gece saat 12
Suan biraz huzurlu ve mutluyum sanki
Tükettim içimde kalan son sevgi tohumunu
Bi daha ki bahari beklemem inan ki
bütün gün iş görüşmesi yapmaktan helak olmuş bir vaziyette eve dönüş yolunu tutar. vapurda üşür. perinin yarattığı bal kabağından vapura biner. vapurdan inince iş görüşmesi için ayakkabılarının uygun olmadığını fark eder. işe bu yüzden mi alınmıyorum diye düşünür. cebindeki son parayla ayakkabı almaya gider. bakar etrafına çok sevmese de bir ayakkabı dener. daha sonra onunda genç ayakkabıcı ilgilenir. uzun boylu, yakışıklı genç delikanlımız kül kedisini çok beğenir. gözlerini ondan alamaz. dayanamayıp dizlerinin üzerine çöker ve kül kedisine evlenme teklifi eder. kül kedisi bu teklife red cevabı verir. lakin yakışıklı delikanlı niyetinin ciddi olduğunu ve şaka yapmadığını söyler. kül kedisi kendisini utandırdığını ama bu teklifi kabul edemeyeceğini söyler ve ayakkabısı alıp mağazadan ayrılır. ayakkabı prensi kül kedisinin peşinden gider ısrar etmeye devam eder ama kül kedisi yine kabul etmez ve utanmış bir biçimde otobüs durağına gider. 19s otobüsüne binip evinin yolunu tutar. her kül kedisinin eti yenmezdir.
geçen gün tv'de denk geldi. malumunuz; haberlerin izlenecek bir tarafı kalmadı, zaten izleyecek doğru dürüst kanal da kalmadı ya, neyse, kaptırdım izledim filmi. çocukluğumdan bu yana 3-5 defa izlemişimdir ama bu son izleyişimde garip bir şey hissettim. adına samimiyet mi, huzur mu, adalete tekrar inanabilmek mi, yoksa hepsi birden mi desem bilemiyorum ama derinden garip bir his yumağı kapladı içimi.
samimiyet, huzur, adalet... bu kavramlara o kadar yabancılaşmışız ki yıllardır; insanlardan o kadar soğumuşuz, o kadar çok ümidi kesmişiz ki herkesten, her şeyden. filmin fantastikliği de işte tam orda başlıyor. kötülüğe karşı saf iyilik, küfürsüz, hakaretsiz, bıkmadan usanmadan iyilik. prensin rüyasında gördüğü bir kıza aşık olması ve ondan başkasıyla iyi olamayacağını düşünmesi, birbirine adanmış masum hayatlar. ve tabii ki adaletin tecellisi. bunlar artık fantastik. (bir de gerçek hayata bakıyorsun; bel altından üste çıkamayan muhabbetler, kadını salt seks objesi olarak gören skor sayacına dönüşmüş zavallı yığınlar...)
güzel mi güzel bazı şeyler kaybedilmiş, unutulmuş. bazı eski filmleri izleyip, kitapları okuyunca çok acıyorum şimdiki insanlığa, düştüğü zavallı seviyeden dolayı.
“bir minder uzattılar ayaklarının altına, ayakkabıyı ona uzattılar. yüreği delicesine çarpıyordu şimdi. minderin üzerinde ışıltıyla duran bu cam ayakkabı tekine uzattığı ayağı, hayatının en büyük dönemecine adım atıyordu. ilkin ayakkabının üzerine koydu ayağını, ardından ayağına geçirmeye çalıģtı. ansızın bütün coşkusu, sevinci, umutları söndü.
o cam ayakkabı külkedisi'nin de ayağına olmadı.”