tam maçın ortasındayken * babanızın veya annenizin ''oğlum hadi eve gel geç oldu'' diye seslenmesi. tabii mecbur gelmek zorundasınız. yoksa fırçayı yersiniz.
ezan okununca ev de olma telaşı... maçın en güzel anında ezan sesi ile beraber arkadan kalecinin yükselen sesi;
- ben eve gidiyorummmmmmm kaleci bulun.
+ lannnn durrrrrrrr! birini bulalımmm
- yaaa babam kızacakkkk!
+ allah cezanıııı... git *
- kaleci oyuncuyum **
misafirliklerde sıkıldığın halde, gitmek konusunda söz sahibi olmamak, hadi gideliiiimmmm dediğinde ise otur bakim sen aaaa çok ayıp, cevabını almak. uykudan ölmek, sıkıntıdan patlamak..ama dönüşte babanın kucağında eve dönme kısmı çok güzel.
-anneyle gidilen bir yerde canınız çay istese de çocukların çay içemeyeceği yalanı ile yüzyüze gelmek. kahve de bu oyuna dahil. *
pilav yedikten sonra tabakta kalan pirinç taneleri için bak bunları yemezsen bu kadar çocuğun olur demeleri. hep psikolojik baskı altında yerdim o pirinçleri.
yolda yürürken acelesi olan bir büyüğün seni şöyle elinin tersiyle ittirivermesi. beni çok rahatsız ederdi oradan biliyorum. şimdi ben küçüklerime böyle şeyler yapmıyorum dokunmuyorum çocuğa istediği gibi yürüsün. *
kola, çay yada meyve suyu gibi benzer içeceklere su karıştırılması. ya arkadaşım az ver de tadında içsin çocuk şunu, bir bardak dolusu iğrençlik içmek zorunda kalmasın en azından.