küçük iskender şiirleri

entry291 galeri0
    16.
  1. ben ölürsem karakutumu bulamayacaklar
    ne bir ask zerafeti
    ne bir hayal tabiri.. küçücük ömrüm
    hep rüzgar gülleri kokacak !

    bir sinek cenazesinden dönmüsüm de sanki
    agzim burnum kanyak
    denizden yeni çikartmislar yagmurun ölüsünü
    mevsimlerden napalm günlerden ilkbahar

    hummali sabrimin glayöllü dag köyleri
    sana hasret sakimak mi yakisacak
    çok arayacak çocuklugum esas sirrini
    benim yüzüm bir kedi amipidir
    ben ölürsem o kendiliginden çogalacak !

    ben ölürsem karakutumu bulamayacaklar
    ne bir buz yorgunlugu
    ne bir sinema perdesi yirtik.. küçücük kabrim

    bir çocuk kalbi gibi haylaz olacak !
    2 ...
  2. 15.
  3. Aminoasit

    Ağır bir hastalık
    gibi ilerledik masmavi kentin
    yağmalanmış, küskün âşıklarında

    Ne bir söz doğrultabildi kesik başlarını
    ne de saçlarına sıcak bir dokunuş
    kurutabildi o iltihap akıtan kalp yaralarını

    uzanıp, sanki biz kapattık ölü sevgililerinin
    3 ...
  4. 14.
  5. Alp'in Defteri

    bir organ nakli gibi sevmiştim seni
    çürük gözlerine bağışlanan ellerim
    yırtık dudaklarına bağışlanan şiirlerim
    darmadağın kadınların darmadağın ettiği erkekler gibi
    çok tehlikeli bir sırrı saklar gibi sevmiştim seni!

    çok eskimiş bir aşkın hatırlanması
    sevgilinin resmi karşısında çocuksu bir iç kanaması
    aslında işin açıkçası
    rüzgarın fırtınaya dönüşmesi gibi
    fırtınanın camı çerçeveyi indirmesi gibi
    hayatına yönelik bombalı bir saldırı gibi
    geriye çekilirken herkesi öldürmek gibi sevmiştim seni!

    ruhum kan kaybederken nasıl tutarım seni şimdi bir deniz gibi!
    neticesi olmayan herhangi bir sebep gibi
    ortalık yerde durup dururken sevmiştim seni!

    atlara kalırsa çoktan kaybettik savaşı!
    mızraklar kırıldı, kalkanlar delindi, ganimetler paylaşıldı!
    kasaba meydanında birbirini dövmekten yorulan iki kovboy gibi
    bir tabancayla tetiği gibi
    bir tabancanın kabzasıyla ibiği gibi
    kendisinden farklı, kendisinden ayrı
    bir silahın şarjöründe tanışan iki soğuk mermi gibi
    aynı bedene sıkılacak iki el kurşun gibi
    katille kurban arasında o birkaç saniyelik telaşta sevmiştim seni!
    3 ...
  6. 13.
  7. piyanoda dede efendi çalmayınız
    bırakınız kanun kendi anlatsın hüznünü
    ne ut ne tambur ne de ney
    insan karanlıkta koklamalı gülü

    eşyanın heyecanlandığı bir ölümdür çünkü
    yağmur yukarı koşan çocukların büyüdüğü,
    bir gün uyursa sizin de yüzünüzde eğer güz
    lütfen gülle örtün üstünü
    3 ...
  8. 12.
  9. Akasyalar

    dışarda.
    kristal bir tekrar olsun istemiş haz tavı.
    şekli buluğ ise itibar uyandırır ölümü.

    şüphesiz.
    kindir tartaklar göğün boşluklarındaki aşkı.
    su göçünün aksindeki ibne gölü.

    uygundur.
    tınılı parmakuçlarının hazin kül dansı:
    kaynamış zampara gözlerin yorgun düğümü.

    teşhirde.
    ses geçirmeyen görüntülerin toy eşkıyası!
    vücudu örterken inler mi düşgücü...

    sırılsıklam.
    o kopartacak karanlık kanın kabuklarını.
    o kaplayacak insan derisiyle metal üzüntüsünü.

    biliyor yılan
    bir kımıldasa devrilecek akasya ağacının süngüsü.
    2 ...
  10. 11.
  11. Ben jiletin öteki yanına yatıyorum sana iyi geceler
    Puhuların üstünden gece vardiyaları ve rıhtım görülüyor
    Üstündeki kan kokusu bütün cesetleri buraya çekecek
    Öyle şehvetli ki dudaklarını saran atmosfer
    Diplerine kömür çökmüş tırnaklarıyla küçük serseriler
    Senin ellerinden kabusun matarasını kapacak ve
    içindeki sessizliği içecekler

    Ben hüznün öteki yanına yatıyorum sana iyi geceler
    Son tartışmamız olsun bu yoksa beni öldürecekler
    Usulca akan bir gözyaşı gibi sevişelim de biraz,eğer istersen,
    Çok uzun yolları aydınlatan benzin istasyonları gibi
    Uykusuzluğumuzu gölgelesin alkolün dövdüğü saatler

    Bak, yatakta ikimiz de ağlıyoruz; meselemiz malum, aşk
    Üst kattaki komşu yine çocuklara su veriyordur
    Haplar da kayboldu, esrar da, bileklerimizdeki kesikler de
    Havaya bir kuş at, ben onu yerdeki gözlerimle vuracağım
    Dudakların ne ki, olsa olsa şurdan üç beş adım

    Ben mezarın öteki yanına yatacağım sana iyi geceler
    Aramıza bir hançer bırakacağım, belki küflü bir hançer
    Onun küfüyle paslanırken gizli saklı yalnızlığımız
    Rüyamıza giren prensler
    içimizdeki mutsuzluğu içecekler

    Ben intiharın öteki yanına yatıyorum sana iyi geceler..
    3 ...
  12. 10.
  13. Aids

    Bana bir sonbahar fısılda
    senden başka masumiyetim yok
    çocukluğum tek tabanca

    Herşeyi geriye saymaktan yorgunum
    kaç intiharım varsa o kadar sevgilim var
    içimdeki tabiat sana doğru fırlama
    çıplak elle tuttuğum bir elektrik teli bu muamma
    2 ...
  14. 9.
  15. Ahlaksızlık

    artık zamanın da üstünde şık bir şehirde
    mazgallara kapatılmış, büyüyemeyen çocuklar için
    kafatasları çelikten adamların şarkılarını
    ya da rahibe pelerini altına gizlenmiş,
    gözleri irin torbalarıyla kanlı şeytanları
    bir ruhun turuncu mihrabına getirip
    ordan aşağı atmalı..
    sisle örtülü bir tanrı yüzünde ortalık
    henüz
    güpegündüz bir şalla sarıldıysa dörtnala
    karanlık bir an
    çirkin bir vincin organik çengelinde
    çağdışı bir cadı gibi kusarken kanlı
    asılı kaldıysa
    delikanlılarla yatıp kalkan ivedi bir caddenin
    dedeleri, dişsiz oratoryolar gibi embriyo ise
    rahmine sıçarım böyle anaların diye
    küfrederek dua adına açılıyorsa engerek yuvası avuçları
    peygamber develerinin
    artık zamanın da üstünde şahsiyetsiz bir şık şehirde
    mazgallara kapatılmış, büyüyemeyen çocuklar için
    kutsal kabahatleri ve mecazi kerhaneleri
    bir ruhun turuncu mihrabına getirip
    ordan aşağı atmalı..
    ve bu sülalenin bütün arsız, ağızsız ağıtlı kapılarını
    o sisli yüzlerin yüzüne kapatmalı..
    2 ...
  16. 8.
  17. küçücüktü, hüzünlüydü, namussuzdu
    koynuma büsbütün girdiğinde alkollü
    ölümlüydü
    ölüme bıçak çekmeye alışıktı

    tam olarak böyledir bu şiirler.
    2 ...
  18. 7.
  19. Ağır Bir Parfüm Reveransı

    Senden Sonraydı..

    hayvansız kalmış bir orman
    gibi ağlamaklıydı kainat;
    Senden Sonraydı..

    hangi dağda ateş yansa
    o yana ağlardı atlar,
    ve bir kartal
    bir kartala dayıyorsa başını
    aşk
    çağrıldığı her randevuya
    geç kalmış demekti!

    Senden Sonraydı..
    gökyüzüne teslim oluyordu ayışığı
    ah onun zarif parmaklarına dolanmış kuğular,
    ve kalbi delik bir melek sabahlıyordu
    yeryüzünde,
    ümit: kurugül çocuk! ümit: aksigül çocuk!
    hayat! beni ılık ılık esir al!
    diye bağırıyordum çakal karasında
    hançer nefesinde!

    çünkü
    bir insan ne sır verebilirdi ki gölgesine
    aşağı gölde kıyıya vuran genç nilüfer
    ağzında bir başka genç nilüferle
    ölmekteyse, ve akşamüstü
    bir annenin çocuğunun üstünü örtüşü gibi
    örtüyorsa sancıyı ve ölümü,
    bir insan ne sır verebilirdi ki gölgesine!
    çünkü
    uyuyacak kurt soyunur
    üstünden dağları çıkartırdı!
    dağlar, kokarcalarına alevcesine sokulurdu
    dağlar, sularına alev içercesine dokunurdu
    dağlar, dağlarına dürüsttü
    dağların namluya sürülü
    kurşunu yoktu!
    dağların mor avı çoktu dağların zor avcısı çoktu
    dağlar, dağlara bir kez daldı mı
    kendi doruklarından mahşeri vurgunlar yerdi
    dağların grevi borandı, çıyandı, yabanıl ottu

    dağlara sinsi bulutlarla inen eşkıya baruta
    kuytu, postal niyetine haysiyet giydirirdi!

    hele mermi bir kez müstehzi bir ifadeyle
    savurduysa tunç buhardan yelelerini,
    atların toynaklarına kan gibi menzil
    bakışlarına menzil gibi kan otururdu!

    atlara dağ kaldırmışlığı karanlığın
    o şen nallarda rakseden yosma şavkın gerdanı
    altına batırılmış isyanın şakırtısıyla tutuşurdu!
    tutuş benim yağız yılanımı puşi gibi sarıp da
    tutuş benim delioğlan fırtınamı
    ağzında ağıt gibi yakıp da
    dumanıyla
    isiyle,
    dermanıyla
    iniyle,
    inlenen ismine nakış gibi işlenen kahpe fermanıyla
    kapına dayanan tanrı misafiri sevdam, aşkımla
    belalanan dağım! belalı dağlım!
    dağlara adak adamış bir toprağın yangınıyım ben de!

    bakma! dağını emziremedim
    siyah sütümde zehir şıngırdar!
    kızma! dağına bir taş da ben koyamadım
    kumumda tuz var!

    ama senin kulağına eğilip
    DAĞ diye fısıldayan bu dudak
    bir gün ya elinden ya ayağından
    ya eteğimden ya da alnından
    öfkelenme, öpmeyecek,
    sadece şehit düşmüş bir hayalet nehir gibi fışkırıp
    başka
    bambaşka dağlara at sırtında dörtnala kan olup akacak!
    2 ...
  20. 6.
  21. afacan

    Bir sineğe binmiş içimden havalanan soğuk toz
    baharatım
    tadıma karışıyor sonbaharın beyaz ceketli martıları

    Kayıtısızım kente akın eden şehvete karşı
    gözlerimde masmavi iki kurşun yarası
    vahşi hayvanların parçaladığı yüzümle yatıyorum

    çocuğum. okuldan kaçtım. karatahtada unuttum coğrafyamı
    3 ...
  22. 5.
  23. A

    Ne idüğü belirsiz kelimeler takip ediyor beni!
    gidip saklandığım anlamlarda
    hoş bir yan yok! Belki de
    ölümü biraz teşvik etmeli!

    Suya eğiliyorum. Su da bana eğiliyor gibi.
    Adımı söylüyorum. Su da adını söylüyor sanki.

    Bu tuhaf adamların bilmeceleri çözmeleri imkansız!
    birer harf gibi duruyor kentler haritanın ortasında
    düzden de okusan, tersten de okusan
    hayat değişmeyecek besbelli!

    Satın alınmayacak bir gazete adeta içimdeki buzul dağ,
    köşeyazarı bir ırmak akıyor
    boğuyor cesur bir okura benzeyen ilk halimi!

    Taklitlerinden sakınılan bir 'gece'
    yatıyor uzayda sereserpe özgür, özgür ama serseri!

    galiba cismim
    yıldız yağmurunda rüya şemsiyesini açan casus gemi!

    Evet!
    Ne idüğü belirsiz kelimeler takip ediyor beni!
    her dakila yaklaşsalarda

    ele vermiyorlar bedenimi!
    2 ...
  24. 4.
  25. 34 ubj 29

    küçük chopin'e

    Joshua! sana bir bilmece olarak soruyorum
    kendimi ve kendimle ilgili
    tüm elektrik direklerini, ürkek kapı tıklatışlarını

    Naylon torbalarda muhafaza edilen cesaretler
    bayatlamaz Joshua! izlediğim bir korku opereti
    olmasın ne olur birlikte suladığımız bu aşk

    cebinde buruşuk bir kağıt para gibiyim, anla Joshua!
    3 ...
  26. 3.
  27. Adrena-Line

    aldırılan çocukları örgütleyen uyarıcı rengi smo
    kinleriyle birşeye karşılık gelmeyen yabancı tesad
    üfler odanın deniz gören pencerelerinden en zor
    lusunun önünde bir
    kaç saniye anlamı olmayan bir ad gibi durup yüzüstü
    terkler ya da kendisinden geçmiş deli hiç'in
    kullanmadığı süre için sınıflandırılmış rakslara
    verili balolarda sezilen ölümün içyüzü; ders;
    kim geri gider orada sakınıp kutsanılmayan ve
    paramparçalanmış bir teklifsiz gözde hala aranılan kent
    kentler göze girince gözbebeği acıya kan ilham eder;
    yorumlanması güç yeryüzüyle aynı seviyede bir aşkı
    altına batırarak ihtirasın değerini yükseltmen, ah zafer!
    ah zaferlerle dönecek bir orduda tek ok çekmemiş asker
    gibi biraz mahcup, biraz utanmış, biraz kalender!
    ihtirası sesinde kilitli kalmış olanın sığındığı
    mecburi çilingir!
    denenen maymuncuk
    denenen yumuşak topraktan anahtarlar
    denenen, cinnet de denen makber
    sen misin o büyücü meleğin gaspettiği çaresiz misafir!
    bilmez gibisin
    çaresiz misafirler, konakladıkları gece,
    konakladıkları geceyle katledilirler!

    sen de içermişsindir
    hoş katliamlardaki yoksul hayvanları bir bir,
    onlar ki göğe, okyanuslara ve ihanete hep söz verirler!
    sen neredeydin? sen hangi çöküntüydün? ağlama.
    sen bunu o gövdeyle mi kanıtladın yüzeyde? yazık. bağışla.
    mesela sersemlemiş ruhların çarpıştığı yarım kurander
    kaybolmuş inançların ardından yeşil bir pardesü
    giymiş ve oturmuş bir orman gibi ansızın
    çıkagelen kiralık peygamber! sen tanrının
    ötdeliğinde bir siyah gelincik diye biten kıl,
    tıraşlandığı aksiseda cehennemler sürükleyen!
    ağzından yakalayıp ite kaka sürükleyen! önlem
    alınamayan o dökülüşün, o içgeçirmenin, nefessizliğin
    sınıra dayandığı muhteşem şölen! öl! işmdi sen öl! ve
    ilk sen ol ölürken arkasına bakıp da, Utanın!
    Utanın! diye seslenen!
    2 ...
  28. 2.
  29. alpha

    Nehirlere karışan zehirli atıklar gibi
    ağır ağır akarak kanıma karışmakta
    yokluğun!

    Hiç sormadım, neydi başka elbiseler içinde bulduğun
    aynı askıyla dolaba kaldırılan iki güzel yelektik biz
    güveye benzer bir şey oldu suskunluğun!.. anladım ki:

    aşk naftalinlenmiyormuş meğer, eğer kanıtlanmıyorsa suçun!
    3 ...
  30. 1.
© 2025 uludağ sözlük