samipaşazade sezai'nin 1892 yılında kaleme aldığı öykü kitabının ismidir. kitap yedi öyküden oluşuyor. öykülerin ana fikri " düş kırıklığı" diyebiliriz. kitaptaki öyküler şunlardır.
bu büyük adam kimdir
hiç
kediler
iki yüz elli kuruşa bir asır
düğün
arlezyalı
pondomima
ayrıca kitaba girmemiş ama bazı yayın evlerinin sonradan ekledikleri üç öykü daha vardır bunlarda :
bir hayal
sihirli dükkan
eski bir mektep
ilk öykü "bu büyük adam kimdir".
öyküde, hergün gördüğü bir adamın çok farklı olduğunu, entellektüel biri veya bir filozof olduğunu düşünürken, tesadüf eseri bir tütüncü de adamın okuma yazma bilmeyen biri olduğunu öğrenmesi anlatılıyor.
ikinci öykü "hiç".
öyküde, annesine bakan bir gencin arkadaşlarının tanışıtrdığı bir kızın kendisini her gördüğü yerde gülmesemesini, kızın ona aşık olduğunu ve bu kızla evlenip mutlu olacağını düşünmesi anlatılıyor. ama aslında kızın üst dudağının kısa olması sürekli gülümser gibi görünmesine neden olmaktadır.
üçüncü öykü "kedi".
öyküde otuz yıllık evliliğin ardından kadının evin içini kedilerle doldurması, adam buna dayanamayıp ya ben ya kediler demesi üzerine eşinin kediler tercihinden sonra evi terketmesini anlatıyor. üzücü olan ise adamın kalacak yer bulamadığı için geri eve geldiğinde kendi haline hüngür hüngür ağlarken kadının" o kadar bağırarak ağlama, kedilerimi korkutacaksın" demesi.
dördüncü öykü" iki yüz elli kuruşa bir asır".
öykü edebiyatımızda ilk çevreci öykü olarakta biliniyor. öyküde yazarın hayatı boyunca sevdiği, çeşitli hayvanların ve ağaçların yaşadığı koruluğun iki yüz elli kuruşa bir oyuncuya sarıldıktan sonra ağaçların acımasızca kesilişini anlatıyor.
beşinci öykü "düğün".
öyküde, bir konağın genç beyi güzel dilsitan'ı odalığı yapar. biraz zaman geçtikten sonra sosyal statüsüne uygun biriyle evlendirilmek istenir. düğün hazırlıkları yapılırken dilistan bu düğünün kendisi için yapılmadığını anlar. bu hazırlıklar sırasında kederinden ve üzüntüsünden vereme yakalanır. düğün gecesi de veremden hayata gözlerini yumar.
altıncı öykü" arlezyalı ".
öykü yazarın çevirisi aslında. öykü, jan'in beğendiği bir kızla evlenme hazırlıkları yaparken, kızın başka biriyle ilişkisini öğrendikten sonra düğün hazırlıklarının iptal edilmesini, düğün iptal olduktan sonra anne ve babası jan'in yavaş yavaş kendini topladığını düşünürken daha fazla olanlara dayanamayan jan'in intihar etmesiyle son buluyor.
yedinci öykü "pondomima".
son öyküde insanları güldürerek eğlendiren paskal, bir tiyatrocudur. birgün tiyatrosuna gelen bir kadına aşık olur. aşkını kimseye anlatmaz, gün geçtikçe daha çok bağlanır. içinde ki aşk gün geçtikçe daha da artar. bir kaç hafta tiyatroya gelmeyen eftelya'nın evlendiği haberini alarak dünyası yıkılır. bir akşam eftelya'nın tiyatroya kocası ile birlikte gelmesi paskal için son darbe olur. o gece paskal'ın son gecesi olur.
öykülerin ortak özelliği düş kırıklığı demiştik. bu düş kırıklıklarına, hayatımız boyunca küçük şeyler olarak başlayan ama zamanla hayatımızın en önemlisi haline gelen durumlar yol açmaktadır.
mutluluk anlamında değersizleştirdiğimiz, mutsuzluk açısındansa abarttığımız şeylerin bütünüdür. Umut sarıkaya'nın bir karikatüründe cebine leblebi koyup kışın bulduğunda kendini mutlu etmek isteyen birinin çizimi vardı. "Gereksiz bir insan" olarak tanımlanıyordu. Böylesi bir mutluluğu yaşayan biri bu dünya için elbette gereksizdir. Ama bu tarz küçük şeylerden mutlu olabilen kaç kişi tanıyorsunuz? Ve mutsuzluk noktası... Sanırım bu konuda dünyaya ders verebilecek nitelikteyiz, ete tırnağa gelmeyecek şeylere üzülmek, olmadık kuruntular vs.. hepsi şeylerin bizi ne hale getirdiğinin göstergesidir bence.
Küçük bir beden çoğu kez büyük bir ruha yataklık edermiş.
Ufak balıklar lezzetli olurmuş.
Ateşe küçük odunlar atılırsa alevler artarmış, büyük odunlar ateşi söndürebilirmiş.
Her küçük şey mutlaka işe yararmış, bir çok küçük bir büyük edermiş.
Sağanak dediğimiz küçük damlacıklardan ibaretmiş.
Ufacık bir yağmur kocaman bir toz bulutunu yok edebilirmiş.
Muazzam bir aydınlık küçük bir delikten görülebilirmiş.
Saman çöpü rüzgarın yönünü gösterirmiş.
Bütün hasat bir kıvılcım yüzünden elden gidebilirmiş.
Büyük bir geminin batması için küçük bir delik yeterli imiş.
Çok veren malından, az veren canından verirmiş.
Yükte hafif olmak pahada ağır olmaya engel değilmiş.
Deve büyükmüş ama ot yermiş, şahin küçükmüş ama et yermiş.
insan küçük bir adama iyiliği dokunduğu zaman cömertliği öğrenebilirmiş,
büyük adama iyilik ederse öğreneceği şey ızdırap olurmuş.
Büyük adamın büyüklüğü devam ediyorsa bunun sebebi onun küçük adamlara gösterdiği ihtimam imiş.
Büyük makineleri küçük çarklar çalıştırırmış.
Küçük başlangıçlar olmadan büyük sonuçların sağlandığı vaki değilmiş.........
Nasıl ve ne zaman öleceğinize kendiniz karar veremezsiniz. Ama nasıl yaşayacağınız kendi elinizdedir. Unutmayın; Dört şeyin geri dönüşü yoktur:
Ağızdan çıkan sözün,
yayından çıkan okun,
geçip giden zamanın ve
kaçırılan fırsatların.
an itibariyle star tv'de küçük oyunlar oynanarak, skeçler yaparak seminer tadında terapi yapılan program. izlenebilesi olan programdır. tavsiyelerimle...
1- prof. dr. üstün dökmen in trt de yayınlanan progamı ve de yazdığı kitap. kitabındaki şu sözleri unutmamak gerek:
"iki seçenekten birini seçmeye zorlamak, zorlanmak yaratıcılık değildir. üçüncü seçeneği oluşturmak ise yaratıcılıktır."
prf. dr. üstün dökmen'in kişisel gelişim kitabıdır. yormayan, basit bir dili vardır. yaşamdaki suflörlerin bizim gerçek potansiyelimize ulaşmamızı engelleyen kişiler olduğunu söyler. bunlar bize sürekli ne yapmamız gerektiğini söyleyen, kararları bizim adımıza alan kişilerdir. suflörler yerine rehberleri/koçları tercih etmek en yerinde olandır. yaşamı süregelen tekrarlara yeni birşeyler ekleyerek ravel'in bolerosuna benzeterek yaşamak ve finali o eser gibi muhteşem bir şekilde yapmak kitabın sonunda verilen mesajlardan biridir.
bazen mutlu olmamızı sağlayan şeylerdir. ilk bakışta önemsizmiş gibi algılanır ama işin içine girince dünyalara değişmezsiniz bu küçük şeyleri. hayatınıza renk katar, çıkmaz sokaklarda size yeni bir kapı aralar.