gülben ergen in atv de sunduğu öğlen kuşağı programında stüdyodaki kadınlara dağıttığı kitap. o sırada işim gereği oradaydım ve o kadınlar kitabı bedava diye alıp, sonra yerlere attılar en kötüsü üstün dökmen hoca da oradaydı. *
--spoiler--
Tarih attıktan sonra 'yeni bir şey yok' diye yazarken içimden pazarlıklıydım. Ne olağanüstü ne de utanç verici olan bir küçük hikaye, dile gelmemek için direnip duruyordu. ' yeni bir şey yok'. Yedi dereden su getirip yalan söylememize bayılıyorum doğrusu. Aslında yeni bir şey olduğunu da ileri süremem pek. Anlatayım : Bu sabah kitaplığa gitmek için, sekizi çeyrek geçe Printania Otelinden çıkarken yerde sürüklenen bir kağıdı almak istedim, ama beceremedim. Hepsi bu kadar, bir olay bile sayılmaz. Bulantı/Sartre
--spoiler--
işte böyle küçük şeyler yön veriyor hayatımıza.
Küçük bir beden çoğu kez büyük bir ruha yataklık edermiş.
Ufak balıklar lezzetli olurmuş.
Ateşe küçük odunlar atılırsa alevler artarmış, büyük odunlar ateşi söndürebilirmiş.
Her küçük şey mutlaka işe yararmış, bir çok küçük bir büyük edermiş.
Sağanak dediğimiz küçük damlacıklardan ibaretmiş.
Ufacık bir yağmur kocaman bir toz bulutunu yok edebilirmiş.
Muazzam bir aydınlık küçük bir delikten görülebilirmiş.
Saman çöpü rüzgarın yönünü gösterirmiş.
Bütün hasat bir kıvılcım yüzünden elden gidebilirmiş.
Büyük bir geminin batması için küçük bir delik yeterli imiş.
Çok veren malından, az veren canından verirmiş.
Yükte hafif olmak pahada ağır olmaya engel değilmiş.
Deve büyükmüş ama ot yermiş, şahin küçükmüş ama et yermiş.
insan küçük bir adama iyiliği dokunduğu zaman cömertliği öğrenebilirmiş,
büyük adama iyilik ederse öğreneceği şey ızdırap olurmuş.
Büyük adamın büyüklüğü devam ediyorsa bunun sebebi onun küçük adamlara gösterdiği ihtimam imiş.
Büyük makineleri küçük çarklar çalıştırırmış.
Küçük başlangıçlar olmadan büyük sonuçların sağlandığı vaki değilmiş.........
Nasıl ve ne zaman öleceğinize kendiniz karar veremezsiniz. Ama nasıl yaşayacağınız kendi elinizdedir. Unutmayın; Dört şeyin geri dönüşü yoktur:
Ağızdan çıkan sözün,
yayından çıkan okun,
geçip giden zamanın ve
kaçırılan fırsatların.
samipaşazade sezai'nin 1892 yılında kaleme aldığı öykü kitabının ismidir. kitap yedi öyküden oluşuyor. öykülerin ana fikri " düş kırıklığı" diyebiliriz. kitaptaki öyküler şunlardır.
bu büyük adam kimdir
hiç
kediler
iki yüz elli kuruşa bir asır
düğün
arlezyalı
pondomima
ayrıca kitaba girmemiş ama bazı yayın evlerinin sonradan ekledikleri üç öykü daha vardır bunlarda :
bir hayal
sihirli dükkan
eski bir mektep
ilk öykü "bu büyük adam kimdir".
öyküde, hergün gördüğü bir adamın çok farklı olduğunu, entellektüel biri veya bir filozof olduğunu düşünürken, tesadüf eseri bir tütüncü de adamın okuma yazma bilmeyen biri olduğunu öğrenmesi anlatılıyor.
ikinci öykü "hiç".
öyküde, annesine bakan bir gencin arkadaşlarının tanışıtrdığı bir kızın kendisini her gördüğü yerde gülmesemesini, kızın ona aşık olduğunu ve bu kızla evlenip mutlu olacağını düşünmesi anlatılıyor. ama aslında kızın üst dudağının kısa olması sürekli gülümser gibi görünmesine neden olmaktadır.
üçüncü öykü "kedi".
öyküde otuz yıllık evliliğin ardından kadının evin içini kedilerle doldurması, adam buna dayanamayıp ya ben ya kediler demesi üzerine eşinin kediler tercihinden sonra evi terketmesini anlatıyor. üzücü olan ise adamın kalacak yer bulamadığı için geri eve geldiğinde kendi haline hüngür hüngür ağlarken kadının" o kadar bağırarak ağlama, kedilerimi korkutacaksın" demesi.
dördüncü öykü" iki yüz elli kuruşa bir asır".
öykü edebiyatımızda ilk çevreci öykü olarakta biliniyor. öyküde yazarın hayatı boyunca sevdiği, çeşitli hayvanların ve ağaçların yaşadığı koruluğun iki yüz elli kuruşa bir oyuncuya sarıldıktan sonra ağaçların acımasızca kesilişini anlatıyor.
beşinci öykü "düğün".
öyküde, bir konağın genç beyi güzel dilsitan'ı odalığı yapar. biraz zaman geçtikten sonra sosyal statüsüne uygun biriyle evlendirilmek istenir. düğün hazırlıkları yapılırken dilistan bu düğünün kendisi için yapılmadığını anlar. bu hazırlıklar sırasında kederinden ve üzüntüsünden vereme yakalanır. düğün gecesi de veremden hayata gözlerini yumar.
altıncı öykü" arlezyalı ".
öykü yazarın çevirisi aslında. öykü, jan'in beğendiği bir kızla evlenme hazırlıkları yaparken, kızın başka biriyle ilişkisini öğrendikten sonra düğün hazırlıklarının iptal edilmesini, düğün iptal olduktan sonra anne ve babası jan'in yavaş yavaş kendini topladığını düşünürken daha fazla olanlara dayanamayan jan'in intihar etmesiyle son buluyor.
yedinci öykü "pondomima".
son öyküde insanları güldürerek eğlendiren paskal, bir tiyatrocudur. birgün tiyatrosuna gelen bir kadına aşık olur. aşkını kimseye anlatmaz, gün geçtikçe daha çok bağlanır. içinde ki aşk gün geçtikçe daha da artar. bir kaç hafta tiyatroya gelmeyen eftelya'nın evlendiği haberini alarak dünyası yıkılır. bir akşam eftelya'nın tiyatroya kocası ile birlikte gelmesi paskal için son darbe olur. o gece paskal'ın son gecesi olur.
öykülerin ortak özelliği düş kırıklığı demiştik. bu düş kırıklıklarına, hayatımız boyunca küçük şeyler olarak başlayan ama zamanla hayatımızın en önemlisi haline gelen durumlar yol açmaktadır.
okuyucusuna öğütler,dersler ve hayattan örnekler veren okumaktan çok sıkıldığım tipten bir kitap.benim gibi bu tarz psikolojik yayınlardan hoşlanmıyorsanız kapağına kanıp almayın derim.