Kuzenimin çocuğu geldi çalıştığım polikliniğe. Dişi apse yapmış, dişini çekcem. Küçük, 5 yaşında daha. Neyse iğneyi aldım, gözünü kapattırdım, "büyük fısfıs geliyo aç bakayım" dedim, yaptım anestezi. Biraz bekledik, sesini hiç çıkarmadı iğne olurken de. Dudağını yemeye başladı, uyuştu belli. Sonra sordum:
-hissediyor musun abim buranı?
+ı ıh.
-karıncalar geldi mi bu dokunduğum yere?
+cahil cahil konuşma kayıncanın suyatımda ne işi vay, kayınca dediğin topyakta olur.
-%!&₺
Dişi çekilirken telefonundaki oyununu oynayan bir çocuktu kendisi. Ben bile kazık kadar herifim dişim çekilirken bi tırsarım lan.
Bir ara ufaklığın okuluna gitmiştim. Zil sesinden hemen sonra kapıyı çaldım, öğretmen yoktur diye düşündüm nedense. Varmış.Öğretmenle göz göze geldim, özür diledim, kapıyı çektim ve çıktım. koridora koyulmuş zımbırtıya oturdum.
Çocuklar tek tek dersten çıkmaya başladı. Sonra öğrendim, tuvalet bahanesi ile çıkmışlar. Öğretmenin hepsine izin vermesi ayrı bir mesele. En çok çıkan küçük bir erkek çocuğuydu, nerdeyse duvara sürtüne sürtüne geçip utangaç bakışlar atıyordu. Kızlar ise cilveli cilveli yanıma gelip yüzüme dokunuyorlardı. Ağzımın içine girip öyle konuşuyorlardı. Beni sevdiklerini düşündüm, acayip hoşuma gitti bu durum. Zil sonrası yine ilgilerini eksik etmediler ve eve geldim.
Ufaklık okuldan geldi, arkadaşların hakkımda ne dedi diye sordum, makyaj güzeli demişler. Sen ne dedin diye sordum, evet dedim dedi. Hayatımın en büyük ayarını o an yedim ben. Bir çocuk kadar sosyal zekamın gelişmemiş olduğunu öğrendim. Yüzüme dokunma sebepleri makyajın yoğunluğunu öğrenmekmiş mesela, oturup yıllarca düşünsem bu nedenle dokunduklarını anlamazdım.
cevap verilse adeta yaşıtınızmışçasına laf dalaşına girebileceğiniz kadar akıllı ama sonuçta yine de çocuk olan küçük şeytanların dumur eden sözleridir.
dün ofise, mesainin bitmesine yarım saatten az bir zaman kala, sekreterin 8 yaşındaki oğlu geldi. okulda alnını yarmış annesi de almış getirmiş. bu küçük şeytan patronla beraber odaları geziyor, her girdiği odada da bir şeyler konuşuyor patronmuş gibi. en son benim odama geldiler. bütün gün kendimi yırtıp yine de elimdeki işleri bitirmiş olan benim bilgisayar ekranımda da son bitirdiğim iş açık müşteriden kritik bekliyorum. patron dedi ki “ee söyle bakalım sence o çalışıyor mu?” bu şeytan da “yok ya açmış öylesine bir iş oturuyor öyle” dedi. çocuk seni paralarım diyemedim. güldüm :(
Sanırım en son geçen gün havuzda yediğim ayardır.
Kız yaklaşık 10-11 yaşlarında yüzmeyi iyi öğrenmiş neyse ara sıra gelir yarışalım, nefes yarışı filan der takılırız biraz.
Geçen gün yalnızım canım da sıkılmış. Hadi dedim ölü taklidi yapalım kim daha çok dayanacak. Neyse önce ben başladım bu beni izliyor. Ben fazla dayanamadım suyun altında nefes verdim biraz. Ama buna çaktırmadığımı sanıyorum. Başımı kaldırdığımda diyalog şu:
-nasıldı beğendin mi?:d
+ölüler nefes veremez ki ekikekeike.
-ne yani ölü taklidi yapıcam diye ölse miydim?!?
Beyle de ayar neyim bişiler hissettim üzerimde.
halamlara misafirliğe gitmiştik cebimde de 100'lük banknot var pantolonun da cebi küçük paranın ucu falan dışına çıkıyo geri sokuyorum. neyse bizim ufak kuzen geldi yanıma paranın olduğu tarafıma elini uzatıp geri çekti "aha para buldum yihhuu" diyerek koşmaya başladı odasına doğru bir hışımla "ver lan paramı pezevenk" dedim -o zaman 23 yaşındayım tabi halaoğlu da ilkokul 4e gidiyo- herkes bana bakıyo salondan çıkarken. odasına vardım ver lan paramı dedim buna "şaka yaptım abi paran cebinde duruyo bak ucu çıkmış" dedi. oracıkta ağzına sıçmamak için zor tuttum kendimi.
ota boka 'kuş aldı, kuş götürdü, kuş getirdi' denilip uyutulan ifadesiz yüz'ün dayısının 'ya ifadesiz, benim yaka kartımı gördün mü ? üzerinde fotografım var.' diye sorması üzerine 'gördüm' cevabı alıp heyecanla 'nerde?' diye sorunca ifadesiz yüz'ün 'kuş aldı' demesi.
ÇOCUK BAKKALA GiTMiŞ. BAKKAL AMCAYA KENDiSiNE YUMURTA VERMESiNi SÖYLEMiŞ.
YUMURTALARI ALINCA ÖFKEYLE "NEDEN HEP KÜÇÜK YUMURTA VERiYORSUN?" demiş.
BAKKAL; "TAŞIMASI KOLAY OLUR." diye karşılık vermiş.
ÇOCUK PARAYI VERMiŞ, BAKKAL ONU DURDURMUŞ VE EKSiK PARA VERDiĞiNi SÖYLEMiŞ.
ÇOCUK GÜLÜMSEYEREK "SAYMASI KOLAY OLUR" diyerek uzaklaşmış.
24 yaşında yüzme öğrendim. suyla aram iyi değildi. öğrenme aşamasında havuza girmekte baya zorlandım.
havuzun içindeki çocuk da pis pis gülüyordu. insanın zoruna gidiyor.
üniversite 2. sınıfta toplum gönüllüleri bünyesinde katıldığım bir organizasyonda yediğim ayar bunlardan biridir.
dar gelirli bir mahallenin ilkokulunda dershaneye gitme fırsatı olmayan öğrencilere yardım amaçlı organizasyon sırasında, ders arasında küçük birkız çocuğuyla aramda şöyle bi muhabbet döndü.
-abi senin sevgilin var mı?
+var tabi.(yok halbuki *)
-ee niye parmağında yüzük yok?
+fakirim ben nerden alcam yüzük.
-insan sevdiği için gerekirse pazardan 1 liralık yüzük alır yine gösterir sevgisini.cebinde marlboro var.bi hafta içmesen yine alırsın
+(göt olmuş bi şekilde)yeeaaa aslında çok sevmiom.çok çirkin zaten yeaa
-abi o kadar çirkinse bi kese kağıdı al nolcak yani.
+(höh lan velede bak sen)eeee kem küm.
9 yaşındaki yeğenimle beraber parktayız, su istedi aldım. Her neyse işte oyuncak da aldım ama oynaması zor bir şey böyle uçuruyorsun lastikle ben beceremedim yani. Gitti benim yaşlarımda üç- dört genç buldu oradan. Onlar da bir yandan öğretiyorlar bir yandan bana bakıyorlar göz ucuyla. Sonra sonunda anladı oynamayı geldi bana gösteriyor -gençler de yanımızda bu arada- susadım aldığım sudan içeyim dedim şişeye 'başkasının şişesinden içilmez.' diyerek bir yumruk atışı var görseniz rambo dersiniz. Suyun her yerimi ıslattığına mı yanayım, çocuktan terbiye aldığıma mı yanayım, dibimde kahkahalarla gülen erkeklere mi yanayım bilemedim ve kahkahalara boğuldum. işte bu da böyle saçma bir anıdır, vakit ayıranlara teşekkürler.
annem birisi 5 birisi 3,5 yaşında olan torunlarını parka gezmeye götürecek.
çocuklar kapıda ayakkabısını giyiyor, annem evin içinde dönüp duruyor.
çocuklar ayakkabısını giymiş ve sinirli gözlerle annemi izliyor. annem hala birşeyler aranmakta.
annem: simge şapkan nerede!
( annem elindeki şapkayı kendi kafasına koymuş, döne döne çocuğun şapkasını arıyor)
(birinin ona acı gerçeği söylemesi gerekiyordu)
3,5 yaşındaki simge: salak ne arıyosun kafanda ya!
hunharca gülesim geldi efendim. ancak daytesi olarak şunu söylemekle yetindim. (dayte: dayıteyze karışımı)
- sana kim öğretiyor bu kelimeleri. ağzına acı biber sürerim senin...
ben; sen yemek yemiyormuşsun, eğer yemek yemezsen büyüyemezsin, benim kadar olamazsın bla bla bla... 10 satırlık söz söyledim.
çocuğun tepkisi tek satırlık oldu.
arkadaşlar hakaten de küçük çocuklarla düşmanlık bazen yetişkinlerle düşmanlıktan daha zordur.yetişkin adam konuşur anlaşırsın ama bunlar bir şirret bir şirret ki sorma.ses yumuşatma,görmezden gelme felan hiç yok.iki saat ağzımın payını verdikten sonra
+dayı beni tuvalet götür
+kendin git eşek sıpası
+ama çok karanlık korkuyorum
bir gün biri elimde kalacak.pis ispiyoncular.
bizde yasak yoktur sınır vardır.
cola da bu sınırlılardan birisidir yasak değil diye gece gündüz içilmez-içirilmez, çocuğa cola mı o da ne cısss da denmez, içine su da katılmaz...
ara sıra birlikte içeriz ama ara sıra...
işte böyle bir cola içimi sırasında bir cam şişe cola yı 6 yaşındaki kızımla paylaştık.
e tabi okula gidip yarım nedir, çeyrek nediri öğrenen kızım biraz da öğrendiklerini göstermek istercesine benim paylaşımımı hiç adil bulmadı.
(evet kendime az daha fazla ayırmıştım çünkü)
ben de ona benim boyumun daha büyük olması sebebi ile mideminde daha büyük olduğunu bu nedenle ona verdiğim payla, kendime ayırdığım payın midelerimizde kaplayacağı % doluluğunun aynı oranda olacağını anlattım.
ve saniyesinde de ayarı yedim tabi
"bak bu çok mantıklı anneciğim. ama biliyorsun boy uzamam güzel gidiyor, e babama da çok çektiğimi söylüyorsunuz ve onun da boyu baya bi uzun (1.87 ) demek ki yakında benim boyum seni geçecek o zaman da benim içtiğimi sen, senin içtiğin miktarı da ben içeceğim!"
hamiş: buzz iptal olmuş ve bu yanıt üzerine bir bardak soğuk su içmek yerine buzz gibi bir cola içmiştir... kana kana...
trafik kazası. 4 yaşındaki yeğenim. işte ambulans gelmiş vs ortalık karışık, koşuşturmalar falan. bu arada yeğenimin alnında ufak tefek sıyrıklar var ve ağlıyor.
hemşire: tamam çocuğum bir şeyin yok. huysuzluk etme.
yeğen: ya bişeyim yoksa ben neden ağlıyorum o zaman.
hemşire: mavi ekran