Jules Verne'in vaktiyle bir hayal dünyasında sezer gibi olduğu şeyler doğru çıkmaya başladı. Yirmi haftaya kadar Ay'a gidilecek. Jules Verne'deki bu sezgi kuvvetini değerlendirmek istersek, Fransız yazarını gericiler ve tutucular safına mı, yoksa ilericiler ve iticiler safına mı yerleştiririz?
Jules Verne o devirde mantık dışı bir hayal alemini dahi zorlama cesaretini göstermiş ilerici, hem de çok ilerici bir yazardı. Dediklerinin yüz yıl sonra gerçekleşmeye başlaması; onun ne ölçüde ilerici bir yazar olduğunu tartışmasız ispat etmektedir.
* * *
Aynı tarihlerde yaşayan bir ilerici düşünür daha vardı. Onun da adı Karl Marx'tı. Acaba ayrı ayrı dallarda kafa yormuş bu iki ilerici insan arasında hiçbir yakınlık yok mudur? Böyle bir yakınlığı aramaya çalışmak fazla bir gayretkeşlik mi olur?
* * *
Biz ilk bakışta bir hayli ters görünen böyle bir araştırmanın büsbütün de anlamsız olmayacağı kanısındayız.
Jules Verne, endüstri uygarlığının başlamasıyla, üretim araçlarındaki değişikliğin hangi mucizelere erişebileceğini sezmişti. Denizlerin altında gezilebilecek, Ay'a gidilebilecekti.
* * *
Marx ise, yine tabiatın bir parçası olan toplum ile tabiat arasındaki zıtlaşmada; üretim araçlarının oynadığı rolü görmüş ve bunun sistematiğini yapmıştı.
Toplum, tabiatla zıtlaşmasında, üretim araçlarını geliştirirken; geliştirdiği araçların etkisi altında kalarak biçimleniyordu.
Örneğin daha fazla üretim yapmak için traktörü icat edince; traktörün getirdiği yenilikler, ona eski biçiminden ayrı bir biçim veriyordu. Ve bu değişim bir noktada, sınıflı toplumdan sınıfsız topluma dönüşüyordu.
* * *
Jules Verne'in bir sezgi olarak insanda ve dolayısıyla araçlarda gördüğü güç, Marx tarafından bilimsel şekilde incelenmiş ve sistemleştirilmişti.
Araçlar değişe değişe bir yerde burjuva sınıfının takatini aşan bir çizgiye gelecekti. Bu çizgide burjuva sınıfının kendi kâr hudutlarıyla çerçevelenmiş tutuculuğu başlayacaktı. Bu tutuculuğu, emekçi sınıfı kırmak zorundaydı ve kıracaktı...
* * *
Jules Verne; Ay'a gidecek aracı düşündü. Ama bu aracı yapmakla bir kapitalistin hangi kârı sağlayabileceği hiç aklına gelmedi. Böyle bir araç yapmakta hiçbir kapitalistin kârı yoktu ve böyle bir araç özel yatırımların rantabilitesini aşıyordu.
Toplumdaki değişimin kritik noktalarına yaklaşma dönemiydi. (Amerika dahi bu araçların yapımını devlet olarak planlamak zorunluğuna düşmüştür.)
* * *
Araçlardaki değişimin yaratacağı mucizeyi Jules Verne sezmiş, Marx ise bu değişimin toplumda yaratacağı yeni oluşumları bilimsel olarak açıklamıştı. Aynı devirde yaşayan iki kişi arasındaki yakınlık buradaydı.
Çünkü her ikisi de yeni bir şey icat etmiyorlar, sadece biri sezgi; öteki bilim yoluyla olacağı yakalıyorlardı.
* * *
Jules Verne'in sezgisi gerçekleşiyordu. Marx'ın bilimsel olarak ortaya koyduğu sosyal değişim de gerçekleşiyordu. Ve ayrı ayrı görünen bu gerçekleşmeler aslında aynı köke, toplumla tabiatın zıtlaşmasındaki diyalektiğe bağlıydı. Ve bu zaten maddedeki değişim kanunuydu.
Jules Verne bunun dışına düşmediği için bugün adı en anılan yazarlardan biridir.
Bizce Jules Verne ile Marx arasındaki bu yakınlaştırma, her ikisini de taze tutan unsurun ne olduğunu çözümleme açısından, üzerinde çok daha uzun durmaya değer bir konudur.