siyah venüs 3 haziran 1906'da doğdu. asıl adı josephine freda macdonald. 13 yaşında evden kaçtı. kendinenden birkaç yaş büyük willie wells'le evlendi. birliktelikleri şiddetli bir kavga sonrası josephine'in elindeki şişeyi kocasının başında parçalamasıyla sona erdi. kanlar içinde evi terk eden wells geri dönmedi. hamile olan josephine ise bir 'arka sokak kürtajı' yaptırdı. 15'inde, çok zayıf ve 'kara'ydı. 17'sinde bulabildiği en açık pudra ve kremleri kullanarak küçük bir rol kaptı ve başarılı oldu. lakabı renginden dolayı, 'maymun'du. 1925 yılında paris'ten gelen bir yapımcı tarafından, paris'te çalışmaları için ikna edildi. baker, özgürlük heykelinin ufukta yok oluşunu izlerken, nihayet özgür olduğunu hissetti. ikinci sınıf insan muamelesi gördükleri bir ülkeyi terkediyorlardı. yıllar sonra o günlerden bahsederken şunları söyleyecekti: 'amerika şeytandır.' 'paris danstır, ben de dansçıyım' diyecekti josephine, ismine fransız aksanını da alarak. man ray resimlerini çekmişti. caza bayılan -'alkolden daha iyi kafa yapıyor'- jean cocteau, şovu altı kez görmüştü. 'la folie du jour' adlı şovu josephine'i paris'in en ünlü kadını haline getirdi. cinsel özgürlüğün sembollerinden biriydi artık. "çıplak bir afrika hottentot kadını heykelini 'milo venüsü'ünden daha güzel bulduğunu" söyleyip ufak çaplı bir skandal yaratan picasso portresini, alexander calder heykelini yaptı. f. scott fitzgerald, "babylon revisited"de adını andı; paul morand, 'baton rouge' adlı romanında ondann esinlenerek bir karakter yarattı. hafızası çok güvenilir olmasa da hemingway, çıplak bedenine giydiği bir kürk üzerindeyken josephine'le dans ettiğinden bahsetmişti. 1928'le birlikte, viyana'da josephine'in gösterisi beyaz ırka bir hakaret kabul edilip, engellenmeye çalışıldı. viyana gibi vals'in başkenti olan bir şehirde caz gibi vahşi bir müziğin yayılması öfke yarattı. katolik kilisesi, polis eskortuyla oteline giden josephine'in ahlaksızlıklarına karşı çanlarını çaldı ve halkı yoldan geçen 'ahlaksız şeytan'ı görmemeleri için evlerine çekilmeleri yolunda uyardı. iş meclise kadar gitti ve şovun yasaklanması için milliyetçi parti tarafından şikayette bulunuldu, 'kendilerine bu rezaletin bitirilmesi için her gün binlerce mektup geliyordu'. imdadına parlemento üyesi kont adalbert sternberg yetişti. mecliste onu savunan bir konuşma yaptı, sanatta çıplaklıktan çekinenlere roma'daki st. peter kilisesinin kubbesine bakmalarını öğütledi. 'en cesur çıplaklığı papanın evinde gördüğümüze göre, eğitimsiz papazların kampanyasının sebebi nedir?' diyerek sözlerini bitirdi. viyana'daki sezondan sonra budapeşte'ye geçildi. burada da 'afrika'ya geri dön' sloganları atıldı. turnesinin son ayağı güney amerika idi. burada da sağcı partilerin protestolarıyla karşılaştılar. baker, abd'ye özgü zannettiği ırkçılığın neredeyse tüm dünyaya yayılmış olduğunu görüyordu. dönüş yolculuğunu transatlantikle yaptı. siyah bir amerikalı kızın başrolde oynadığı ilk uzun metrajlı filmin de yıldızıydı artık. gemide bir mimarla, modernizmin babalarından charles-edouardjeanneret ile tanıştı. yaygın adıyla le corbusier, josephine'i gemide verdiği bir şovdansonra tanıdı. ikili kısa sürede sevgili oldular. hatta gemide verilen bir partiye le corbusier yüzünü siyaha, josephine beyaza boyayarak katıldı. eski kıtaya vardıklarındaysa, yollarını dostça ayırdılar. paris'deki yeni gösterisini izleyen sartre ve de beauvoir 'ona sadece bir seks sembolü olarak değil, anarşist tiyatronun ruhunu taşıyan bir sanatçı olarak da hayran olduklarını' belirteceklerdi. josephine, büyük bir yıldız olarak kutsanıyordu. ancak işindeki başarısını özel hayatında yakalayamıyordu. pepito'yla ilişkisi çok zayıfladı. yeni sevgilisi şarkıcı ve besteci jacques pills ile fırtınalı bir aşk yaşadı. pills, kendisi başarı kazandıkça, josephine'den koptu. ileride edith piaf'la evlenecekti. nihayet bütün avrupa'yı kapsayan bir tura daha çıktı josephine. uğradığı ülkeler arasında yunanistan, mısır ve türkiye'de vardı. italya'da talihsiz bir açıklama yaptı. iki yıl önce de izlediği mussolini'nin mitingine gitti. etiyopya imparatoru haile selasie hakkında söyledikleri kafasına yatmıştı: 'mussolini'nin durdurmaya kararlı olduğu klelik isteyen bu adam, siyah ırkın düşmanıdır. gerekirse italya'ya yardımcı olacak bir siyahlar ordusu hazırlamak için elimden geleni yaparım.' açıklama önce fransız gazetelerinde yayınlandı, ardından haber amerikan gazetelerine sıçradı. amerika'da siyahlar haile selasie'yi italyan faşizmine direnen bir kahraman olarak görüyorlardı, baker'ın açıklamalarını duymak onları şaşırttı ve üzdü. oysa baker, eli kanlı diktatör hakkında haklıydı. sadece kendine yanlış mütrefik seçmişti. işin kötüsü, bunların josephine'in yıllar sonraki ilk amerika ziyaretinden birkaç hafta evvel olmasıydı. amerika'da gösterisi beğenilmedi. fransızca dilini amerikalılar yadırgadılar. siyahlar ise onun beyazlar için yapılan bir şovda yer almasından dolayı, kendilerini satılmış hissediyorlardı. sessiz sedasız paris'e döndü. 5 haziran 1937'de louis aragon ve jean-richard bloch tarafından düzenlenen ispanyol çocuklar için yardım konserine katıldı. aynı günlerde resmi, nazi propoganda bakanı joseph goebbels tarafından dekadan sanatçılar için hazırlanan broşüre basıldı. italya'ya girişi yasaklanmıştı. yeni menejeri aracılığıyla, paris'reki istihbaratın başındaki yüzbaşı jacques abtey ile tanıştırdı. ve josephine casusluk yapmaya başladı. ancak fransız direnişi çabuk kırılacak, yakında naziler paris'e gireceklerdi. ve bu durum herkesten daha çok, ünlü, siyah, nazi karşıtlığını asla gizlememiş ve goebbels tarafından 'çürümüş' ilan edilen bir sanatçı için tehlikeli olacaktı. paris'ten 500 km uzaktaki dordogne'de kiraladığı şatoya taşındı. 14 haziran 1940'da almanlar şehre girdiler. hiç direniş olmadı. aralarında almanlarla dom perignom yudumlayan jean cocteau da olan pek çok sanatçı nazilerle ters düşmemeye çabalarken josephine, ' fransa üzerinde bir tek alman kalmayıncaya kadar şarkı söylemeyeceğini' açıklama cesaretini gösterdi. o günlerde charles de gaulle adında genç bir albay ingiltere'den bir direniş örgütlemeye çalışıyordu. 'forces françaises libres' adındaki hareketin halk desteği yüzde 2 civarındaydı. bu insanların arasında josephine ile abtey de vardı. böylece ikilinin portekiz, fas gibi ülkelerde yaşadığı dönem başladı. josephine, bütün kuzey afrika cephesinde moral geceleri düzenledi. mharebenin şiddetle devam ettiği yerlere gitmekten çekinmedi. savaş sonunda fransa hava kuvvetleri tarafından kendisine asteğmen rütbesi verilecektir. o günden sonra üniforması en sevdiği kıyafeti olacaktı. ekim 1944'te paris'e döndü. savaşın sona ermesine 7 ay vardı. ancak herkes zafer havasına bürünmüştü. naziler için çalan mzisyenler kendilerini aklamaya çalışırlarken, josephine her yerde kahraman olarak karşılanıyordu. daha sonra legion d'honneur nişanıyla da onurlanacaktı. jo bouillon'un şefliğini yaptığı orkestrayla sahne almaya başladı. ikili evlendikten sonra meksika ve amerika'ya gitti. burada değişen bir şey olmadığını ve ırkçılığın boyutlarının artığını görüyordu. 'köpekler, yahudiler ve zenciler giremez' tabelaları her yerdeydi. josephine'in siyahlara yasak olan şeyleri yaptığınınsa -bayanlar tuvaletini kullanmak, halk çeşmelerinden su içmek gibi- pek çok tanığı vardı. bu gezisi sırasında tamamı siyah öğrencilerden oluşan fisk üniversitesi'nde 'kuzey afrika ve fransa'da ırkların eşitliği' adında bir konuşma yaptı; öğrencilere eşitliğin nasıl bir şey olduğunu görebilmeleri için buraları ziyaret etmelerini önerdi. yurtdışı turneleri iyi gidiyordu. miami'den bir teklif aldı. içeride siyah müşterileri görmediği sürece sahne alamayacağı konusunda ısrar edince, otelin sahipleri tarihlerinde ilk kez siyahları da almayı kabul ettiler. yıl 1951'di ve josephine 27 yıl aradan sonra abd'de istediği başarıya ulaşmıştı. warner brothers kendisiyle bir anlaşma yaptı ve filme aldıkları şovu ülke çapında gösterime soktu. ülkenin en ırkçı kentlerinden biri olan vegas'ta da şov yapıyordu. bu kentte, sammy davis jr. gibi bir yıldız bile şarkı söylediği otellerde kalıp yemek yiyemiyorken, josephine en az altı masanın naacp (the national association for the advancement of coloured people / renkli halkın ilerlemesi için ulusal birlik) tarafından gönderilecek işadamlarna ayrılmasını şart koşuyordu. georgia-atlanta'da kaydını yapmayan otelleri şikayet edince, klu klux klan'dan tehditler almaya başladı. naacp, 20 mayıs 1951'i josephine baker günü ilan etti. o gün amerika turunu bitiren baker'ı harlem'de 100 bin kişi karşıladı. nobel barış ödülü sahibi, amerika'nın en etkili siyahı dr. ralphe bunche, naacp'nın ödülünü kendi elleriyle baker'a verdi. ancak hızı kesilecekti. new york'un meşhur gece kulüplerinden birinde ona servis yapılmayıncahem de -kulüp sahibinin mekanında siyahları istemediğini bilen garsonlar siparişleri çok ağırdan alıyorlar, hatta mevcudun tükendiği gerekçesiyle getirmiyorlardı. o gece ünlü dedikodu yazarı walter winchel'de oradaydı. josephine gecenin sonunda olanlar sebebiyle haksız yere winchel'i de suçlayınca, onun meşhur 'kara listesine' girdi. winchell, baker'ı karalayıcı yazılara başladı böylece. mussolini hakkındaki açıklamasını büyüttü de büyüttü, sanki bir nazi sempatizanıydı. baker, winchell hakkında tazminat davası açtıysa da, sonuç alamadı. ve siyahlar bile baker'ın karşısında yer aldılar. bunun üzerine abd'den uzaklaşma kararı aldı. meksika'da bir konser verdi, havana'da fidel castro ile tanıştı. ileride komunistlikle suçlanınca 'kardeşliğe inanan kim varsa bununla suçlanıyor' diyecekti. turnesi sırasında duraklardan biri de arjantin'di. devlet başkanı juan peron eşi eva peron'u yeni kaybetmişti, yastaydı. evita hayattayken halkın iyilik meleği rolünü oynarken, diğer yandan paris modasına ve mücevher koleksiyonuna binlerce dolar harcamaktan sakınmamıştı. josephine, evita mitinden etklenmişti. peron da onun kendine karısını hatırlatan güçlü kişiliğinden - evita da şarkıcı olma hayalleri içindeydi. oysa bir mussolini hayranı olarak juan peron, ülkeyi bir polis devleti olarak yönetiyor, nazi kaçaklara kucak açıyordu. josephine ise abd nefreti yüzünden başkanı kendisiyle aynı saflarda görüyor, arjantin'i bir 'aydınlanma demokrasisi' olarak tanımlıyor, 'peron gibi insanları yarattığı için' tanrıya şükrettiğini söylüyordu. açıklamaları yüzünden abd'ye geri dönemeyeceği yönündeki haberlere gülüp geçiyordu: 'abd tarafından yasaklanmak onurdur!' ancak arjantin'de vakit geçirdikçe bazı gerçeklerin farkına varmaya başladı. gerçek bir halk hastanesi görmesiyle de sabrı taştı. artık onun için ne kuzeyiyle, ne de güneyiyle amerika vardı. tek istediği fransaya dönmekti. artık tüm vaktini ziyaretçileri gittikçe çoğalan les milendas'da geçiriyordu. konserleri her zamankinden daha başarılı geçiyordu. ama bir eksiklik vardı. anne olmak istiyordu. o parlak fikir o günlerde aklına geldi. madem klendisi doğuramıyordu, evlat edinecekti. neredeyse tüm dünyayı dolaştı. zor durumdaki aileleri çocuklarını kendilerine vermeleri için ikna etti. küçük ailesine gökkuşağı kabilesi ismini taktı. dünyaya farklı ırkların nasıl bir arada barış içinde yaşayacaklarını ispat etmek istiyordu. kız, erkek, siyah, beyaz, uzakdoğulu, kızılderili, hindu, yahudi, katolik, müslüman... 11 çocuğu vardı artık. onların masraflarını karşılamak için daha fazla çalışıyordu. jo'nun onu terketmesi kötü günlerin başlangıcıydı. dost olarak kalmayı başardılar, ama çiftliği idare edecek kimse yoktu. josephine 12. ve son çocuğunu 1962'de evlat edindi. bir sonraki sene, les milandes'ın 10. yaşını borca batmış halde kutladılar. 1963'de naacp'nin düzenlediği washington'daki büyük yürüyüşe üniformasıyla katıldı. konuşmacılarla aynı platformdaydı. ama martin luther king'in 'bir rüyam var' dediği o ünlü konuşmasını yeterince iyi bulmamıştı: 'ben çok daha iyisini yapardım.' geçen yıllarla birlikte mali sıkıntısı arttı. ünlü ve güçlü dostlarının yardımlarına rağmen les milandes satıldı. ancak araziyi terk etmemekte ısrar etti. 1969'un 12 mart'ında evin yeni sahipleri yaka paça dışarı attılar onu. gün boyu yalınayak kapıda oturdu josephine. bu zor günlerde imdadına yetişen monaco prensi rainier ile eşi grace kelly oldular. ona ve çocuklara, monaco'nun en güzel yerinde, küçük de olsa bir ev tahsis edildi. hayatının geri kalanını da öncesi kadar hızlı geçirdi josephine. kendisini nobel barış ödülüne aday göstermek isteyenleri redetti. bu onun için 'gereğinden büyük bir onurdu ve aslında ödül dünya barışına emeği geçen tüm insanlar arasında eşit olarak paylaştırılmalı'ydı. son konserinde, sophia loren, jeanne moreau, alain delon, mick jagger vardı. sahneden indiğinde çok neşeliydi. herkese kendisini 17'sinde hissettiğini söyleyip durdu. ertesi günü akşama doğruysa fenalaştı; o günün sabahında hayata gözlerini yumduğunda takvimler 12 nisan 1975'i gösteriyordu. savaş kahramanıydı. paris'te büyük bir askeri tören düzenlendi. ama cenazesi, altı ay mezarlıkta yer açılması için bir mozalede bekledikten sonra, monaco'da toprağa verildi. son konserinde izleyicilerine 'bayanlar baylar, iyi geceler' demişti: 'buona sera, buenos noches, shalom, shalom, ciao, ciao...' bildiği tüm dillerde 'elveda'... rüyası, tüm farklı insanların, ağzından çıkan o farklı veda sözcükleri gibi bir arada olabilmesiydi. ne yazık ki, hala gerçekleşemedi. ** http://bygones.ebaypix.net/udjosephinebakernude1.jpghttp://sheldonconcerthall.../baker/havana_strauss.jpghttp://www.cmgworldwide.c...paper/screen4/800x600.jpghttp://www.cmgworldwide.c...paper/screen2/800x600.jpghttp://www.defenselink.mi...ws/may2002/200205021d.jpghttp://lts.brandeis.edu/r...it/josephine.bakerfix.jpghttp://sheldonconcerthall...aker/baker_banana_olg.jpg http://content.answers.co...sephinebakerburlesque.jpghttp://webhome.idirect.com/~kmaitland/baker.jpghttp://www.best-of-perigo...eaux/milandes/chateau.jpg http://www.rootsweb.com/~...s/aley_kings/ım000318.jpg http://home23.inet.tele.d.../1927_josephine_baker.jpg http://www.georgejgoodsta...josephine_baker_thumb.jpg http://www.parsec-santa.c...elebes/bakerjosephine.jpg
Josephine Baker (d. 3 Haziran 1906 - ö. 12 Nisan 1975), 1920'lerde Paris'te fırtınalar estiren ve Siyah Amerikan kültürünün güzellik ve canlılığının simgesi haline gelen kadın dansçı ve şarkıcı.
Genç yaşta dansçı oldu ve 16 yaşında Philadelphialı bir dans grubuyla turneye çıktı.1923'te Boston'daki bir gösteriye figüran olarak katıldıktan sonra, New York'a giderek Broadway'de Chocolate Dandies (Çikolata Züppeler) gösterisinde ve Harlem Plantation Club'da varyeteye çıkarak ün kazanmaya başladı. 1925'te Paris'e gitti. Théâtre des Champs-Élysées'de La Revue négre 'de (Siyah Revü) dans etti ve Fransa'ya le jazz hot 'u (sıcak caz) tanıttı. Meslek yaşamını Paris'te sürdüren Baker, 1937'de Fransız vatandaşlığına geçti.Profesyonel olarak ilk kez 1930'da şarkı söyledi. 1934'te şarkıcı olarak sinemada göründü ve bir komik operada başrolü oynadı.II. Dünya Savaşı öncesi birkaç filmde rol aldı.
Fransa'daki Alman işgali sırasında Kızılhaç ve Direniş hareketiyle işbirliği yapan Baker Özgür Fransa kuvvetlerinin bir üyesi olarak Afrika ve Ortadoğu'daki birlikleri eğlendirmede görev aldı.Résistance rozetinin yanı sıra Croix de Guerre ve Légion d'Honneur nişanlarıyla ödüllendirildi. Savaştan sonra zamanının büyük bölümünü Fransa'nın güneybatısındaki Les Milandes adlı malikanede geçirdi ve bir kardeşlik denemesi , gökkuşağı ailesi olarak tanımladığı amaçla 1950'de çeşitli milliyetlerden bebekleri evlat edinmeye başladı. Les Milandes'e kaynak sağlayabilmek için 1956'da tekrar sahneye dönmek zorunda kaldı ve 1959'da Paris revüsünde başoyuncu oldu. 1960'larda insan hakları gösterilerine katılmak üzere birkaç kez ABD'ye gitti.