nobel ödüllü ölüm bir varmış bir yokmuş kitabının sahibi. kitabin konusu cok guzel olmakla birlikte ilk kez saramago okuyan biri icin ilk basta anlasilmasi zor. konu ya da olaylar degil de hangi cumleyi kimin soyledigi karisik duruyor cunku nokta ve virgulden baska bir noktalama kullanmamis (tutunamayanlardaki o karin agrisi gibi olan noktasiz kisim gibi bir sey). ama kitapta ilerledikce yazarin dilini anlamaya baslayip alisiyorsunuz ve bu farkli anlatim ayri bir zevk veriyor. kafanizi yormak istiyorsaniz guzel bir kitap.
1998 nobel edebiyat ödülü seçiciler kurulu, onu bu ödüle layık görme gerekçesini şu sözlerle ifade ediyordu;
" Bizim, aldatıcı gerçekliği sürekli olarak bir kez daha kavrayabilmemizi sağlayan hisselerini aldığımız; hayal gücü, merhamet ve ironi ile oluşturduğu kıssaları için."
2007'de katıldığı bir söyleşide çok önemli bir saptamanın altına imzasını atan yazar:
"Özgürlüklerin azaldığı, eleştiriye hiçbir alan kalmadığı, totaliterizmin -pazarın ve çokuluslu şirketlerin totaliterizmi- artık bir tek ideolojiye dahi gereksinim duymadığı ve dini tahammülsüzlüğün yükseldiği karanlık bir çağda yaşıyoruz. Orwell'in '1984'ü zaten burada."
Yeni tanıştığım yazar.
Çatıdaki pencere isimli kitabına başladım. ilk yazdığı ancak ölümünden sonra yayınlanan kitabıymış.
Kitabın henüz çok başındayım ama dili anlatışı geçişleri güzel.
kimi yazarlar, şairler vardır o dilin geleneksel edebiyat kalıplarını yazdıklarıyla yerle bir ederler. romain gary, george perec, boris vian fransız edebiyatını; joseph conrad ingiliz edebiyatını; edgar allen poe, mark twain amerikan edebiyatını yazdıklarıyla geleneksel kalıplarının çok ötesine taşımışlardır. yalnızca yazdıkları dil ve yaşadıkları ülke ile sınırlı kalmamıştır bu tip edebiyatçıların etki alanları. farklı coğrafyalarda yaşayan pek çok yazarı, şairi, ressamı, tiyatrocuyu, sinemacıyı vesaire etkilemişler hala da etkilemeye devam etmektedirler.
kimi yazarlar, şairler vardır o ülkenin yerleşik edebiyat ortamını edebi başarılarının yanında yaşadıkları ve yaşamlarıyla da değiştirmişlerdir. jean paul sartre fransız edebatını; nazım hikmet türk edebiyatını; oscar wilde ingiliz edebiyatını; ernest hemingway amerikan edebiyatını yalnızca yazdıkları ile değil yaşamları, hayat karşı duruşları, tavırları ile de değiştirmiştir. bu tip edebiyatçılar insanlığın ufkunu açmıştır. toplumun, halkın genel düşüncesinden ayrık bir durumda kalmaları ama ne olursa olsun topluma, halka olan inançlarını hiçbir zaman kaybetmemeleri bu tipolojideki edebiyatçıların ortak karakteristik özelliğidir.
jose saramago ise gerek yazdıkları gerek de yaşamı ile portekiz edebiyatını geleneksel dil kalıplarını kırmış ve edebi ortamını bambaşka bir boyuta taşımıştır.
mükemmel dili ve harika konularıyla insanı içine çeken kitaplar yazardı hep. ölmeseydi belki daha da faydalanırdık kendisinden. özellikle kopyalanmış adam kitabı benim için şaheserdir. popüler olan körlük'ten daha çok sevmiştim.
Adalet meslek etiği dersinde miydi yoksa insan hakları ve kamu özgürlükleri ders kitabında mıydı tam hatırlamıyorum ancak jose saramagonun (bkz: körlük) adlı romanının okunması tavsiye ediliyordu ve ben de merak edip okumuştum.
Saramago'yla böylelikle tanışmış oldum. Olaylara yaklaşım tarzı efsanedir bu adamın. Can sıkar birçok yerde ancak yine de okumadan edemezsiniz.
en büyük ütopik roman yazarlarından biridir. kitaplarının en büyük ortak özelliklerinden biri ise; olayların nerede ve ne zaman geçtiğinin belli olmamasıdır. dini ve insan ahlakını eleştiren romanları vardır.
"Erdem, herkesin artık bildiği gibi yetkinliğe giden çetin yolda her zaman engellerle karşılaşır. Günah ve kötülüğe gelince; şans onları her zaman sever ve kollar."
En Sevdiğim 3 yazar arasına koyarım rahatlıkta kendisini. Bulduğu konular, onları işleyiş biçimi, kendine Özgü biraz Karmaşık ama sağlam üslubu insanı kendine çekiyor.
Filin yolculuğu romanıyla gönlümü fetheden, çok geç keşfettiğim yazar. Kitapları, noktalama işaretlerinin azlığından dolayı karmaşık gibi görünür ama hiç öyle değildir. Kaptırırsınız kendinizi akıp gider.
Körlük kitabında kullandığı dil ve betimlemeler toplumun bir bölümünden çok sayıda insanı isimsiz kullanması ve olayların içinde yaşatması bir çok yazarın sayfalarca yaptığı karakter betimlemelerinde bile yoktur olası bir felaket durumunda devlet düzene ne kadar güvenmemiz gerektiğini uç bir örnekle açıklayan kalemi,edebiyatı nadir hatta hiç bulunmayan yazardır kitabının henüz 100. Sayfasında olmama rağmen beni kendisine hayran bırakmıştır.
8 yıl önce vefat eden Nobel Edebiyat Ödülü yazar. şöyle demiş;
--spoiler--
Doğarız ve o an sanki ömür boyu sürecek bir pakt imzalamış gibiyizdir, fakat o gün gelir, 'bunu benim adıma kim imzaladı' diye sorarız..
--spoiler--
Kendisiyle körlükle tanıştım. Üslubu kitabın konusu çok iyiydi, birden kendimi kaptırdım. Yalnız ilerleyince yazarın 4-6 satırlık cümleleri 2,3 cümle yapmak yerine sadece virgül kullanarak cümleleri ayırma yoluna gitmesi beni fena halde yordu. Ciddi manada beyin jimnastiği yaptıran bir yazar. Sakin kafayla okumaya başladım halde, beyninden kıvılcımlar çıkarak bıraktım kitabını her okumada. Normalde 4 sayfa okuduğum sürede heralde bir sayfasını okuyorumdur. Kitaplarına ağır kitap denmesinin sebebi de bence budur.
Hakkında hiçbir fikrim olmadan tesadüfen körlük adlı kitabını okudum ve aldığı Nobel ödülünü sonuna kadar hakettiğini düşünüyorum. fakat ölüm bir varmış bir yokmuş adlı kitabı beklentilerimi pek karşılayamadı.
Ünlü kitabı körlük'ün harika bir sinema uyarlaması da vardır. Tavsiye edilir. En temel körlük insanın kendi istek ve arzularına olan körlüğüdür. insan istek ve arzularını sadece yaşamaktadır; üzerine düşünmez, zararlı mı, etik mi, bencilce mi, adil mi demez, isteklerine uzaktan bakamaz, arzularının gerçekleşmesini isterken, umduğu o hazzı göremez, kördür hepsine karşı. peşinden gider yalnızca. Nereye gittiğini de göremez. insan doğası iyiyi ve kötüyü birlikte barındırır. Fakat liberal demokrasi ve kapitalistik ekonomi kötü yanını çıkarmaya yönelik işler. Bireyden topluma sirayet eder bu. Aslında tema çok da özgün değil ama körlük metaforu sağlam.
saramago'nun kitaplarında en çok sevdiğim şey sanırım; küçük, sıradan kahramanlarına söylemek istediklerini, yine basit ve aptalca olduklarını düşünmeksizin, küçük felsefi tartışmalarla birlikte söyletmesidir. saramago romanlarında duygular ve düşünceler en saf, en rafine haliyle işlenir.
okurken, gündelik hayatta ''bunu söylememeliyim'', ya da ''bu şekilde davranırsam zayıf veya aptal olduğumu düşünürler'' dediğiniz ne varsa karşınıza çıkar. kitabın bir yerinde mutlaka yaşadığınız benzer bir olayla yeniden yüzleşirsiniz. aynı kültürün, aynı coğrafyanın insanı olmamanıza rağmen okurken kendinizi bulursunuz ve bu bana çok enteresan gelir.
en son okuduğum ''mağara'' isimli kitabı ise; platon'un ünlü alegorisine gönderme yaparak; aslında ilkel olan mağaranın içindekiler mi, yoksa içinde bulunduğumuz kapitalizmin tüketim canavarına dönüştürdüğü modern insan mı? bu ikilemi sorgulatır insana adeta.
"ölüm bir varmış bir yokmuş" ve "kopyalanmış adam" kitaplarıyla tanıştığım, kelimeleri çok iyi kullanan ve farklı konuları işleyen yazar. Her ne kadar kitaplarının satır başı bile bırakılmayan düz basımı beni benden alsa da konuları işleyişi çok başarılı.