deep purple'ın efsanevi klavyecisi, hammond cambazı, beste makinası, police gözlüklü, geniş omuzlu karizmatik insan, baba. deep purple'dan ayrıldıktan sonra klasik müzik ile uğraşan müzisyen.
çok yaşlanmıştır ama rock müzik dendiğinde ilk akla gelen isimlerindendir. klasik müziğe yönelmesi normaldir adamın eğitimi klasik müziktir. bu amcam gaza geldiğinde ayaklarıyla da solo atabilir.
deep purple sonrasında, coverdale'e büyük destek vermiş, solo olarak çalışmaya devam etmiş (bkz: bach onto this), saygı duyulası deep purple klavyecisi. deep purple'ın özellikle ilk albümleri tamamen jon lord - ritchie blackmore atışmaları üzerine kuruludur.
hiçbir zaman attığı sololar hakkıyla çalınamaz, saçları beyazlatır deep purple çalışmak. ***
klavyeyi rock müzikte esamesi okunan bir konuma getiren deep purple klavyecisi. üstüne klavyeci gelmemiştir.
(bkz: lazy)
(bkz: child in time)
(bkz: burn)
ölümüne çok üzüldüğüm... "rock müzikte klavye mi olurmuş lan" ekolünün baş düşmanı olarak yaptığı harikulade klavye implementasyonları ile rock müzikte çığır açmış bir kişilik, bugün aramızdan ayrıldı. toprağı bol olsun...
1990 çıkışlı slaves and masters albümündeki yıldız elemandır.
diğer başka albümlerde de çok iyi partisyonlar yazmıştır eyvallah ama bu albüm adamın zirvesi.
Bir tanesi daha göçtü. Aklımda bir sürü melodi var ama herhalde hiçbirisi şuan ki hislerimi child in time introsu kadar iyi ifade edemiyecek.(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=PfAWReBmxEs)
dünyanın şu ana kadar gördüğü en iyi klavyecilerden biridir bu adam. rock olduğu kadar klasik müzikte de fazlasıyla yapıt vermiştir. aslında daha çok klasik müzikle alakalıydı da diyebiliriz.
yazacak fazla bişey de bulamıyorum aslında. dinleyenler bilir child in time 'ın o eşsiz melodisini. ilk öğrendiğim parçadır klavye üzerinde çalınan. ilk dinlediğimde 8-10 yaşındaydım zannedersem ve ölene kadar kafamdan çıkmayacak bir melodi..
richard wright * ile beraber diğer tarafta takılıyosunuzdur şimdi iki klavyeci. çok klişe olacak ama bunu yazmak geldi içimden nedense. o öldüğü zaman da içimden böyle acaip bişey kopmuştu çünkü. aklıma geldi.
2009'dan beri hakkında bir şey yazılmamış olması kendisinin büyüklüğünü gölgelemez, jon lord'u seven insanları da yalaka yapmaz.
sanki uludağ sözlük tüm dünyada müzik otoritesi amk, yıllardır bir şey yazılmıyormuş da insanlar şimdi hatırlamışmış. onu seven insanlar zaten her gün, her yerde dinliyor jon lord'u, deep purple zamanlarını da, solo kariyerini de ezbere bilen adamlar var. kulağında her an onun müziğiyle yaşayan binlerce insan var.
müzik dinlemek yerine sözlüğe girip "şu şu parçası çok güzel yeaa" diyince hatırlanmış oluyormuş demek ki! sözlük dışında sosyalleşeceğiniz yerler olsun biraz, bütün gün entry yazmakla adam olunmuyor.
müzik dediğin şey entry yazarak da değil dinlenerek değer kazanır. müzisyen de...
mevzubahis 2009'da girilen son entry'nin sahibi olarak ölümü hakkında bir şeyler yazma ihtiyacı hissettiğim büyük adam. kendim de bir klavyeci olaraktan rahatlıkla söyleyebilirim ki, rock müzik tarihinin en iyi 3 klavyecisinden birisidir kendisi, keith emerson ve rick wakeman ile beraber. ve tür/janr olarak klavyenin yerinin çok daha kısıtlı olduğu bir alanda müzik yapmıştır jon lord progressive rock icra eden emerson ve wakeman'a kıyasla, gümbür gümbür hard rock yapan bir grupta klavyecilik yapmıştır, hard rock'ta klavyenin yerini kendi elleriyle açmıştır, tam anlamıyla öncü olmuştur. benim de ilk göz ağrımdır, ilk tanıdığım klavyecidir, ilk partisyonlarını çalmaya çalıştığım adamdır. deep purple'daki en sorunsuz, en müziğiyle ilgilenen adamdır ayrıca. diyeceğim şudur, çok üzdün be üstad. birkaç gündür lazy dinlerken o ezbere bildiğim hammond melodilerini içimden mırıldandığımda unutuyorum onları senin çaldığını, ve sonradan aklıma geldiğinde ise şöyle bir ürperiyorum. huzur içinde yat.