john fante

    48.
  1. "Ruhunu yitirmiş biri dünyaya sahip olsa ne fayda."
    11 ...
  2. 1.
  3. Bukowski'nin şaraba, ucuz kadınlara ve kent kütüphanesine aktığı yıllarda keşfettiği yirminci yüz yıl orta çeyreğinin edebiyatçısı. Ölüm yatağında sağ yanındaki meleklerden biri Bukowski olmuştur. Gözleri görmediği için Hank'e sesiyle bakmıştır. tuşlara sağlam vurmuş, vakti gelince ölmüştür...
    4 ...
  4. 29.
  5. yer altı edebiyatı. chuck palahniuk un tıkanmasını okuduktan sonra vay be kitaba bak var mıdır iyisi diye çok dolaştım etrafta. sonra john fante nin kitabını aldım nasılmış diye. açtım okudum. onunla beraber toza sordum. sonra romanın batısına gittim. üzümün kardeşi oldum. çoğu kez çok garip hissettim. köpekten korktuğum kadar dangalaktan korkmadım ben . hatta dangalak gelse bana yapışsa kaçar mıydım diye çok düşündüm. sonra john fante de dangalak gibi mi acaba dedim. üzümün kardeşindeşindeki yaşlı hergele mi acaba dedim john fante. bana hep kitaplarında kendini anlatmış gibi gelir john fante. yer altından çıkma gibi değil john fante. sanki beraberce yaşıyoruz biz onla yer üstünde. sanki romanın batısında beni bekliyor ve ben gidicem oraya. evet.
    4 ...
  6. 54.
  7. dünya tozdan geliyordu ve sonunda yine toz olacaktı. sabah ayinine gitmeye başladım. günah çıkardım. ahşap bir kilise seçmiştim kendime, alçak ve sağlam bir bina, meksika mahallesine yakın. orada dua ediyordum. yeni bandini. ah, hayat! buruk ve tatlı trajedi, mahvıma neden olan göz kamaştırıcı orospu! birkaç günlüğüne sigarayı bıraktım. yeni bir dua tespihi aldım. sadaka kutusuna para attım. acıyordum dünyaya.
    bukowski amcamız boşuna benim tanrım dememiştir bandini'ye toza sor çok etkileyicidir,okunması gerekir.
    4 ...
  8. 9.
  9. toza sor kitabının yazarıdır. charles bukowskinin eserlerinde de kısmen adı geçmektedir. charles bukowski ile benzer yanları vardır. en etkili yönü ise charles bukowski gibi hayattaki yaşamışlıklar üzerine ve toplumsal konuları işlemektedir. kitaplarında arturo bandini adını kullanmaktadır.
    3 ...
  10. 4.
  11. John Fante (1909-1983), italyan kökenli, üç çocuklu, yoksul bir ailenin üyesi olarak 1909 yılında, ABDde Colorado da doğdu. Çocukluğu, yoksulluğa ve italyan-Katolik ayrımcılığa karşı mücadele ile geçti. Annesi takıntılı bir dindardı; babası ise geçici işlerde çalışan başına buyruk biriydi. Üç erkek kardeşin en büyüğü olarak, aile içerisindeki duygusal dalgalanmalardan nasibini çokça aldı.Fante nin babası başka bir kadın için ailesini terk ettiğinde bu olay, aile için bir dönüm noktası olmuştur. Anne Fante, sinir krizlerine yenik düşüp yaşamını depresyonlarla kurulu bir dünyanın içinde geçirmiştir. Bu olay, küçük yaşta Fanteyi derinden etkilemiş; toplumsal anlamda umursamazlığı genel tavır olarak benimsemesine neden olmuştur. John Fante nin romanlarında toplumsal anlamda bir tavırdan çok bireysel bir yaşam karşıtlığı görülmesinin temelinde de bu umursamazlığın ve içe dönüklüğün etkisi vardır. Çocukluk ve ilk gençlik dönemini Bahara Kadar Bekle Bandinide olanca açıklığıyla anlatmaktadır.
    3 ...
  12. 6.
  13. bukowski'nin ona ithafen yazdığı bir şiir var ki şöyle bir şey:

    -small conversation in the afternoon with John Fante-

    he said, ''I was working in Hollywood when Faulkner was
    working in Hollywood and he was
    the worst: he was too drunk to stand up at the
    end of the afternoon and so I had to help him
    into a taxi
    day after day after day.''

    ''but when he left Hollywood, I stayed on, and while I
    didn't drink like that maybe I should have, I might have
    had the guts then to follow him and get the hell out of
    there.''

    I told him, ''you write as well as
    Faulkner.'':

    ''you mean that?'' he asked from the hospital
    bed, smiling.

    ek: (bkz: ask the dust)
    3 ...
  14. 13.
  15. 1909 doğumlu fante 3 çocuklu bir ailenin en büyük çocuğuydu. babasının boş bir hayat anlayışı onu hep rahatsız etmiş, mutsuz ve ilgisiz bir adamı anlamaya bile çalışmamıştır. ve bir gün hiç şaşırmadığı şekilde babası başka bir kadının peşinden gitmiş onları terk etmiştir. kaliforniya'ya balık fabrikasına çalışmaya gitmiş, annesini de yanına aldırmıştır fante. işçilikten kalan zamanda hikayeler yazmış bunlar dergilerde yayımlanmıştır.

    mizah ve acının hakimi john fante...
    charles bukowski onun sıkı bir hayranı olmuştu. onu "tanrısı" ilan ediyordu ama tanışmaya cürret bile edememişti çünkü tanrılar rahatsız edilmemeliydi.

    1939'da toza sor ile tanınmıştı.
    1955'te şeker hastası olduğunu öğrendiğinde tek dileği vardı şu cümleleri etkileyiciydi:
    "... uyandığımda gözlerimi açmaya korktum, kör mü olmuştum? kariyerimin henüz başındayken körlükle mi karşı karşıya kalacaktım?
    bütün organlarımı alabilirsiniz baylar, gözlerimi ve sağ elimi bırakın yeter ki!"

    ama hayat hiçbir zaman haykırışlara yanıt vermez, samimi olsalar bile. fante'ye de cevap vermeyecekti. sadece gözlerini almakla yetinmedi, iki bacağını da aldı. acı, ruhtan sızıp bedene yayılıyordu.

    ve o son romanını karısına söyledi ve o da yazdı. bu; hayata meydan okumaydı, tam bir bandini işi.

    ertesi yıl yani 8 mayıs 1983'te farklı bir yaşamdaydı ve yeni gözlere kavuştu.

    toza sor'dan :
    "uzun parmakalrını aç ve yorgun ruhumu geri ver. ağzınla öp beni çünkü açım meksika ekmeğine. burun deliklerime yitik kentlerin kokusunu üfle ve ellerim unutulmuş bir güney sahilini andıran, beyaz gerdanında ölmeme izin ver. şu uykusuz gözlerimdeki özlemi al ve bir güz tarlasında uçuşan kırlangıçları besle onunla çünkü seni seviyorum, camilia, ve adın dönmeyen sevgilisi için son nefesini verirken gülümseyen cesur prensesin adı kadar kutsal..."
    2 ...
  16. 5.
  17. 26.
  18. roma'nın batısı'ndan:

    --spoiler--
    Dangalak'ı aramıza alıp köpek havlamaları eşliğinde evin yolunu tuttuk. Ben biliyordum o köpeği neden istediğimi. Utanç verici derecede açıktı, ama oğlana söyleyemezdim. Mahcup olurdum. Kendime itiraf edebilirdim ama, bununla ilgili bir sorunum yoktu. Yenilgiye ve başarısızlığa uğramaktan usanmıştım. Zafer açlığı çekiyordum. Elli beş yaşındaydım ve tek bir zafer yoktu görünürde, bir çarpışma bile. Düşmanlarım bile çarpışma isteği duymuyorlardı artık. Dangalak zafer demekti. Yazmadığım kitaplar, görmediğim yerler, hiçbir zaman sahip olamadığım Maserati, arzuladığım kadınlar, Danielle Darrieux, Gina Lollobrigida ve Nadia Grey. Senaryolarımı kan damlayıncaya kadar doğrayan eski konfeksiyoncu patronlarıma karşı zafer demekti. Ünlü üniversitelerde okuyan, dünyaya çok şey vaat eden çocuklara sahip olma düşümdü. Sevgili Rocco'm gibi bitmek bilmeyen günlerimin acısını hafifletecek, yaralarımı saracak, çocukluğumun yoksulluğunu ve geleceğimin umutsuzluğunu unutturacaktı. Köpekti, insan değil, bir hayvan, ama zamanla dostum olacak, beni gururlandırıp dertlerimi unutturacaktı. Tanrı'ya benim hiçbir zaman olamayacağım kadar yakındı ve okuma yazması yoktu, daha iyisi can sağlığıydı. O da uyumsuzun tekiydi benim gibi. Ben dövüşüp kaybedecek, o ise dövüşüp kazanacaktı.
    --spoiler--
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük