Bir ara sokakta öldüm…dün
Öylece yani.
Birdenbire
Boşluğa düşer gibi, sarı bir sessizliğin içinde
Granit duvarlı binanın anlamsızlığına,
Şehrin boşu boşunalığına içerlerken
Bırakmışım son nefesimi kaldırıma
Bitmiş,
Öylesine yani.
Birdenbire
Yan binadaki otel odasından izliyordu oğlan
Yüz ifadesini göremesem de
Anlamış mıydı acaba öylece oturmadığımı?
O sokakta bitti her şey
Öğleden sonralarını bir bardak sütle geçiştiren
Apartman sakinlerini düşlerken
Sıkıntıdan
Ölmüşüm…dün
Arka odada ütü yapıp
Buharını burnuna çeken kadını,
Mutfağında her öğün için soğan doğrayıp
Gözyaşını kabuklara saklayan Madam Mari'yi
Kocasıyla artık sevişemediği için
Kapı komşusu gar sabunu satan adamı düşleyen Servi'yi
Düşündükçe
Ölüvermişim…dün
Böylece bitmiş yani,
Birdenbire
Sıkılmışım derinden zahir.
Tutunca da nefesimi
Portakal kabuklarıyla çay demini döktükleri çöpe
iki kedi de bulanınca
Kaldıramamış nefsim demlenmiş portakal kedilerini
Balkabağı mevsimi bile değilken
Dönüşüvermiş her şey baldan kabağa
Ve saat henüz 12'yi vuramamışken
Kalkmış otobüsler durmamaya
Mecal mi bulamamışım, yere döktükleri bala mı basmışım
Hatırlamam ama
Öylece kalakalmışım
kalkamamışım.
Şehrin insanı haberdar değil mi bu öldüresiye sıkıntıdan?
Vagonlar boş, birkaçı kiremit taşıyor topraktan
Kayıklar da serseri misinalar
Otobüsler kimseyi almadan durup durup geçiyorlar duraktan
Arabalar yürüme mesafelerini öldürüyor her gün,
her öğle,
Her gece..
Bisikletleri balkonlarında unutanlar
Her an yağmur yağsın diye dua ediyor
Üç öğün yemek yiyip, dört öğün uyuyorlar
Buna rağmen erken uyanıp, geç yatıyorlar
Aynı kuru kahveciden gün aşırı
iş olsun diye
Yüzer gram kahve alıp evde
iş olsun diye öğütüyorlar..
Ve bir gün bile sormuyorlar öğütülmüşünü ..
Kimse sormuyor iş olsun diye yapılan iş, iş midir diye?
Bunlar olurken ölmüşüm o ara sokakta
Balkondaki beyaz brandalar rüzgarla sökülürken
Sökülüvermişim
Şişip patlayan bir eteğin dikişi gibi
Sıkıntı işte
Ya da ölmek yerine
iki adım yol yürüyeydim de
Konuşuverse miydim şu gelin çiçeğiyle.
Gitmek yerine…?
tam adı jehan istiklal barbur. 80 beyrut doğumlu. bilkent üniversitesi, amerikan kültürü ve edebiyatı mezunu. okul sonrası soluğu istanbul'da alır ve müzik çalışmalarına başlar. myspace sayfası üzerinden şarkılarını dinletirken, sahne almaya başlar aynı zamanda ezginin günlüğü'nün çeyrek albümünde de yer alır. yakın zamanda bülent ortaçgil'in süpervizörlüğünde albüm çalışmalarına da başlamıştır ki aslında tarzlarının birbirine yakın olması dolayısıyla çalışmaları merakla takip edilmektedir. canlı da dinlemek ister bünye ama hem yazar kişisi kafasını işlerinden kaldıramamaktadır hem de kaldırdığında da sakin bir ses yerine bağırtılarda zıplamak gibi bir takıntısı vardır. kendisinin ayrıca okul yıllarında tiyatroyla da ilgilendiğini duyulmuş, aklımızın bir köşesine yazılmıştır.
"Bir ay doğar" türküsünü yeniden yorumlamış olan sanatçı. Ama öyle bir güzel söylemiş ki, ay olsam cam bir kase ile takas ederdim kendimi muhsin. iyi ki ay değilim.
insanın içindeki sızıya nereye gitmesi gerektiğini gösteren bir kılavuz aslında sesi. bir süre dinleyince tamam diyorsunuz artık bütün sızılar yerine oturdu ruhumda. varolsun!