biliyorsunuzdur belki 40 sene boyunca tarihin ilk feministlerinden olan simone de baeuvoire ile acık iliski yasadılar.
baska baska adamlar, kadınlar oldu hep ama en buyuk saygı ve sevgiyi birbirlerine duydular.
kitaplarını bile ilk once birbirlerine okuturlarmıs basılamadan elestiri icin, boyle buyuk bir saygı birbirine.
velhasılı sartre simone a yazdıgı mektuplara hep "benim kucuk kızım" diye baslarmıs.
bunu asırı romantik buluyorum:)
zaman zaman fikir ayrılıkları yaşadığı albert camus' un ölüm haberini alınca üzüntüsünü gizleyememiş, '' varoluş özden önce gelir '' temalı felsefesiyle varoluşçuluk akımına bulantı, akıl çağı, yaşanmayan zaman, yıkılış gibi önemli eserlerle katkıda bulunmuş, cenazesine büyük bir kalabalığın katılmış olduğu fransız filozof.
Cehennem başkalarıdır, sözünü çok seviyorum. Ve çok doğru buluyorum. Gerçi hoş, karşıt görüş sunan bir başka adam vardı neydi adı ya, o da cehennem insanın kendisidir diyor.
Bilmiyorum. Bu hususu birkaç saat tartışmamız lazım. iki kadeh çay eşliğinde.
'' insan faydasız bir tutkudan ibarettir '' sözünün sahibi olan, simone de beauvoir ile enteresan, uzun bir ilişkisi olmuş, akıl çağı, yaşanmayan zaman, yıkılış, bulantı, sözcükler adlı eserlerin sahibi fransız filozof.
ikinci dünya savaşı öncesi fransasını akıl çağı, savaşın zorlu yıllarını yaşanmayan zaman, son demlerini yıkılış eserinde anlatmış ünlü fransız filozof.
varoluşçuluğun mimarı olarak gösterilebilecek, 1905 yılında doğup 1980 yılında vefat etmiş, burjuvazi gelenekleri eleştirmiş, akıl çağı, bulantı, duvar gibi yapıtlarıyla fransız ve dünya edebiyatında önemli yer tutan fransız filozof.
'' insan dünyaya gelir ve kendini yapar '' iddiasıyla yola çıktığı varoluş felsefesinde albert camus ile sık sık ayrı düşse de kendisine olan sempatisinden zaman zaman bahsetmiş, bulantı adlı başyapıtında kendi ellerine bakıp yabancı ellere bakıyormuş gibi hissedip ürperen adamla bir nevi kişisel evrimleşmeyi akla getirmiş, mathieu delarue gibi karizmatik bir öğretmenin ana karakteri olduğu özgürlüğün yolları adlı üçlemesiyle akıl çağı, yaşanmayan zaman, yıkılış gibi üç derin romana imza atmış, cehennemin başkaları olduğunu iddia eden ve burjuvazi geleneklerden uzak durmasıyla bilinen fransız filozof.
Az önce, Fransa'da 1977 yılında reşit olma yaşının 15 ten 13 e düşürülme çalışmasını desteklediğini ve reşit olmayan çocuklar ile seks yapanların hapise atılmalarını kınadığını okudum. eserler ile kişileri bir tutmamalı elbet fakat yine de bu hoş değil sartre.
“insan özgürlüğe mahkûmdur” gibi şahane bir cümlenin yazarıdır.
Çünkü insan kendi kendini yaratmamıştır. Dünyaya fırlatılmış, doğmuş ve ölecektir. Fakat diğer yandan da özgürdür, çünkü iradesi vardır ve seçim yapma ya da yapmama hakkına sahiptir, ancak elbette bu da insanı 'sorumlu' kılar. Çünkü insan aldığı her kararda sadece kendisine karşı değil, insanlığa karşı da sorumludur.
Örneğin dişlerini fırçalarken musluğu kapatmayan bir insan daha fazla su faturası ödemek zorunda kalacağı gibi, aynı zamanda dünyadaki su kaynaklarını da boşuna tüketmiş olur. Yani çok basit bireysel bir eylem bile toplumsal bir sonuca neden olabilir. (bkz: evde kal)
Dolayısıyla Sartre, “insan özgürlüğe mahkûmdur” derken özgürlüğün güzel olduğunu, ancak her güzel şey gibi beraberinde önemli sorumluluklar da getirdiğini söyler. Benim bundan çıkarımım şöyle özetlenebilir: Özgür olmak yetmez, akıllı ve iyi bir insan olmak da gerekir.