Düşünce tarihinde en çok tartışılan konulardan birisi din ve onun içinde barındırdığı Tanrı olgusudur. Bu bağlamda her dönemde, bir Tanrı’nın varlığı ya da yokluğu tartışılagelmiştir. Tanrı’nın var olduğuna dair ileri sürülen kanıtlar ise şunlardır:
varlıkbilimsel kanıt: ilk kez Aziz Anselmus (1033-1109) tarafından kullanılmıştır. Tanrı’nın varlığını, Tanrı kavramından yola çıkaracak ispatlamaya kalkan anlayıştır. ilk kez bu kanıtı ortaya atan kişi Aziz Anselmus’tur. Tanrı tasarlanabilen en yetkin (mükemmel) varlıktır. Yetkin varlık, var olmadığı takdirde yetkin olamaz.
Bu kanıtı ileri sürenlerden biri de Descartes’tir. Ona göre, insan yetkin olmayan varlıktır. Fakat yetkin olmayan insanda yetkin varlık düşüncesi vardır. insan kendi kendine yetkin varlık düşüncesini koyamaz. Çünkü insan yetkin bir varlık değildir. Demek ki insana bu düşünceyi bir yetkin varlık vermiştir.
Tanrı burada “mutlak olarak mükemmel varlık”tır. Varlığı zorunludur. Kendisinden daha mükemmeli tasavvur edilemeyen varlıktır.
Bu durumda düşüncenin en mükemmel konusu Tanrı’dır. Ontolojik kanıt denilmesi, Tanrı’nın varlığının Onun var olmasıyla kanıtlanmasından ötürüdür. Düşüncede özü itibarıyla varlığı zorunludur, bir an için bile yok sayılması mantıksal olarak imkansızdır. Çünkü Tanrı’nın var olmadığını düşünmek, onun en mükemmel bir varlık olmadığını söylemek anlamına gelir, bu ise var olmak niteliğinin eksilmesi demektir.
Noksan bir varlığın Tanrı olması düşünülemez bile. Onun dışındaki var olan şeyler de ona katılarak ondan pay alarak, “varlık” kazanırlar. Tanrı, mutlak varlık, mutlak iyidir.
O, Platon’un ideasına; yani tümel kavramları gerçek varlık sayan kavram realizmine dayanarak Tanrı’nın varlığını ispatlamaya çalışmıştır. Bu doğaldır; çünkü ona göre bilmek, düşünmektir. Hakikat de ispat edilerek bilinir. Bu anlamda, bilgi, gerçeğe uygunluktur.
Ontolojik Argüman, sırtını hiçbir şekilde kanıta yaslamaması bakımından, Tanrı’nın varoluşuna ilişkin bahsi geçen her iki argümandan da fazlasıyla farklıdır. Daha önce değindiğiniz gibi Tasarım Argümanı dünyanın, nesnelerin ve canlıların doğasına ilişkin kanıtlarda temellenir; ilk Neden Argümanı ise Tasarım Argümanına kıyasla daha az kanıta ihtiyaç duyar; o, yalnızca hiçbir şeyin var olmaması yerine bazı şeylerin var olduğu gözlemini esas alır. Halbuki Ontolojik Argüman, Tanrı’nın varoluşunun zorunluluğunun tam da Tanrı tanımının en üstün varlık anlamını taşıması kaynaklı olduğunu gösterme girişimidir. Bu çıkarım, deneyime önsel (prior) olduğu için a priori bir argüman olarak da bilinir. Ontolojik Argümanın tanımına göre Tanrı, tahayyül edilebilir en mükemmel varlıktır ya da Aziz Anselmus‘un (1033-1109) argümana ilişkin ünlü formülasyonunda olduğu gibi “kendisinden daha büyük bir şeyin kavranamadığı varlıktır.”
Tanrı’nın mükemmelliğinin ya da büyüklüğünün veçhelerinden biri onun varoluşudur. Mükemmel bir varlık, var olmaması durumunda şüphesiz mükemmel olamaz. Neticede, tıpkı üçgenin tanımı gereği iç açılan toplamının 180 derece olması gibi, Tanrı’nın var olduğu sonucunun da Tanrı tanımında zorunlu olarak mevcut olduğu varsayılır.
Meditasyonlar’ın beşincisin’e Rene Descartes (1596-1650) da dahil olmak üzere birçok filozof tarafından kullanılan bu argüman, Tanrı’nın varoluşuna ilişkin çok az kişiyi ikna etmiştir; fakat yine de bu argümanda tam olarak neyin yanlış olduğunu görmek kolay değildir.
R. Descartes Düşünceler (Meditations) isimli eserinde bu kanıtı şöyle açıklamaktadır:
Ben, en yüce derecede yetkin varlık olan Tanrı fikrini zihnimde taşıyorum. Mükemmellik niteliklerinin birinden mahrum olan bir varlık, en yüce yetkin varlık olamaz. Öyle ise Tanrı’nın, yani en yüce derecede olgunluğa sahip varlığın, mükemmellik niteliklerinden mahrum olduğunu düşünmek çelişki ortaya çıkarır.
Varlık, bir yetkinlik niteliğidir. Öyle ise varlıktan mahrum olmak, yetkinlikten mahrum olmak demektir. En yetkin varlık olan Tanrı’nın varlıktan mahrum olacağını söylemek, çelişki doğurur. O halde, Tanrı’nın var olması, Tanrı kavramının ayrılmaz bir parçasıdır.
Sonuç olarak, Tanrı gerçek anlamda vardır.
Descartes’in bu kanıtı, bütün maddelerin önüne yerleştirilmesi gerekli olan şu kanıta dayalıdır: Eğer A’nın B’yi mantıken içerdiği açık ve seçik olarak görülürse, A’nın B’yi hakikatte de içerdiği anlaşılır.
Buna göre Descartes, mükemmel varlık kavramıyla başlıyor, sonra böyle bir varlık için “varlığını zorunluluğu”nu öne sürüyor; yani bir bakıma “zorunlu varlık”ı orta terim olarak takdim ediyor ve sonunda kavramdan gerçekliğe geçiyor. Demek ki Descartes’e göre Tanrı adeta her yarattığı insanın ruhuna “mükemmel varlık” fikrini mühürlüyor.
Spinoza ise ontolojik kanıta Ahlak isimli eserinde yer veriyor. Ona göre Tanrı hakkında bir fikre sahip olmak bir cevheri algılamaya çalışmak gibi bir olaydır. Varlık cevherin anlamına aittir. Öyle ise, Tanrı varlığı zorunlu olan bir cevherdir.
Leibniz’e göre ise, kudret, ilim ve irade sıfatları varlık kavramı ile tutarlılık oluşturmaktadır. Tanrı’yı kendi kendisiyle tutarsız kılacak, yani O’nun bilgi, kudret ve iradesini zorlayacak hiçbir sınırlama bulunamaz. O halde, Tanrı fikri mantıken sağlam ve tutarlıdır. Buradan “Tanrı zorunlu olarak vardır” tarzında çelişki oluşturmayan bir sonuca gidilir.
islam filozofu Farabi‘ye baktığımızda varlığı “vacib” ve “mümkün” şeklinde ikiye ayırarak bu kanıtı Tanrı’nın varlığını ispat için kullandığını görürüz. Varlığı zorunlu (yani vacibu’l vucud) olan Tanrı, ilk nedendir. Varlığını başka bir varlıktan almadığı için inkar mümkün değildir. Mükemmel Tanrı saf düşünce(akıl-intellectus), saf düşünen (akil, intellegens) ve saf düşünülen (makul, intellectum)dir. Bu niteliklere sahip olmak O’nu her şeyden ayrı tutmaktadır.
Klasik Felsefeciler tarafından savunulan ontolojik kanıt yani varlık bilimsel kanıt yirminci yüzyıl düşünürler olan Charles Hartshorne, Norman Malcolm ve Alvin Plantinga tarafından da savunulmuştur.
Anselm’in bu kanıtı geliştirmesi aslında Kutsal Kitap’ta Mezmurlarda var olan Akılsız içinden, “Tanrı yok!” der (Mezmur 14:1) sözü üzerinde yazdıkları ile ortaya çıkmıştır. Bu yazıların bulunduğu Anselm’in kitabının orijinal adı Proslogion’dur. Bu yazılarında özetle ifade etmek istersek Anselm;
Tanrı en yüce mümkün olan varlıktır.
Tanrı en azından her kesin aklında ya da anlayışında vardır.
Akılda olan en yüce varlık gerçekte olan en yüce varlık kadar yüce olamaz.
Eğer Tanrı yalnızca akılda en yüceyse o zaman varlığı mümkün olan en yüce varlık olamaz.
O zaman Tanrı akılda olduğu gibi gerçekte de vardır.
Klasik ontolojik kanıta yöneltilen bir takım eleştiriler olmuştur. ilk itiraz Thomas Aquinas’tan gelmiştir. Ona göre Tanrı’nın varlığını Tanrı’nın etkinliklerinden anlamak gerekir. Alemden yola çıkmak gerekir. Bir anlamda psikolojik veya analitik değil, sentetik açıdan bakmak gerekir demektedir.
Kant’ta Aquinas’ın bıraktığı yerden devam etmiştir. Bu tarz eleştirileri önceden gören Descartes “Tanrı’yı düşündüğüm için o var değildir. O var olduğu için ben onu düşünüyorum.” Tanrı’nın varlığını düşünüyorum o halde O vardır değil. O var olduğu için Tanrı’nın varlığını düşünüyorum şeklinde karşı eleştirilere adeta bir ön cevapta bulunmuştur.
Yirminci yüzyıl düşünürü Norman Malcolm’a göre şöyle bir akıl yürütme bu tarz eleştirilere adeta bir cevap oluşturmaktadır:
Eğer Tanrı varsa onun varlığı gereklidir.
Eğer Tanrı yoksa, onun varlığı imkansızdır.
O zaman Tanrı ya vardır ya yoktur.
Tanrı’nın varlığı ya gereklidir ya da imkansızdır. Yani çelişki vardır.
Tanrı’nın varlığı mümkündür. imkansız değildir. Yani çelişki ispatlanamamıştır.
O zaman Tanrı’nın varlığı gereklidir.
Karl Barth’a göre Anselmus’un ontolojik kanıt görüşü bir kanıt değil iman açısından kabul edileni daha derinden anlamaya çalışmaktır.
Bütün bunlara bakarak aslında Anselmus’un “Ontolojik Kanıtının” gerek Tanrı’nın varlığının kanıtı açısından gerekse imanın daha derinden anlaşılması açısından çok büyük rol oynadığı hiç kuşkusuz ortadadır. Özellikle Teist görüşün karşısında yer alan Ateistler için oldukça zorlayıcı bir yaklaşımdır; çünkü p’nin varlığının inkarının gerçekleşmesi için p’nin gerçekten söz konusu bile edilememesi gerekir.
kendi gözünde rabbini görmeyen, ellerinde, kalbinde rabbini görmeyen. su içerken rabbini hissetmeyen insan, zaten ne bilmek, ne anlamak, ne hissetmek istiyordur.
tanrı değil Allah
ikincisi biz gayba iman ederiz mucize olunca inanıp olmayınca inanmayanlardan değiliz
akıllı insan Allah ın varlıgını 2 dakkada anlayabılır hıssedebılır.
cok uzaklara bakmasın dunyayı sorgulamasın
kendı yaratılışına baksın bu kadar ayrıntı bu kadar güzellik kendı kendıne oluscak dıyorsa ole ınsanın gozunun onunde ayı ortadan 2 ye ayırsan gene ınanmaz peygamberımız zamanında bu olmus ayı ortadan 2 ye bolmustu gozumuze buyu yaptı dıye ınanmamıslardı ınsan ınanmak ıstemezse Allah nasıp etmezse ona bunu naparsanız yapın bosuna..
uzun yıllar önce zaten kanıtlanmıştı boşuna uğraşmış çekik gözlü kardeşlerimiz..
bir taraf varlığını kanıtlamaya çalışıyor bir taraf olmadığını. arada böyle saçma sapan şeyler çıkıyor mizahlı veya kavgalı dövüşlü falan. ulan inanıyorsan vardır inanmıyorsan yoktur. inanan inanmayana olduğunu, inanmayan inana olmadığını kanıtlamaya çalışıyor yaklaşık 2500-3000 senedir. sonra bir virüs çıkıyor anamızı ağlatıyor böyle. siz inandırıp inandırmamaya uğraşana kadar isteyen inanıp istemeyen inanmasa ama el ele verseniz de dünyanın daha güzel ve yaşanabilir olmasına çalışsanıza ipneler.
Budistler heykele
Hindular ineğe
Feministler kadına
Biz ise yalnızca Rabbimize taparız.
Kula kulluk edenlerden eyleme Allahım.
Bize güç ver...cihad meydanını,
Pehlivansız bırakma Allahım!
Kahraman bekleyen yığınlarını,
Kahramansız bırakma Allah'ım!
Bilelim hasma karşı koymasını,
Bizi cansız bırakma Allah'ım!
Yarının yollarında yılları da,
Ramazansız bırakma Allah'ım!
Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,
Ya çobansız bırakma Allah'ım!
Bizi sen sevgisiz,susuz,havasız;
Ve vatansız bırakma Allah'ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah'ım
elinde arapça yazı tutan bir japon fotoğraflı twitle kanıtlanan fenomen.
allah bu japonun kanıt olduğuna inananları bir çarpsa keşke.
lan soru sormaktan acizsiniz. neymiş ayetel kürsi'nin numerik karşılığı. atoma dair hangi hesaplamada geçiyormuş? böyle bir sayı olsa bile ne kanıtlar?
okur yazarlığı şüpheli tiplerin paylaştığı şu anlamsız twitin mal bulmuş gibi beğenilmesi bile insanı insanlıktan soğutuyor.
bir insan düşünün; böyle bir görseli kullanarak, kendi kafasından uydurduğu bir şeyi insanlara gösteriyor ve sonra buna hem kendisi inanıyor hem de insanları inandırıyor.
şizofren bir insanın sizi kandırmasına izin vermeyin.
işin en boktan tarafı sorgulamaktan uzak, cehalet içinde yüzen milyonlarca insanın buna inanacak olması.
facebook denen cehapet çöplüğüne bakarsanız, kanınız donar resmen. ben hayatımda böyle cehalet dolu görseller ve ona inanacak kadar cehalet yumağı bir kitle görmedim.