uzak doğu sinemasının bir kolu olan sinemadır. uzak doğu dili ve kültürü sinema diline çok uygundur. bu yüzden ünlü sinema kuramcısı ve yönetmeni eisenstein bu ikilinin birleşmesi durumunda sinemanın gerçek gücüne kavuşacağını söylemiştir. bu hala gerçekleşmemiştir. ama akira kurusava gibi yönetmenler çıkarmayıda başarmıştır.
amerikan sinamasindan kat kat muthis filimler yapabilen, teknolojideki devrimlerinin kafayi yemekten geldigi anlasilan ve bunu filimlerinede yansitan halk.
savaşın hemen ardından yeniden japon sineması kitlesel film üretimine başladı. 1950'lerde uluslararası alanda ilgi gören ve önemli ödüller kazanan filmlere imza atıldı ve en parlak dönemini yaşadı. evrensel anlatım biçimleriyle japon kültürünü birleştiren japon yönetmenler akira kurosava'yla biçim ve içerik bakımından daha "japon" olan mizoguçi ve ozu en harika yapıtlarını bu zaman diliminde verdiler. bu yönetmenleri, ikinci kuşak olarak kabul gören masaki kabayaşi, kon içikava ve kaneto şindo'nun başını çektiği grup, onlan da hiroşi teşigara, yasuzo masumura, şohei imamura, masahiro şinoda ve nagisa oşima'nın içinde yer aldığı üçüncü kuşak izledi. ne yazık ki 1980'lerde televizyonun ve abd yapımlannın rekabeti karşısında bir buhran yaşayan japon sinemasında şiddet içerikli filmlerin sayısı giderek artmaya başladı; yaratıcı yönetmenler ülkelerinde çalışma olanağını bulamadılar ve abd de yeni filmler çektiler.
şimdilerde ise japon sineması fazlaca italyan ve fransız sinemasından etkilenmektedir. kendi kültürüyle hiç alakası olmamasına rağmen yapılan bu öykünme japon sinemasının özgünlüğünü kaybetmesine neden olmaktadır. işlenen aşklar da , kahramanlıklar da sahtedir.