müslüman olmayan ama kul hakkının ne olduğunu gayet iyi bilen bir millet olmalarından kaynaklanmaktadır.
birinin yaşamı diğerinin yaşamına bağlı ve paylaşmayı biliyorlar.
çalışmaya, kazanmaya, haketmeye ve paylaşmaya inanan bir milletin sabır ve terbiye ile yoğrulmuş ahlakından bahsediyoruz.
onurun hayattan değerli olduğu bir kültürden bahsediyoruz.
insanlarının onurlarından asla soyunmadıkları bir medeniyetten bahsediyoruz.
bahsediyoruz bahsediyoruz da çoğu zaman neyden bahsettiğimizi dahi bilmiyoruz, anlamıyoruz.
aşina olduğumuzu heryerde ilan ettiğimiz değerlerin o kadar yabancısıyız ki kelime anlamları dışında içlerini dolduramıyor, anlayamıyoruz.
çünkü sabretmiyor, çalışmıyor, haketmeye inanmıyor, asla doymuyor, paylaşmıyor ve yaşamımızı bu değerlerle yoğurmaya inanmıyoruz.
çünkü bencil insanlar olduk çıktık.
çünkü insanoğlunun en temel değerlerini gördüğümüzde şaşkınlıkla karşılayacak ve ibretlik ahlak olarak algılayacak kadar ahlaksız bir toplum olduk.
oysa ki günün anlam ve önemide malumunuz, henüz doksan altı yıl önce paylaşan, sabreden, çalışan, mücadele eden, değerlerine, hayatından daha fazla bağlı bir millettik.
japonlar türk milletini hala tarihten kükreyen, o asil millet zannediyor biliyor musunuz?
o yüzdendir ki barış abimizi bağırlarına basmışlardı.
o yüzdendir ki türk insanına sempati beslerler.
bırakın hayallerini yıkmayalım.
ya öyle olmaya çalışalım ya da öyleymiş gibi yapalım.
ne biliyim, biryerlerden edindiğiniz bir japonya numarasını çevirin mesela. geçmiş olsun deyin.
japoncasına bakamadım şimdi. nette vardır illa ki.
beş, on liralık konturunuz gitsin anasını satayım.
en azından acıları paylaşmak konusunda bir mesafe katedersiniz.
en azından, ''bugün beni bir türk aradı ve geçmiş olsun, yanınızdayız dedi'' dedirtirsiniz.
türk ü hakettiği gibi, dün olduğu gibi hatırlatırsınız.
tıpkı japon milletinin, milletini yaşamının her karesi ile dün olduğu gibi tanıtması gibi.
bushido filozofu bir milletin güçlü karakterine bu kadar şaşıran milletin, çağ açıp, çağ kapayan, onlarca milleti dize getiren türk milleti olduğuna inanmak gerçekten zor.
hırsızlık, gasp, yaralanan insan olmaması normal bulunur. ki herşeyi sel, deprem alıp götürmüş ne çalınabilir? ve herkes kendi canının telaşına düşmüşken kim yaralansın olaylar çıksın? lakin tam olarak ne yaşadıklarını biz değil kendileri bilmekte.
helal olsun denilesi ahlaktır. adamların başına gelmeyen kalmıyor ona rağmen bir şişe su için bile sıraya girip bir tane alıp geçiyorlar. tek bir yağmalama yok. keşke her ülkede aynı ahlak olsun demek istiyor insan ancak bizim ülkemizde imkanı olmayan bir durum bu resmen. insan imreniyor gördükçe bu güzel davranışları. her şeyin başı eğitim ve kendilerine kazandırdıkları o ahlak anlayışıdır kesinlikle.
örnek oluşturması gereken fakat türk milleti olarak katiyyen örnek almayacağımız ahlaktır.
afet anında yapacağımız işler belli bizim;
- beyaz eşya yağmalamak
- çul çaput yağmalamak
- enkazdan çıkan cesetlerin üzerindeki ziynet eşyalarını, paraları çalmak
- yarı yıkık evlere girip, içerde ne var ne yoksa yükleyip gitmek
- uzak diyarlardan deprem bölgesine hırsızlık için gelmek
- ortalık ceset kokarken gelen yardım malzemelerini ve paraları cebe indirmek
- ortalık cesetten geçilmezken hala kimi dolandırabilirim? diye düşünüp, belki evladını, belki anasını-babasını, kardeşini, belki eşini, belki bütün ailesini kaybetmiş bir insanın çaresizliğinden yararlanmak
- olmadı, öldürmek istediğimiz kişiyi öldürüp, deprem sebebiyle öldü süsü verip, ondan kurtulmak.
ben bunları kıçımdan uydurmadım. bu bizim felaketimizdeki tabloydu. 17 ağustos kara bir gündü, ama aynı zamanda da kara bir lekeydi.
allah korusun, bugün deprem olsa, bir 17 ağustos daha olsa, değişecek mi her şey? değişeceği yönünde zerre umudum yok, hatta daha beteri, daha yaratıcı şerefsizliklerle bile karşılaşabiliriz. deprem anında ne yaparız?'ı bilmekle bitmiyor olay, bunu pekala öğrenebiliriz ama depremden sonra "yapılmayacaklar" ve "yapılacakları" nasıl öğreneceğiz, öğrenebilir miyiz bilemiyorum.
ben de isterdim, benim ülkemdeki insanlar da bir afet anında böyle asil davranışlar sergileyip, herkese insanlık dersi versin.
ama şimdi hayal kurmanın sırası değil tabii.
yüzyıllara dayalı japon medeniyetinin ve bu bağlamda, medeniyet yaratan bir kültür toplumu olmanın doğal sonucudur. sam amca ve torunlarının, dünyaya hükmeder oldukları halde henüz becerememiş oldukları bir zenginliktir bu.
ırkçılık yapılacaksa bu konu da yapılsın başımızın üstünde yeri vardır.
bakın japon'lara ahlak ve onurlu yaşayıp onurlu ölmek konusunda gerçekten de üstün ırklar.
edit: 17 ağustosta başımıza gelen o acı olay da, ölülerin dişlerini söken, bilezik takılı kollarını kesen, çalan çırpan insanları hatırladıkça... neyse lan sövecem şimdi.
nerde bu devleeeeeeeeeeeet, nerde bu milleeeeeeeeeeet
diye nida etmemeleri, sessizce sıralarında bekleyip, yakarışlar yerine sükunet içinde bulundukları vahim durumdan kurtulma çabaları gerçekten takdirlere şayandır.
iktisadi üstünlüklerinin de etkisi ile durumu çabuk toparlayacaklarını bilmelerinin bunda büyük etkisi olsa da bu metanetleri gözlerden kaçmıyor.
ülkede yaşanan o kadar felaketten sonra her kişinin 5 litre benzin alma hakkı var ve kimse bunun dışına çıkmadan başkasının hakkına girmeden yaralarını sarmaya çalışıyor ülkesinin. binlerce kişinin ölmesine rağmen gayet soğukkanlı bu japon milleti. böyle bir felaket * başımıza gelmiş olsa, felaketten ziyade ülke insanları birbirini öldürmeye başlar.
- 5 litre benzin mi olur lan. uzun yola gidiyorum ben...
bu ahlak ne dinden ne de kişisel bir çıkardan geliyor. toplumun genel yapısı ve kültürü böyle. gerçekten de insanı hayran edecek cinsten. ekonomi, ticaret ve teknolojide bu kadar başarılı olmalarına şaşmamak gerek. sonuçta her şeyin başı ahlak.
anlatılan odur ki zamanın birinde bir tren kazasından sonra çok sayıda kişinin ölümüne dayanamayarak, vicdanını dinleyip, harakiri yapan japon ulaştırma bakanı.
elazığ da akşam 5 gibi deprem olacak evlerinizi boşaltın diye etrafa dedikodu yayıp akşam evini boşaltan halkın evini soyan hırsız vatandaşlarıma da örnek olmasını diliyorum.
not: şaka değil 21 şubat 2007 depreminden bir gün sonra yaklaşık 75 ev soyuldu bu yolla.
çalışarak elde etmenin insana kattığı ahlak ve terbiye anlayışıdır...
çalışan bilir ki kendi her şekilde yapabilir ulaşmak istediği amacını,
çalışmayan oturup ona buna pislik atıp ortalık karıştırır, fakir edebiyatı yapar. bu oran türkiye'de %47 civarındadır.