ufak tefek, kısacık sarı saçlarıyla ve üzgünüm şarkısıyla hatırladıgımız sanatçı kimsedir. bir ara yerel bir tv de canlı müzik programı yapıyordu kendisi. sonra noldu bilmem.
j harfi ile başlamasından dolayı türkçe olmadığını söyleyebileceğimiz kelime. zira kendisinin de böyle bir iddiası olmayıp farsça olduğunu kabullenmiştir.
90ların seviyeli popüler müzik sanatçılarındandır. fakat 90ların ikinci yarısından sonra bir daha piyasalarda görülmemiştir. hele bir unutacaksan sevme diye bir şarkısı vardır ki
insanın dinledikçe dinleyesi gelir.
Her sevda da bir acı kaldı gönlümde
Her ayrılık bir çizgi oldu yüzümde
Giden gitti, derdi kaldı gözlerimde
[Nakarat]
Unut sende beni herkes gibi
Kolayca bir gecede unutacaksan sevme
Unut sende beni herkes gibi
Karanlığın ortasında bırakacaksan sevme
Halim yok bir ayrılığa daha alışmaya
Halim yok aşk oyunları oynamaya
Tahammülüm yok artık insafsızca
Çekip gidenler için ağlamaya
Unut sende beni herkes gibi
Kolayca bir gecede unutacaksan sevme
saçı yüzünü örtüyordu. makyajı birbirine karışmış, devrilmiş gibi uzanırken gittikçe artan bir öksürük nöbetiyle uyandı. zar zor doğruldu, arkasında ki yastığı kaldırdı, sırtını yasladı. yanında ki konsolda, dün geceden bir şarap şişesi, yarısı dolu bir kadeh, müşteriden elli lira ve tıka basa izmarit yığını küllüğün yanında duran sigarasına uzandı. paket boştu, elinde buruşturup bir kenara fırlattı ve küllükten daha az içilmiş bir izmarit bulup yaktı. oksijen maskesine yapışır gibi çekti içine dumanı. sigaradan iki nefes alabildi ancak, yeni bir öksürük nöbeti ve izmariti küllüğe bastı, yataktan kalktı, banyoya yönlendi. bir ara kaydı ve sendeledi, ayağına yapışan kullanılmış prezervatifi küfrede ede bir kenara fırlattı. “hep beni koruyan şeylere nankörlük ediyorum” diye hayıflanarak banyoya girdi, rutin bir şeymiş gibi klozete eğilip ağız dolusu kustu. taharet musluğundan akan suyla ağzını çalkaladı, kalktı. aynada gördüğünden pek hoşnut değil gibiydi, iğrenç bir şey görmüşçesine buruşturduğu yüzünü yıkadı. tıraş oldu.
pis bir kupayı öylesine çalkalayıp iki koca kaşık kahve ve bir avuç şekerle doldurdu. başını ovuştura ovuştura, buzdolabından 3 tane aspirin aldı, kuru kuru yuttu. perdeyi araladı, bir umut, yoktu, güneş çoktan batmıştı. sert kahvesi kasveti üzerinden atmasına yardım ediyordu. açar açmaz çalan telefona memnuniyetsiz cevaplar veriyor, gazete köşelerine adresler, isimler karalıyor, bazen de telefonu küfrede ede kapatıyordu. yavaş yavaş bilincine kavuştu. midesi kazınıyordu, ekmeğin arasına biraz peynir koydu, televizyon seyrederken akşam kahvaltısını yaptı. bir saat sonrada günlük işlerine koyuldu.
saat on gibi hazırlanmaya başladı. 3. sınıf malzemelerle aşırı gösterişli makyajını yaparken ekşimiş şarabını yudumluyordu, çoktan içmeye başlamıştı bile. peruğunu özenle taktı, düzeltti ve memnuniyetsizce baktı aynaya. kendisini beğenmeyi çok önceleri bırakmış sadece mide bulantısına çareler arayan pisikotik bir yaratığa dönüştüğünü hissediyordu. çantasını açtı içersine bir maket bıçağı, ıslak mendil, prezervatif, aspirin, kıpkırmızı bir ruj, cep telefonlarını ve nedense bir de ayna koydu. çekmeceyi açtı ve eski bir fotoğrafta ki kadına hüzünlü bir bakış fırlattı. fotoğrafı öptü ve konsolun üzerinde ki şarap kadehine yasladı. yatağı kaldırdı, zulasından içi hapla dolu poşeti çıkarttı. küçük küçük haplardan birini yuttu, kanına karışmasına vakti yoktu, “belki de en kötüsü bu” diye düşündü. kapının önünde durdu, her zaman ki duasını okudu ve evden çıktı.
zifirle kaplı akşamda, ıssız ama en kestirme sokaklardan, takip ediliyormuşçasına etrafını gözetleye gözetleye, hızlı hızlı adımlarla yürürken, olabilecekleri düşünmemeye çabalıyordu. her gün ki gibi... ana caddeye çıktığında rahat bir nefes aldı. burası onun mekânı, kaçış yolları ya da öldürülemeyecek kadar kalabalık ve şefkatli taştan bir bahçeydi. yalnız çalışıyordu. yanında duran arabalara erotik olması gereken hareketlerle yanaşıyor ve pazarlık yapıyor, biniyor, biraz sonra aynı noktaya bırakılıyordu. bazı lüx arabalardan atılan küfürlerden sıyrılmak için manevralar yaparken göz ucuyla da mavi gömlekli, kahverengi coplu dostlarının gelip gelmediğine bakıyordu. gri, doğan marka bir otomobilde ki iki adamla anlaştı arabaya bindi. araba sote bir yol kenarı kuytusuna yanaştı. adamlardan daha zayıf olanı heyecanlı hareketlerle arka koltuğa, jale’nin yanına oturdu. birkaç öpücük darbesi aldıktan sonra jale et sakızına doğru eğildi. az sonra ağzı dolu bir halde aceleyle arabadan çıktı. tükürdü, pet şişede ki suyuyla ağzını çalkaladı. araba ağır ağır haraket etmeye koyulduğunda jale emeğinin karşılığını almamıştı daha. adamlar para vermeden hareket ediyorlardı, kapıya tutundu parasını istedi, bağırdı, küfretti. araba aniden hızlandı, jale yere yuvarlandı. can acısıyla yerden bulduğu küçük bir kaya parçasını arkalarından fırlattı. maalesef hayatında ilk defa hedefine ulaşmıştı yaptığı şey, adamlar durdular ve arabadan indiler, jale arkasını döndü ve korkuyla kaçmaya başladı. kaçarken sırtına aldığı yumruk darbesiyle yere kapaklandı. tekmelerden savunurken kendini bir yandan da çantasında ki sarı maket bıçağına uzandı. sarı en sevdiği renkti. sağa sola rasgele savururken, adamlardan birinin koluna vurdu, durdular. bu sayede tekrar kurtulmayı başardığını umarak koşarken kafasında koca bir taş patladı. elini kafasına götürdü, bir sıcaklık ve ıslaklık hissetti karanlıkta. gözleri karardı, midesi ters düz oldu ve sendeleyerek yere düştü. müşteriler öldüğünü sandıkları şeyden hızla uzaklaştılar. yüzü gözü kan bulanmış, çalılığın bir köşesinde sabaha karşı kendine geldi. sürüne sürüne doğruldu, caddeye vardığında bir taksi çevirdi. taksiciye : “iki katı ücret öderim beni evime bırak” diyerek arka koltuğa uzandı.
evinin kapısını açıp içeri girdi, yere yığıldı, ağzından kan geliyordu ama banyoya gidecek halde değildi ki, güç bela yatak odasına girdi, annesinin resmini koynuna alıp yatağa uzandı. iç kanaması sayesinde hiç uyanamayacağı, derin bir uykuya daldı. ağzından akan kan yastığa bulaşıyor, odada ki kalorifer borusunda asılı ipin gölgesinde bir şey ölü gibi, ağır ağır sallanıyordu…
not:
bayılma (senkop) bir savunma sistemidir. hayati organlara yeterli kan gitmediği zaman vücut her türlü sistemini bu sorunu gidermek için seferber eder. tansiyonu düşen birinin ayaklarını yukarı kaldırmakta bundandır işte. bacaklarda göllenmiş kanı hayati organlara; kalbe ve beyne yönlendirme çabasıdır bizim yaptığımız da. işte ayakta duruyorken bayılıp yere düştüğünüzde istemsiz olarak bacaklarda ki kan beyne yönelir ve ölmezsiniz, çünkü beyin 30 sn kansızlıktan dahi çok büyük ve geri dönüşümsüz olarak zarar görür.
bu "homo" milleti, yani tanrının lanetli kulları !!? onca tekmeye, onca taşa, bayılana dek dayak yemelerine rağmen... ? bayılmak mı dedi biri? demek tanrının lanetli kulları olmayabilirler. evet… evet, tanrının lanetlediklerinden olsalardı gebermeleri gerekirdi öyle değil mi? oysa bayıldıklarında hem tekmelerin acısını duymuyorlar hem de tanrının dokunuşuyla yaşama dönüyorlar.
kim bilir belki kimimiz seçimlerimizde çoğunluğa uymadık ya da uyamadık. belki özgür kalma çabasıdır bu belki de mecburiyet, yargılamak kimin haddine.
ucube görmüş gibi : "hey şu homoya bak" ya da "kaç kaç saldırır şimdi bu"... sürekli taciz ve hoşgörüsüzlük, kim olsa çıldırır. sağa sola savurur maket bıçağını.
tam adı jale bekar olan 1961 doğumlu, ytü harita mühendisliği mezunu, 90lar popun sevilen isimlerinden kısa sarı saçlı, çocuksu görünümlü şirin bir şarkıcı.
süper şarkıcımız salim'in parçasında yer alan isim. yer mi? buyurun:
... Jalede jale de üf ne Jale bu alemde tek tek tek bir tane
vurdukca vurdu kadehin dibine dibine
Kolumdan çekti zorla beni piste
O sallandı ben sallandım sağa sola baktım Jale ye uydum kafaya taktım
Bir titreşim oldu fakındaydım
Telefonum vibrasyondaydı canım
Çalkala çalkala bi haller oldu bana Jale de jale niyetimi bozdu ama
Birazdan dönecektim güzelim ben sana
Az daha diye diye hadi baştan
Çalkala çalkala bi haller oldu bana jale de jale niyetimi bozdu ama
Birazdan dönecektim güzelim ben sana Jale de kabahat durmadı bir rahat
Affet aşkım
...
isim sehir oyununda "j" harfiyle başlayan isimlerde herkesin 5'er puana razı olmasına sebebiyet veren, türk dizilerinde genellikle güzel ve işveli kızlara verilen isim.