çakal carlos'tan klaus barbie'ye kadar kimsenin savunmak istemediği insanları savunan bir avukat. kendisi hakkında istanbul film festivalinde ' terörün avukatı ' adıyla bir belgesel de vardı. bu akşam 21:00'da ntv de yayınlayacak bu yapımı. meraklısına duyurulur.
ntv de yayınlanan ve hayatının anlatıldığı dünkü programda Verges konuşmanın bir yerinde şöyle bir cümle kullanır : "Bana Obama bin Ladin'i savunup savunmayacagimi soruyorlar. Hah... Bush'u bile savunurum..." Bir avukatın kelimelerle oynayarak, çok şey söyleme yeteneğinin en üst göstergesiydi. Peki bu cümleden ne anlaşılır? Avukatların hiçbir ahlaki değeri olmayan, yalnızca paraya bakan, adaleti sallamayan tipler olduğu mu?!!!
Katalan asıllı fransız bir baba ile Vietnamlı annenin oğlu olarak Tayland'da dünyaya gelen, 28 Mayıs'ta Türk avukatlarla Cemal REşit Rey konser Salonu'nda birlikte konuşma yapacak olan 84 yaşındaki Fransız hukukçu. "Hitler'i savunur muydunuz" sorusuna "Bush'u bile savunurum. Ama sadece suçunu itiraf etmesi halinde" yanıtını vermiştir. Savunduğu kişiler nedeni ile ölüm tehditleri alan Verges, 1970-1978 yılları arasında 8 yıl ortadan kaybolmuştu. "Brilliant Bastard - Parlak piç" adlı bir de otobiyografi kitabı vardır. Düşünceyi tahrik etmek istediğini söyleyen Verges, sanığın farklılığını vurguladığı "Kopuş Savunması" adı verilen taktiği uyguluyor. Verges, herkesin bir açıdan haklı olduğunu ifade ediyor.
hukukçular derneği tarafından cemal reşit rey'salonunda bir konferansı düzenlenen avukattır.oturuma katılanlardan birinin de yücel sayman olması renkli bir tablo oluşturmuştur.
geçenlerde istanbul'a gelen inanılmaz avukat. salonun tam anlamıyla dolu olmaması ve halka açık yapılacak olan konferansı insanlarımızın baya yanlış anlayıp başörtülü teyzelerimizin (70+) de fazlasıyla katıldığı bir konferans verdi kendileri. çevirinin ve ses sisteminin kötü olması konferansı daha da berbat etmiştir. ertesi gün gazetelerdeki hıncahınç doluydu kavramı da tamamen yalandır.
kopuş davalarının yaratıcısıdır.
herkesin suç işleme potansiyeli olduğu savunan avukat, uyguladığı savunma yöntemi ile suçluyu, suçlu olmaya iten geçmişini ve gerçeklikleri sorgulayarak davalarında hakimleri bambaşka bir perspektife çekmeyi başarmıştır.
günün ilk ışıklarıyla başladı koşturmaca. gece daha uzun fakat günler kısalmamış gibi. bütün notları toparladım dersten derse koşarken. sonra aseton döküldü üzerine. kendi üzerime de döktüm, yaktım. yandım. eski sevgilimin yeni sevgilisi türbanlı bir kızdı. sevmek ile inat arasındaki fosforlu çizgide yaptığı tangoyu izledim, son sigaramda. sonra derse koştum. hoca dahil kimse gelmemişti. derse trip attık.akşam kesin ders çalışalım diye farklı işlere yöneldik, 9da buluşmak üzere sözleşerek... saat geldiğinde garip bir konuşmamız oldu:
ben: ben galiba birinden hoşlanıyorum.
jacques: kim?
ben: nasıl dile getireceğimi bilemiyorum açıkçası vs vs bla bla bla.
jacques: isminin baş harfi ne?
ben: l.
jacques: l mi? l ile erkek ismi. hmmm...
ben: şey. ya ben de onu diyorum işte.
jacques: erkek değil mi?
ben: ımmm şey, sanırım. yani sanırım değil evet bir kız.
jacques: (önce bir kahkaha attı) yani ecem kendini aşmak için uğraşıyor musun? tam daha fazlası olamaz diyorum, daha fazlasını yapıyorsun. nasıl başarıyorsun bunu?
ben: ya bilmiyorum jacques, hoşlanmam mümkün mü ki? kız sonuçta.s ama bana o kadar güzel şeyler söylüyor ki. hayatımda duyduğum en güzel şeyleri geylerden ve lezbiyenlerden duyuyorum yeminle ya.
jacques: asdfghjgfdsdfg bu konuyu otur bir düşün bence. hoşlanmıyorsundur.
sonra yarın ders çalışacağımıza söz verip uyuduk.
22.12.2015
sabah o erken kalkıp derse gitti. ben 10da falan uyandım ancak. koşuşturma sırası ondaydı. dersten çıkınca "gel gel bak leyla diye bir şarkı indirdim" dedim. güldü bana. tamam hoşlanamasam da güzel isim leyla. ayrıca kızın üzerimdeki etkisi devasa. neyse bunu anlatmayacağım burada. aşk nedir söyleyin arkadaşlar, kayboldum.
akşam da ders çalışamadık. kelime oyunu oynadık. fajita yazmanın yasak olduğu banal bir kelime oyunu. şarkı söyledik dans ettik, Atatürk'ten bahsettik. sonra marşlara eşlik ettik. diller hakkında konuştuk, çocukluğumuzdan ve tırtıllardan bahsettik.
23.12.2015
uyandığından beri bir yurt odasında benle dedikodu yapan yazar. "bugün kesin ders çalışacağız" dedim. "son bir haftadır aynı başlıyoruz güne." dedi. bu sefer kesin-di. sular kesilmiş, güne nasıl başlayacağını bilemedi. bazıları bana su der dedim, güldü. fahriye Abla'yı dinledim. uyanmak istemedi çünkü. sular geldi, uyandı. karnı acıktı, sonra benim karnım acıktı. yemek yedik sırayla, bu sırada saat 20:33 oldu. yıl olmuş 2016, hala zamanın hızlı akışına çare bulamadılar. saatlerce kelimelik oynadık, su yazdı. aşıg oldum. ama ona değil başkasınasdfghj. kahve yaptık, sigara içtik, geldik gittik derken yine gece oldu. playlistimin adını gece koydum. hüzün kovan kuşu, yanağıma konmadı yine de. sabahları çekmecelere kaldırdığımız hüzünleri çıkarıp, yerine kişiler hukuku notları ile makaleleri koyup kilitledik.
sonuç: yine ders çalışmadık.
bunları buraya yazıyorum ki sene sonunda neden sınıfta kaldım acaba diye düşünmek yerine açıp burayı okuyayım.
24.12.2015
saat 12'yi geçince bugüne girmiş sayıldık mı? keep on loving you'yu hayatımızın baş köşesine yerleştirdik mi? benim acımı birlikte çektik mi? her şeyi mor sevdik mi? bütün sorularımın yanına onaylarcasına bir tik koyduk mu? tik.