yavru aslan karnını doyurduğu zaman
dişi aslan gençleşir
ateş payını istediği zaman
toprak kızarır
ölüm ona aşktan söz ettiğin zaman
yaşam ürperir
yaşam ona ölümden söz ettiğin zaman
aşk gülümser
(çev.eray canberk, seçme şiirler)
zürafalar dilsiz olduğundan, şarkılar kafalarının içinde kalır.
yalnızca çok dikkatle gözlerinin içine bakarak anlayabilirsiniz, bir şarkıyı yanlış mı doğru mu söylediklerini.
Fransız sinemasında şiirsel gerçekçilik(Realisme Poetique) hareketinin senaryo yazarıdır. bilhassa Marcel Carne-Jacques Prevert işbirliğinin bir ürünü olan Les Enfants du Paradis isimli filmdeki gösterdiği başarı oldukça dikkate değerdir[karakterlerin paradoksal yapısı ve tarihi figür olmaları ki "de montray" dışındaki tüm karakterler tarihi bir figür niteliğindedir.]
Bu sevda
Birdenbire saran içimizi
Bu narin
bu sımsıcak
Bu umutsuz
Sevda
Gün gibi güzel
Ve kabaran deniz gibi
Çalkantılı
Bu sevda
O kadar gerçek
O kadar güzel
O kadar mutlu
O kadar sevinçli
Ve karanlıkta korkudan titreyen bir çocuk gibi
Gülünç
Ve gecenin ortasında sakin bir adam gibi
Kendinden emin
Başkalarının yüreğine korku salan
Benizlerini solduran
Dillerini çözen bu sevda
Gözetlediğimiz için gözetlenen
Yaraladığımız
Ayaklar altına aldığımız
inkar ettiğimiz unuttuğumuz için
Kovalanmış yaralanmış ayaklar altına alınmış
inkar edilmiş unutulmuş
Bu kocaman sevda
Gene dipdiri
Gene güneşli
Senin sevdandır bu
Benim sevdamdır
Hep var olan
Durmadan yenilenen
Ve değişmeyendir
Bir bitki kadar gerçek, bir kuş kadar ürkek
Yaz güneşi kadar diri ve sıcaktır
ikimiz de gidebiliriz
Sonra dönüp
Derin uykulara dalabiliriz
Acı çekebiliriz uyanınca
ihtiyarlayabiliriz
Sonra tekrar dalabiliriz uykuya
Ölümü düşleyebiliriz
Oysa
Başucumuzda
Gülerek bakıyor bize
Durmadan tazelenen bu sevda
Ayak diriyor yaşamakta
Arzu kadar diri
Bellek kadar zalim
Pişmanlık kadar budala
Hatırlamak kadar tatlı
Mermer gibi soğuk
Gün gibi güzel
Bir çocuk gibi narin
Bize bakıyor gülümseyerek
Ve hiçbir şey söylemeksizin
Konuşuyor bizimle
Ve ben ürpererek dinliyorum onu
Bağırıyorum
Senin için
Kendim için
Bağırıyorum bizim için
Gitme kal
Dur orda
Ayrılma yerinden
Kal orda
Kımıldama
Gitme
Biz ki sevmiştik birbirimizi
Unuttuk seni
Bari sen unutma bizi
Bir sen varsın yeryüzünde bizim için
Terk etme bizi
Buz bağlamasın yüreklerimiz
Ne kadar uzakta
Ve nerde olursan ol
Duyur bize kendini
Bir çalı dibinde
Hatıralar ormanında
Birdenbire çıkıver karşımıza
Uzat elini bize
Ve kurtar bizi.
şiirlerinin çevirilerine baktığınızda garipçileri hatırlatsa da bu tamamen dil bilmemenin getirdiği yanılsamadır.
nazım hikmet kokar şiirleri.
"Eşek kıral ve ben..
Sabaha sağ çıkmayacağız.
Eşek açlıktan,
Kıral iç sıkıntısından,
Bense aşk ateşinden..
Aylardan mayıs."
şiiriyle tanıdım onu.
Gerçekten bu kadar derin miydi anlattıkları, yoksa ben mi çok füruatlı düşündüğüm bir anda mı denk gelmiştim satırlarına?
sanatın gerçeküstü bir yanıydı bu; bir şairin anlattığından daha fazla şey anlayabiiyorsunuz, bir satırda sayfalarca düşünceye boğulabiliyorsunuz çoğu zaman.
Ben bu şiirde bunu yaşadım.
ya da gerçekten jacques prevert bu şiirde bir hayvan, bir hükümdar ve bir sanatçının yaşamlarının, yaşamak için aldıkları gücün kaynağının, dertlerinin, kaygılarının farklılığını muhteşem anlattı.
dönün bakalım dönün
ufacık kızlar
dönün fabrikanın etrafında
handiyse girersiniz siz de içeri
dönün bakalım dönün
balıkçı kızları
balıkçı yetimleri
beşiğinizin etrafına dizilen
melekler vardı ya hani
belli fabrika sahibinden para yedikleri
tutup alınyazınızı yazmışlar
yazılacak birşey olsaydı bari
siz yok yoksul yaşayacaksınız
biçok da çocuğunuz olacak
ama biçok çocuğunuz
onlar da yok yoksul kalacak
onların da biçok çocuğu olacak
ama biçok çocuğu
biçok çocuğu ama
dönün bakalım, dönün
ufacık kızlar.
dönün fabrikanın etrafında
handiyse girersiniz siz de içeri
dönün bakalım dönün
balıkçı kızları
balıkçı yetimleri
karanlıkta ardına ardına yakılmış üç kibrit,
ilki yüzünü görmek için,
gözlerini görmek için ikincisi,
sonuncusuysa dudaklarını,
zifiri karanlıkta tüm bunları hatırlamak için,
sımsıkı sardım seni kollarımla..
bu kadar duygu yüklü bir şiir daha bilmiyorum ben..lakin ilginçtir,bu şiiri seven hiç kadın tanımadım,söylediğim kadınlar bildiğin odun çıktı odun odun..
ben mi şiirden anlamıyorum,yoksa nerde ruhsuz kadın var gidip onları mı buluyorum bilemedim şimdi..
1900 doğumlu fransız şair ve senarist. eserlerinde genellikle toplumsal umut ve aşk temalarını işler. Türkçe'de yayımlanan yapıtları arasında "Sisler Rıhtımı", "Haylaz Çocuklara Öyküler", "Ay Operası", "Harikalar Tablosu" ve "Cin Sıpa" örnek verilebilir.
kışlanın dışında
Kalpağımı kafese
Kuşu kafama koydum dışarı çıktım
Ne o dedi komutan sokakta
Selam vermek yok mu artık?
Hayır, dedi kuş;
Selam vermek yok artık.
Bağışlayın, dedi komutan:
Ben var sanıyordum da.
Aldırmayın canım, dedi kuş,
Her insan yanılabilir.
Korkmazdı kimseden
Ya da hiçbir şeyden
Fakat bir sabah güzel bir sabah
Bir şey gördüğüne inandı
Ama bir şey yok dedi
Ve haklıydı
Hiç şüphe duymadığı mantığıyla
Bir şey yoktu
Fakat sabah aynı sabah
Birisini duyduğuna inandı
Ve açtı kapıyı
Ve kapattı kimse yok diyerek
Ve haklıydı
Hiç şüphe duymadığı mantığıyla
Kimse yoktu
Aniden bir korkuya kapıldı
Ve anladı ki yalnızdı
Ama yapayalnız da değil
Yaşıyordu beraberce
Karşısındaki hiç kimseyle
"kışlanın dışında" isimli şiirini gülümsemenin diğer adı olarak tanımladığım şairdir.
Kalpağımı kafese
Kuşu kafama koydum dışarı çıktım
Ne o dedi komutan sokakta
Selam vermek yok mu artık?
Hayır, dedi kuş;
Selam vermek yok artık.
Bağışlayın, dedi komutan:
Ben var sanıyordum da.
Aldırmayın canım, dedi kuş,
Her insan yanılabilir.