bazen, "iğne atsan yere düşmeyecek" bir dolmuşta insanların birbirleriyle kavga ettiklerine tanık oluruz. birbirlerinin ayaklarına bastıkları için, dolmuş şöförü hızlı kullandığı için vs. birkaç kişi kavgaya tutuşur ve diğerleri de taraftar haline gelir. genelde kimsenin aklına biz neden bu dolmuşa doldurulduk, böyle ulaşım mı olur gibi sorular gelmez. dolmuştakiler o an için iki (belki de üç-dört) kişilik taraflardan birini haklı bulur, onu savunur. böyle olunca da kimse, evinden işine gittiği güzergahtaki ulaşım sisteminin çarpıklığına karşı bir mücadele içine girmez. dolmuştaki o günkü kavgada belki bir taraf kazanmıştır ama sonuçta kazanan hep bu saçma düzen olur. kavgada o gün kazanan kişi ise, bir gün mutlaka dayağı yiyecektir.
mesele ülke siyaseti olunca işçiler genellikle örneğimizdeki dolmuştakiler gibidir. işçiler, emekçiler olarak bizim çıkarlarımız aslında sömürünün olmadığı bir düzenden yanadır, bu düzenin devamı bizim işimize gelmemektedir. ancak bu sömürü düzeninin kanıksanması, sömürünün din-millet gibi kavramlarla örtülmesi, bazen de "bu sömürü düzenini yıkamayız ama biraz düzeltebiliriz" gibi vaatler seçim sandığı ortaya konduğunda oldukça etkili olmaktadır. bu kandırmacayı sadece seçim dönemlerinde değil, çocukluktan itibaren evde, mahallede, okulda, işyerinde duymaya başlarız. sömürü düzeni bizi dört bir yandan kendisine bağlamaktadır. bugün ihtiyaç olan "dolmuştakilere" gerçek çıkarlarını yüksek sesle haykıracak cesur ve öncü insanlardır.
(bkz: 100 soruda türkiye komünist partisi)
kitabın aslında başlık, "işçilerin büyük bölümü neden hala düzen partilerine oy veriyor?" şeklindedir.
düzülmekten hoşlandıkları için olabilir.
(bkz: cehalet)
1997 yılında çalıştığım fabrikanın tüm işçileri hem sarışın hem de kadın diye (bkz: tansu çiller) gidip doğru yol partisi'ne üye olmuşlardı. ardından gelen seçimlerde de hepsi aynı partiye oy attılar.
eğer işçiler ekmeğine baksa idi düzen partilerine oy vermezler idi. çünkü düzen sermayeyi savunur. ancak bizim ülkedeki mal işçiler harbiden günde bir ekmek parasına bile çalışmaya razı olduklarından böyle oluyor. yani olay kadercilik razıcılık olayıdır, özetle.