tek amacı alın teriyle kazanmış olduğu ekmeğini eve götürüp çoluk çocuğuyla paylaşıp hayatını sürdürmeye çalışan fakat türkiye şartlarında yaşama hakkı olmayan eli öpülesi kişi.
sayı az ama unutmadan bugün de bartın ve zonguldak maden ocaklarında iki (2) işçi daha hakkın rahmetine kavuştu. hatırlatmak istedim.
üretim araçları üzerinde herhangi bir mülkiyet hakkı bulunmayan, daha çok beden gücüyle hayatını idame ettiren ve kendinde sınıf durumuna gelmiş emekçidir.
hakkının yenmesinden uzun süreli şikayetçi olamayan insanlardır.
çünkü hak yenilen bir fabrikada, her gün farklı bir olay olur, her gün gündem değişir ve işçi neye kızacağını, neye tepki göstereceğini şaşırır.
toplasan beş ay çalıştığım fabrikadaki (iki senede) izlenimim bu. ben çalışmaya başlamadan önce de her gün bir olay oluyordu da, ben girdikten sonra yaz sezonunun da açılıp işçilerin artmasıyla yoğunlaştı bu olaylar. çalışıyorum bir hafta geçti bordroları imzalamaya gitti arkadaşlar, teyzeler. hepsi söylenerek geliyor, üç günümü kesmişler, benim 2 günümü kesmişler, hepsi de imzalamış ama çünkü zaten sekiz yüz lira alacak onu da geç almak istemiyor. toplaşıp gittiler muhasebeciye, neymiş \"patron size bu ay hiç eksiksiz geleceksiniz demişti (tatiller dahil) siz 1 gün gelmemişsiniz iki gün gelmemişsiniz patron da kestirdi maaşları.\" bir insan işçisini 1 ay aralıksız işe çağırıyorsa, pazar tatili mesaisi vermiyorsa, ve işçi hakkı olan pazar tatilini yaptığında da parasını kesiyorsa şerefsizdir arkadaşlar. alengirli cümleler kurmaya gerek yok, kısa ve net. ha bir de işçisini 17.40\'a kadar çalıştırıp mesai yazmayan formen de şerefsizdir.
ertesi gün oldu herkes sinirli gergin, bir de öğrendik ki öğle molalarında soyunma odası kilitlenecekmiş artık \"patron uygunsuz şeyler görmüş.\" kadın kadına halay çekiyorlardı bir ara ondan bahsediyor herhalde.
bu geçti ertesi gün, 10 dakikalık mola kaldırılacak dendi. işemeyin, su içmeyin yemek de yemeyin. nesiniz siz zaten makine.
adam erdoğan gibi her gün farklı gündem oluşturuyor.
artık yetti denilip müdüre çıkıldı, müdür de, bizi bu ay idare edin söz veriyorum her şey düzelecek, dedi. eyvallah dedik. sonra bir bok düzelmedi. müdürü takan yok zaten.
ben işten ayrıldım, öğle aralarında çay içmeyi filan yasaklamışlar, termos ve yiyecek götürmek yasak olmuş. annem \"işçine ihanetin sebebi olmaz, er ya da geç bedeli olur.\" demişti.
işçiler daha sonra tekrar çıkmış müdüre şimdi bir iki şey düzelmiş durumda. ama hala her şey bok.
ha neden o insanlar hakkını aramıyor diye soracak olursanız, uğraşmak istemiyorlar. fazladan 1 saat de çalışsalar uğraşmak istemiyorlar, ne durumları var ne zamanları, ne de güçleri. bir de korku var tabi. aman bitecek zaten evime gidecem gözüyle bakıyorlar. işten çıkarılan işçiler hariç hakkını arayan kimse yoktu orada.
hayatı boyunca patronu tarafından evinde beslediği itin yerine konulmayan ama sataşacakları zaman devlet memurlarını veya orta düzey başka insanları hedef alan topluluk onlara şu şarkıyı armağan ediyorum
kanuni tanımı işe giriş çıkış saatleri, mola saatleri belirli, iş sahibi veya iş sahibinin tayin ettiği amirlerin gösterdiği işleri yapmakla mükellef, karşılığında en az asgari ücret olmak şartıyla ücret alan çalışandır. kapitalist düzene göre bir nevi modern köle olarak da tanımlanabilir. osmanlı döneminde gerçek bir kölenin sahibi köle olan kişinin 2 öğün yemeğini (osmanlıda yemek 2 öğün idi.), barınma ihtiyacını karşılamalı aynı zamanda da belli bir miktar ücret ödemek zorundaydı. yine aynı dönemde köle olan kişiyi sahibi 7 yıl sonunda azad etmeliydi. şayet köle 7 yıllık süre öncesinde azadlık ücretini edinip sahibine öderse 7 yılın öncesinde azad edilebiliyor veya 7 yıl dolup azad edildikten sonra isterse o kişinin işini görmeye devam edebiliyordu. o zamanın şartlarını günümüz modern işçilik şartlarıyla kıyasladığımızda osmanlı dönemi kölelerin daha insancıl şartlarda yaşadığını düşünebiliriz. şu an işverenler kanunen işçinin yemek, barınma gibi ihtiyaçlarını karşılamak zorunda değildir. şu anki çalışma sisteminde malesef ki işveren sadece maaşı verir çalışanda ne hali varsa görür.
işçiler arası dayanışmanın hat safhada olduğu, güçlü bir kimliği ve kültürü olan fakat her geçen gün daha da bireyselleşerek bu özelliğini kaybeden emekçidir.