kimsenin adını bile bilmediği bir memlekettesindir. dışarıda -23 derece soğuk ve 1,5 metre kar vardır. birazdan çıkman gerekir o köpek öldüren soğuğa. 6 aydır anneni sevdiklerini görememişsindir. elektrik yoktur jenaratör hayvani bir gürültüyle çalışır.televizyonda sadece 4 kanal vardır. batıda cep telefonunun çekmemesi kavramı unutulmuşken bayramdan beri telefonla konuşamamaktasındır. karnın acıkınca yiyebileceğin en güzel şey konserve fasulye pilakidir. canın kuru incir çeker "yüksekova'daki kankime telefon edeyimde göndersin bir dahaki konvoyda" dersin. kablolarını teröristler kestiği için internet yoktur. mutlu olmak için sebep ararsın, bulamazsın. ama aklına birden 1996 yılı gelir tunceli'de geçirdiğin zamanı hatırlarsın oradayken 3 yıl boyunca hergün askerlerinden birkaçının cenazesini helikoptere yüklediğin, ne televizyon, ne telefon, ne internet, nede kuru incirin olmadığı gelir aklına mutlu olursun birden şükredersin allaha elindekiler için.
öğle tenefüsünden sonra hiç bi hocaya gözükmeden duvara yaklaşırsın çantayı atarsın sorna kendin tırmanırsın eğer duvar arkadaşlarına gözüken biyerdeyse atlamadan öncee el sallarsın ve atlarsın buna okuldan kaçma derler.işte bu aktivite hiçbişiye değişmeyeceğin aktivitelerden birisidir
mart ayında, hava daha tam olarak ısınmamışken, deniz en soğuk zamanlarındayken, rüzgarlı bir günde, antalya'da evren büfe'nin ordaki falezlerden aşağı inip, büyük bir kayaya tırmanmak ve buz gibi suya boxer ile balıklama atlamak. daha sonra titreyerek eve dönmek.
edit: neyini kötülüyorsun arkadaşım? bunları yapamamak mı battı?
öğlen 14.00 sularında uyandım; mutfağa gidip suyu ısıtıp bir nescafe yaptım. bir sigara eşliğinde içtikten sonra çıkıp dışarı deliler gibi iş aradım sonra soğuktan donan ellerimi ceplerine sokup evin yolunu tuttum. eve geldiğimde annem ve babam geçmişler televizyon izliyorlar onlara selam verip içeri geçtim. geleceğimi düşünüyorum, acaba nasıl bir işim olacaktı veya işim olacakmıydı? sevdiğimi istemeye nasıl gidecektim. onun babası ne iş yapıyorsun dediğinde ona ne diyecektim?
evet türkiye'de işte hayat bu!!!
uzak bir ulkede yalniz basina olmak ve hic gitmedigniz yerlere sirtinizda bir canta yola cikip, binlerce kilometre katetmek, yuzlerce yeni insan tanimak, bilmedigin insanlarla plajda futbol oynamak, snorkelle denizin maviliklerine bakmak, surf yaparken dalganin altina girip o essiz manzarayi izlemek bu aktivitelerden sadece bir kaci..
gece saat 10 da evden çıkıp, sevdiğiniz bütün arkadaşlarınızı yanınıza alıp, kadıköy e indikten sonra en sevdiğiniz rock bar da, pink floyd dinlerken, muhabbet eşliğinde sıcacık kahvenizi yudumlamaktır.
sayın sigmund freud'u okumaktır, onun düşünceleri üstüne düşünüp onları benimsemektir. kendisi birçok varlığımızla ilgili soruyu kısmen dolaylı-kısmen doğrudan olarak çözmüştür.