üniversite okuyan her gencin yegane korkusu, parasızlık, boşvermişlik durumu. eğer arkanızda sığınacak bir ailenizde yoksa ömrünüzün kısalmasına engel olamassınız. ayrıca iş arayanların işsiz sayılmaması gerektiğini düşünmekteyim.
tuik'in ağustos ayı açıklamalarına göre 208 bin kişi artarak 2 milyon 439 bine yükselmiştir. krizin ilk etkilerinin ekim ayında yükseldiği ve mevsimlik işçi sayısının kış aylarında azaldığı düşünülecek olursa krizin gerçek boyutları görülecektir.
kapitalist ekonomide işçiler için bir tehdit olarak var edilmesi şart olan olgudur. günde 12 saat çalışan 2x işç,i 3x işçi olurlarsa günde 8 saat çalışacağını düşünmez de işten çıkarılma korkusuyla her şarta 'he' der.
kapitalist ekonomide bugün konjonktürel bir sorun değil yapısal bir sorun halini almıştır. sadece kriz dönemlerinde değil her zaman statik bir işsiz sayısı oluşmaya başlamıştır. bu sayı kriz ile artmaktadır orası ayrı.
herkesin kendine göre,götünden istatistiklerle azaltmaya çalıştığı hede. düşünün bi, milyonlarca işsiz var ve türkiye şuan lisede olan bir genci %90 ihtimalle istediği bölüme yollayamacak, %30 ihtimalle de işsiz kalacak. dediğim gibi ben ne kadar ustruplu atıyorsam ve bir kişi de çıkıp haksızsız birader demeyecekse; ülkeyi yönetenler de kadar götünden salıyor bu işsizlik olgusunu adam gibi çıkıp düzelten de olmuyor.
tamam çözümü bulmuşlar, istediği bölüme girsin diye %25 arttır kontejyanları, zekice. sadece işsiz kalacaklarını bilmeyen milyonlarca yeni aday. ayrıca kalite de ne akdar düşer belli zaten. kalitenin de sokayım bi taraflarına, sanki çok kalitemiz var da. sınıfları kalabalıklaştır, binlerce yeni adayla 22 yaşında iş bulmaya çalış. zaten mezun olunca kendi işini yapmama olasılığın %70 civarı ülkemizde. hiç işi olmayacaklar da var. bu enrtyi yazan arkadaşın da 2 sene sonra çok alakasız bir şekilde aç kalmasın diye kim hangi olasılıkta, götten bir yere girecek, çözemedim. işsizlik türkiye'de ayrı bir istatistlikle yaşanıyor canım, seviyorum ülkemi. asıl burası süprizler ülkesi.
kimi zaman insanın cinnet geçirip kendine veya etrafındakilere zara vermesine neden olan olgu.
edit: evet, ben bugün bunu gördüm. fakülte mezunu, askerliğini tamamlayalı 2 buçuk yıl olmuş ve 3 yıldır işsiz erkek kişinin annesi gözlerimin önünde cinnet geçirdi. bir yandan ellerini kafasına vurup saçlarını çekiştirirken öte yandan da bağırıp çağırıyor ve ağlıyordu. kadıncağız en sonunda bayılır gibi oldu sakinleşti hemen su falan yetiştirdik, sonrada durumu anlattı. meğer oğlunun işsizliği en sonunda kadının canına tak etmiş...
askerden sonra yaşadığım bir süreçtir kendisi. insan işsiz olduğunu etrafındakilere bakarak anlıyor kesinlikle. birer birer arkadaşlarınız iş buluyorsa "bu işte bir terslik var neden ben bulamadım" die bir iç sesle karşılaşıyor bünye. tabiiki "ee askerden geldin şimdi naapacaksın" sorularıda sizin işsiz olduğunuzu sık sık haykırıyor. ancak paniğe gerek yok kanımca. eylül ekim iş bulmak için en uygun zamanlardır. ekimde geçtiyse evet panik yapmak lazım.
işsizlik
Seçime giderken burjuva medyası ve siyasetçileri suni meselelerle gündemi doldurmaktadır. Seçim zamanı tartışılmak gereken gerçek bir soruna değinelim.
Türkiye istatistik Kurumunun son verilerine göre Şubat 2007 'de genel işsizlik oranı yüzde 11.4, tarım dışı işsizlik oranı yüzde 14.2 idi. Genel işsizlik oranını hesaplarken tarım yapan ailelerin kadınları ve çocukları da işletmede çalışmakta sayıldığından, işsizlik oranını küçültmektedir. Bu sebeple yüzde 14.2, işsizliği göstermekte daha anlamlı bir rakamdır.
işsizlik sorunun çözümünü burjuva iktisatçıları 'büyümede' görür. Büyüme dedikleri mal ve hizmet üretim artışıdır. Yani gayrisafi yurt içi hâsılanın artmasıdır. Daha çok üretim yapılırsa daha çok insan istihdam edilecek; işsizlerin sayısı ve işsizlik oranı da böylece azalacaktır. Acaba?
Tabiî ki istihdam artışının işsizlik oranını artırması için, istihdam edilen insan sayısının işgücüne yeni katılanların (gençlerin, kadınların vs.) ve işten çıkarılanların sayısını aşması gerekir. Yoksa istihdam bundan az artarsa, işsizlik oranı yine yükselebilir.
Sorun bundan ibaret değil. Gayrisafi yurt içi hâsıla artışı daima istihdamı artırmamaktadır. Bazı yıllar gayrisafi yurt içi hâsıla artarken istihdam azalmaktadır. Örneğin 2000'de gayrisafi yurt içi hâsıla yüzde 7.36 arttı, istihdam 467000 kişi azaldı. 2002'de gayrisafi yurt içi hâsıla yüzde 7.94 arttı, istihdam 170000 kişi azaldı. 2003'te gayrisafi yurt içi hâsıla yüzde 5.79 arttı, istihdam 207000 kişi azaldı. Gayrisafi yurt içi hâsıla artışı istihdamı artırdığında da aynı oranda artırmamaktadır: 2006'da hâsıla yüzde 6 artmış, istihdamı da yüzde 1 artırmıştır.
Hâsıla artışı ile istihdam artışı arasındaki bağın bunca zayıf olmasının birkaç sebebi olabilir. Biri, kırdan kente göç eden ailelerde kadınların işgücü dışında kalmasıdır. Başka biri de sanayide ve hizmetlerde üretim artışının işçileri daha yoğun çalıştırarak elde edilmesidir.
O hâlde istihdam sorununu ve (yüzde onun üzerindeki) işsizlik sorununun çözümü iktisadî büyüme değildir.
Yakınlarda bir Ekodiyalog programında işsizlik sorunun çözümü sorulduğunda programın malum şahısları çözümü açıkladılar: çözüm eğitim imiş. Bunun mantığı da şöyle: kişinin eğitim seviyesi yükselirse daha üretken olur, yani patronlara kâr sağlama yeteneği gelişir. O zaman da iş bulma ihtimali artar.
Başka bir ifade ile bu toplumda bir ferdin toplumsal üretime katılıp başı dik, kendi kazancı ile insanca yaşayabilmesi için mutlaka başka birisine kâr üretmesi (ve bunu yapabildiğini kanıtlaması, kendi beğendirmesi) lâzım.
Bu makul bir düzen değildir. Her insan üretkendir. Onun çalışma ve kendi geçimini sağlama hakkı, kendini sermaye sahibi birilerine beğendirmesine bağlı olmamalıdır.
Görülüyor ki istihdam ve işsizlik sorunu özünde bir bölüşme, paylaşma sorunudur. Ülkede mevcut iş yerlerinde herkese iş verilebilir. Çalışanların verimli ve disiplinli çalışması, ayrı bir sorundur ve çözüm yöntemleri vardır.
Kapitalizmin savunucuları bu sistemin 'verimli' ve 'etkin' olduğunu tekrarlayadurur. Etkin demek, kaynakları israf etmeyen demektir. Tarım dışında çalışmak isteyenlerin yüzde 14.2'sini işsiz bırakan bir sistem, nasıl etkin olur? insanları işsiz bırakan bir düzen en müsrif ve ziyankâr düzendir.
Genel seçime gidiyoruz. Tartışılan konu, 367 yeter sayısı olup olmadığı, Gül'ün adaylığı, ittifaklar, birleşmeler, partiden partiye kayanlar.... Yüzde 10'un üzerinde işsizliği, 2760000 işsizi hatırlayan var mı?
Üniversitelerini politik amaçlar doğrultusunda kullanıp iş sahasındaki arz-talep dengesini yakalayamamış bir ekonomik sistem içerisinde "gelecek garantisi" adı altında insanları eğitip ardından da işsizliğe terketmek elbette "sosyal devlet " anlayışı içerisinde tuhaf kaçmaktadır.Asgari ücretin 403 ytl olduğu ve açlık sınırının 846 ytl olduğu bir ülkede işsizler kadar kadrolu ya da sözleşmeli olarak devlet kurumlarında çalışan " orta direk " denilen memur kadrosu da donuna kadar sömürülmektedir. Bütün bu gerçekler karşısında pembe ekonomik tablolar ve istatistiki yalanlar ile yaratılan siyasi bir sanal ekonomi elbette seçim öncesinde de sanal vaadler ile halka paketlenmişti. Yıllardır yaratılmaya çalışılan bir "orta direk " sınıfı ve işsizler ordusu bir şükür toplumu haline getirilmeye başlandı , sosyal devletin yurttaşına sunması gereken temel hizmetler sosyal devletten bağımsız kurumlar tarafından özelleştirmeler yoluyla sahiplenildi geriye kalan ise hakkını kimden arayacağını bilemeyen , devlet bürokrasisinden bunalmış ,iktidar erkinin palavralarına gönül vermiş "fakir ama mutlu" sanal insan gerçekliğiyle yaşamaya mahkum edilmiş sadaka toplumunun demokrasisine alıştırılmış bir kitle kaldı.Allah razı olsun :P
oecd gibi, gelişmiş yahut gelişmekte olan ülkeler arasında işsizlik açısından ispanya'dan sonra ikinci geliyoruz. ikinci en çok işsizi olan ülke. buna bile sevinenleri gördüm, "nası koyduk ispanyaya" gibisinden.