Çok uzun süren bir iş arama sürecinden sonra iş aramayı bıraktım. Çünkü piyasa sizi buna mecbur ediyor. Bu duruma gelmeden önce ben de "nasıl iş bulunmaz ya çalışacak olana her yerde iş var." Derdim ama öyle olmuyormuş.
Öncelikle bütün sektörlerde artık çok sıkı bir şekilde torpil dönüyor, bu yüzden eğer kişiliğiniz el veriyorsa bir tanıdık bulup bir yere yerleşme şansınız var.
Ha hiç mi torpilsiz iş yok derseniz, var. Ama bunun için de at gibi olmanız lazım. Yani çok iyi bir görünüşe sahipseniz de iş bulma imkanınız var.
Bunlar dışında, okuduğunuz bölümün, aldığınız eğitimlerin, bildiğiniz dillerin hiç önemi yok. Mecburen kendi sektörünüz dışına itiliyorsunuz. Okuduğunuz bölümle hiç alakası olmayan işler yapmak durumunda kalıyorsunuz. Sonra da gelsin "ben bu işi yapmak için mi o kadar yıl okudum?" Bunalımı. Gelsin "ailemin gözüne batıyorum" gerginliği. Gelsin "evlensem mi ne yapsam "çaresizliği.
Umudunuzu kaybetmeyin arkadaşlar, bu devran elbet bir gün dönecek.
Ekonometri okumuş bir gelinlik tasarımcısından notlar.
babaya karşı duyulan utanç,
anneye karşı duyulan utanç,
sevgiliye karşı duyulan utanç,
cüzdandaki giderek artan incelmeye karşı duyulan nefret,
işe yaramama hissine duyulan nefret,
haketmeme hissine duyulan nefret,
odana kapanıp, sevdiklerinden uzaklaşmak zorunda hissetmekten nefret etmek ve kendinden utanmak..
hayattan soğutur. 4 aydır işsiz biri olarak kendimden biliyorum, soğutur. hatta sırf bu yüzden askere bile gitmeye karar verir insan, o derece! sen yıllarca oku, sonra kendi mesleğini yapabilecek duruma gelmişken hiç bir iş yeri tecrüben olmadığı için seni almaya kalkışmasın, "kendi işimi yapayım bari para olmadan askere gitmek falan saçma" deyip ticarete atıl, kaybet, sonra dımdızlak kal ortada.
hele en boktanını söyleyeyim mi size, iş görüşmeleri... son 5 ayda girdiğim iş görüşmelerinin sayısını ben unuttum. hayır bir şey değil kendimde sorun aramaya başladım, psikolojik sorunlar falan baş göstermeye başladı yani! ulan her iş kötü de sen mi iyisin pezevenk diye kendi kendime düşünür oldum! ama o da değil arkadaş, o da değil! asosyal değilim, allah'a şükür tipimiz kayık da değil, çevremiz var, on numara arkadaşlıklarım var, kişiliğim yerine oturmuş, güzel bir beraberliğim var, gelecekle ilgili planlarım var ama işsizim. uğraşmama rağmen işsizim. kendi mesleğimden başka bir iş yapabilir miyim, onu da denedim. yapabiliyorum. ama gel gör ki tecrübesizlik(artık çalışmadan nasıl tecrübe kazanacaksam) beni hayattan soğuttu!
geçenlerde bir iş verenle kavga bile ettim bu yüzden. diyalog aynen şu;
-okuduğunuz okul ve bölüm güzel ancak bu bölümde işe alacağımız eleman biraz tecrübe sahibi olmalı...
+hmm... yani?
-yani siz henüz mezun olmuşsunuz, askerliğiniz de sıkıntı...
+anlıyorum. peki şimdi askere gidip gelmiş olsaydım bu sefer de tecrübesizliğimi mi sorun edecektiniz?
-dediğim gibi tecrübe bu işlerde önemlidir sayın lannoldu...
+peki beyefendi siz ve diğerleri böyle dediği sürece ben nerede ve nasıl tecrübe kazanacağım?! tecrübe diyorsunuz, elinize yeni mezun olmuş ham ve çalışmaya aç bir eleman geliyor, geri çeviriyorsunuz! bu ne perhiz bu ne lahana turşusu beyefendi?!
-bu konuda tartışmak yersiz beyefendi, kararım değişmez. öyle ki tecrübe şirketimizin bik bik bik...
+şirketinizle beraber hepinizi... neyse iyi çalışmalar!
-agresifliğinizi anlayamadım ama neye, bol şans. güle güle...
+agresif? ben de sizin çalışma politikanızı anlamadım ama neyse. -iç ses: sikeyim hepinizi!-
yani demem o ki bu ülke övünüyor ya hani genç nüfus çok, iş gücü fazla falan diye, yalan. bu ülkede 18 yaşından küçük ve sigortasız çalıştırılıp iş öğretilen yüzlerce işçi varken okuyup adam gibi usulüne uygun işini yapmaya çalışan adam bulmak çok zor. okursun ama aç kalırsın. diğeri liseyi bile bitiremez, ama hayata atılmıştır, senin okuyup kitabını ezberlediğin işi 15 yaşından beri yapar ve tecrübeli olduğu için o seçilir.
hapistir. kendinle geçmişinle baş başa kaldığın acı bir hapis. işin varken yanına önünü ilikleyerek gelenler yüzüne bakmaz. ailen yük olarak görür. iş sahipleri potansiyel köle. yavaş yavaş her geçen gün sınırlarına biraz daha yaklaşırsın. depresyonda olduğunu bilirsin destek almak için doktora bile gidemezsin parasızlıktan. her yerde boynun bükülür söylenen her şeyi yutarsın. bilirsin daha çok imkan olan yerlerde biraz daha şansın vardır ama oralara bile gidemezsin. ailenin boynunu bükmek istemezsin sokağa bile çıkamazsın birisi görmesin böyle başarısız kaybetmiş görmesin diye. ama o lafları her gün en yakınlarından yersin. tüm çevren arkadaşların bi şekilde kurmuştur düzenlerini kimisi evlidir hatta hele yirmibeşi geçince çoğunun çoluğu çocuğu olmuştur. sense vazgeçmişsindir tüm hayallerinden. zaten istemesen de vazgeçirmişlerdir bi şekilde gün be gün yiyerek onları. aldığın her nefeste kararlarına söversin. kıyıdan köşeden seyredersin insanları. mutluluklarına gıpta ile bakarsın. farkındasındır asla onlar gibi olamayacağını. bu lanet düzenin de dünyanın da sana bi rolü yeri yoktur çünkü.
türkiye'de çekilmez sorundur. hangi partiye oy verirseniz verin, hangi düşünceye sahip olursanız olun kapitalizmin nasıl bir canavar olduğunu görürsünüz, işe gireceğiniz yere hey ay 20 milyar kazandıracak olsanız dahi size 1 milyar vermeye çekinirler, işsizlik olduğunu bildikleri için sen kabul etmezsen nasıl olsa birisinin canına tak etmiş olacak ve kabul edecek diyerek açlık sınırındaki rakamları önermekteler.
kısaca açayım bu işsizliğin benim psikolojim üzerindeki etkilerini :
x anadolu lisesini aslanlar gibi bitirdim, iyi bir ortalamayla, y teknik üniversitesine girdim ve 4,5 senede de orayı bitirdim, yeni mezun olmama rağmen sektörümde 2,5 yıllık çok ciddi tecrübe sahibiyim, hem okul hem iş neler çektim bir ben bilirim, sırf işi öğrenmek için yol paramın da altında 2,5 yıl çalıştım ve online satış yapan bir mağazanın sistem yöneticiliği pozisyonuna başvurdum. şirket sahibi 12. dakikada ücret konusuna geldi, hey maaşallah, ne mülakat ama, ne kadar ücret düşünüyorsun dedi, adam her işi yapabileceğimin farkında ve benden hayvan gibi yararlanacak, ben yeni mezun olduğum için 1300-1400 ytl düşünüyorum dedim, biz 750-800 düşünüyoruz demez mi, lan taksim'de dilenecek olsam daha fazla para alırım, manyak mısın be adam diyemedim. az önce kendisine e-posta atıp kibarca reddettim.
şimdi en iyi liselerde, en iyi üniversitelerde okuyup okurken 2,5 yıl para almadan cebimden çalışmak için ödeyerek kariyer yapmama rağmen eğer ben 1,5 milyara maaş bulamıyorsam başbakanım çıkıp miting falan yapmasın, böyle saçmalık olmaz. yeni mezun olduğum için 800ytl'ye çalışmak zorunda değilim, bilgim var, heyecanım var, şevkim var, ama piyasada bana çömez ucuz iş gücü olarak bakılıyor. ulan 800 ytl aldım diyelim, evliyim diyelim, 500'ü kiraya verdim, 150'si yemek ve yol masrafım olsun, geri kalan 150 ile de faturaları ödedim diyelim(nasıl faturaysa onlar o kadar az), neyse geriye kaldı 0, biz bu sıfırın neresini yiyelim hanımla, diplomalarımı yesem 2-3 ancak idare ederiz, hayır cv'de referanslar kısmına başbakanı da yazıyorum ama yemiyor kimse. amerika'da bill gates hükümete neler söylüyor bakın:
Çağımızın sorunu. Bir erkeğin muhakkak iş bulması gerekir erkek işsiz olamaz işsiz bir erkek ne evlenebilir ne de yuva kurabilir. Onun için muhakkak iş bulmalıyım.
işsizlik
Seçime giderken burjuva medyası ve siyasetçileri suni meselelerle gündemi doldurmaktadır. Seçim zamanı tartışılmak gereken gerçek bir soruna değinelim.
Türkiye istatistik Kurumunun son verilerine göre Şubat 2007 'de genel işsizlik oranı yüzde 11.4, tarım dışı işsizlik oranı yüzde 14.2 idi. Genel işsizlik oranını hesaplarken tarım yapan ailelerin kadınları ve çocukları da işletmede çalışmakta sayıldığından, işsizlik oranını küçültmektedir. Bu sebeple yüzde 14.2, işsizliği göstermekte daha anlamlı bir rakamdır.
işsizlik sorunun çözümünü burjuva iktisatçıları 'büyümede' görür. Büyüme dedikleri mal ve hizmet üretim artışıdır. Yani gayrisafi yurt içi hâsılanın artmasıdır. Daha çok üretim yapılırsa daha çok insan istihdam edilecek; işsizlerin sayısı ve işsizlik oranı da böylece azalacaktır. Acaba?
Tabiî ki istihdam artışının işsizlik oranını artırması için, istihdam edilen insan sayısının işgücüne yeni katılanların (gençlerin, kadınların vs.) ve işten çıkarılanların sayısını aşması gerekir. Yoksa istihdam bundan az artarsa, işsizlik oranı yine yükselebilir.
Sorun bundan ibaret değil. Gayrisafi yurt içi hâsıla artışı daima istihdamı artırmamaktadır. Bazı yıllar gayrisafi yurt içi hâsıla artarken istihdam azalmaktadır. Örneğin 2000'de gayrisafi yurt içi hâsıla yüzde 7.36 arttı, istihdam 467000 kişi azaldı. 2002'de gayrisafi yurt içi hâsıla yüzde 7.94 arttı, istihdam 170000 kişi azaldı. 2003'te gayrisafi yurt içi hâsıla yüzde 5.79 arttı, istihdam 207000 kişi azaldı. Gayrisafi yurt içi hâsıla artışı istihdamı artırdığında da aynı oranda artırmamaktadır: 2006'da hâsıla yüzde 6 artmış, istihdamı da yüzde 1 artırmıştır.
Hâsıla artışı ile istihdam artışı arasındaki bağın bunca zayıf olmasının birkaç sebebi olabilir. Biri, kırdan kente göç eden ailelerde kadınların işgücü dışında kalmasıdır. Başka biri de sanayide ve hizmetlerde üretim artışının işçileri daha yoğun çalıştırarak elde edilmesidir.
O hâlde istihdam sorununu ve (yüzde onun üzerindeki) işsizlik sorununun çözümü iktisadî büyüme değildir.
Yakınlarda bir Ekodiyalog programında işsizlik sorunun çözümü sorulduğunda programın malum şahısları çözümü açıkladılar: çözüm eğitim imiş. Bunun mantığı da şöyle: kişinin eğitim seviyesi yükselirse daha üretken olur, yani patronlara kâr sağlama yeteneği gelişir. O zaman da iş bulma ihtimali artar.
Başka bir ifade ile bu toplumda bir ferdin toplumsal üretime katılıp başı dik, kendi kazancı ile insanca yaşayabilmesi için mutlaka başka birisine kâr üretmesi (ve bunu yapabildiğini kanıtlaması, kendi beğendirmesi) lâzım.
Bu makul bir düzen değildir. Her insan üretkendir. Onun çalışma ve kendi geçimini sağlama hakkı, kendini sermaye sahibi birilerine beğendirmesine bağlı olmamalıdır.
Görülüyor ki istihdam ve işsizlik sorunu özünde bir bölüşme, paylaşma sorunudur. Ülkede mevcut iş yerlerinde herkese iş verilebilir. Çalışanların verimli ve disiplinli çalışması, ayrı bir sorundur ve çözüm yöntemleri vardır.
Kapitalizmin savunucuları bu sistemin 'verimli' ve 'etkin' olduğunu tekrarlayadurur. Etkin demek, kaynakları israf etmeyen demektir. Tarım dışında çalışmak isteyenlerin yüzde 14.2'sini işsiz bırakan bir sistem, nasıl etkin olur? insanları işsiz bırakan bir düzen en müsrif ve ziyankâr düzendir.
Genel seçime gidiyoruz. Tartışılan konu, 367 yeter sayısı olup olmadığı, Gül'ün adaylığı, ittifaklar, birleşmeler, partiden partiye kayanlar.... Yüzde 10'un üzerinde işsizliği, 2760000 işsizi hatırlayan var mı?