işsiz bir gencin hikayesi

entry1 galeri0
    1.
  1. yine bir kış günü akşam yatarken kafamın içinde dolaşan bin bir türlü düşünceler ile yatağımdan kalkmıştım. öyle kötü bir durum ki işsizlik, yataktan kalkıp o huzursuzlukla pencereden baktığınızda gözünüzün önüne gelen o kar tabakası, esen rüzgarın dallarını yerinden koparırcasına ağaçlara çarpması, o rüzgarda yavrularına yiyecek götürmek için uçuşan kuşlar dünyanın aslında ne kadar masum, ne kadar temiz olduğu kanısına vardırıyordu beni. karlı tepelerde, evlerin çatılarında kendi aralarında oyunlar oynayan kuşları gördükçe onlar gibi özgür olmak adına hayvan olma düşüncesi kaplıyordu bütün benliğimi. özgürlük, ne değerli bir şey! ama özgürlüğünü alman için kapitalist sisteme ayak uydurup onun kurallarını uygulaman gerekiyordu. para kazanman gerekiyordu. bütün kendi değerlerini, hayallerini ve içinde bulunduğun dünyaya gösterdiğin saygıyı bir kenara bırakıp tek ihtiyacın para imiş gibi onun peşinden gitmen gerekiyordu yaşaman için.

    kapitalizmin adam akıllı oturduğu dünyamızda bir anti kapitalist olarak bu durumdan ve işsizlikten yakınıyordum. gayet liberal bir insan olmama rağmen bazı kişiler anti kapitalist görüş sahibi olmamı sosyalizmle eş değer görüyorlardı. halbuki anti kapitalist düşüncelerimin tek nedeni dünyada paradan daha değerli şeylerin olduğunu bilmemdi. kimse anlamıyordu, anlatamıyordum.

    parasızlık canıma tak etmişti. askere gittiğinde bile babasından para istemeyen ben, bu durumda ondan nasıl para isteyebilirdim? nasıl sevgilime hediye alabilirdim? annem, o kurban olduğum, tanrıça katına çıkardığım annem, benim bu durumumu anlayarak cebime akşamdan elinde ne varsa sıkıştırıyordu. babam vermek istiyor ama 24 yaşına gelmiş bir insan olarak babamın bana para vermesi veya uzatması beni çok üzüyordu. her seferinde ihtiyacım yok baba diyordum ve geri çeviriyordum. annem'e para verip bana vermesini tembihliyordu. çıldırıyordum ama içinde yaşadığımız kapitalist sistem böyle işliyordu ve ben onun istemeyerekte olsa bir ferti olmak zorundaydım. bu yüzden dünyayı yakasım, asıp kesesim geliyordu.

    her gün gazeteler alıp iş başvuruları yapmak için gözden geçiriyordum. gittiğim bütün iş yerlerinde ya aradıkları şartlara uygun değildim, ya da şartlar bana uymuıyordu. bu şekilde bayağı dolaştım, dolaşırken her adımda bir küfür ettiğimi, sövüp saydığımı hatırlıyorum. artık gazetelerden ümidi kesmiştim. bedavaya yakın bir maaşa çalıştıracak işçi arıyordu orospu çocukları. gittiğim her görüşmede şartları söylediğinde adamın anasını sikmemek için kendimi zor tutuyordum. nasıl bir insandım? nasıl bir insan olmuştum? kim beni bu hale getirmişti ki bu kadar agresif, katil olabilecek kadar öfkeli olmuştum. biliyordum ama kabullenmek istemiyordum. insanların ortaya çıkardığı bir sistemin insanlara hükmetmesi zoruma gidiyordu işte.

    böyle böyle bayağı sıkıntılı zamanlar geçirdim. parasızlıktan hediye alamadığım sevgilimden ayrılmak zorunda kaldım. o, bu durumu kabul etmişti ama ben edemiyordum ve onun karşısına ezilmiş ve paraya muhtaç bir insan olarak çıkmak istemiyordum. guruluydum, kendimden taviz vermiyordum. sevgimi bile göz ardı edebilecek kadar duygusuz yapmıştı beni şu içinde yaşadığımız dünya. (o dünyanın amına koyim)

    yaklaşık beş ay bu şekilde süründüm. kötü düşünceler bir zehirin kana karışması gibi ruhuma işlemişti. kendimden bile ümidi kesmek üzereydim. karşıma çıkan herkese ters davranmaya başlamıştım. kimseyi görmek, konuşmak istemiyrodum. bir insan duşa girdiğinde şarkılar söyler. ama ben duşa girdiğimde olduğum yere oturup ellerimi başımın arasına alıp yukarıdan üzerime boşalan suyun altında düşüncelere dalardım. çünkü rahatlatıcı bir ortam ve insan sağlıklı düşünebiliyor.

    bir gün yine bu şekilde kahvaltımı yapıp duşa girdim. su ile birlikte düşünceler bütün bedenimi yıkamıştı. ümitliydim iş bulacaktım, çabalamalıydım bunun için. anneme evden çıkacağımı söyledim ve kapıdan adımımı attım. yine ne yapacağım konusunda düşünerek ayaklarımı kaldırıma sürüyerek nişan almadan atılan bir kurşun gibi dolaşmaya başladım. yürüyordum hedefsiz, karşıma ne çıkacak diye bekliyordum. her zaman, her hareketlerine dikkat ettiğim o insanlara artık kayıtsızdım. aramızda kan davası varmış gibi bakıyordum onlara. birazda kızgındım tabi.

    bu şekilde çarşıya doğru giderken yol üstünde işe gitmek için otobüs bekleyen bir arkadaşım seslendi bana. ''hassiktir ya hiç çekemem şimdi'' diyerek ona doğru yöneldim. benim aksime yüzü gülüyordu, neşeliydi. sanki yıllardı neşeli ve gülen bir insan görmemiştim. sanki hayatı yeni yeni öğrenmeye başlayan bir bebek gibi arkadaşımın o yüzüne bir anlam vermeye çalıştım. özlemiştim aslında gülmeyi, o yüzden yabancıydım ona o kadar. her neyse selam verip elini sıktım. nereye gittiğimi sordu. ben de ''dolaşıyorum öyle işte'' diyerek geçiştirdim. o da ''hiç sağına soluna bakmıyorsun, dalgınsın hayırdır?'' dedi. ''hiç'' dedim geçiştirmek için. ama ısrarla sordu ''ne var oğlum anlatsana?'' diye. ben de içinde bulunduğum durumu büyük bir öfke kusarak anlattım sanki bütün suçlusu o imiş gibi. beni dinledikten sonra, ''ben senin için bizim iş yeri ile görüşücem. şu an için personel alımı yok ama söyleyeceğim'' dedi. biraz sevinsemde söyledikleri beni pek tatmin etmemişti. ümitsizdim açıkcası. ondan ayrıldıktan sonra ''ya olursa'' diyerek kendimi biraz olsun teselli ederek eve doğru yürümeye başladım yine dalgın dalgın.

    o arkadaşımla görüştükten iki gün sonra beni aradı ve iş yerine gelmemi söyledi. ben de kapitalizme hizmet edeceğim için sevindim, mutlu oldum. hazırlandım, tıraşımı oldum, beyaz gömlek giyip üstüne blazer ceketimi çektim ve kapıdan ''inşanlah olur'' temennileri ile çıktım. gittim ve arkadaşımı buldum iş yerinde. sonra beni personel müdürü ile görüştürdü. olumlu geçmişti ve işe alınacaktım. oradan ayrılırken arkadaşıma bu iyiliğini unutmayacağımı söyledim ve ekledim, ''ay sonu kimseye randevu verme, benimsin'' diyerek hasret kaldığım o tebessümü yüzüme takarak mutlu bir şekilde evin yolunu tuttum. yüzüm gülüyordu artık. yabancıydım gülmeye ama gülmüştüm tekrardan. uzun zaman sonra yüzüme kondurduğum tebessüm beni tuhaf yapmıştı. mutlu, mesut bir şekilde işe başladım. artık kimseye muhtaç olmayacaktım ve kendi ayaklarım üzerine basabilecektim. bunların sevincini yaşarken işsizlikten kaybettiğim sevgilime üzülüyordum, onu özlüyordum. gitmesini söylemiştim. artık nasıl geri gel diyebilirdim ki? diyemezdim. ama gurur yapıp ayrıldığım güne karşılık, gururumu ayaklar altına alıp, tükürdüğümü yalamakta olsa onu aramayı kararlaştırdım.

    aradığımda her şeyin eskisi gibi olacağını, artık bir işim olduğunu ve ona ayrıldığımızdan bu yana yaşattığım eksikliğimi fazlasıyla ödeyeceğimi söyledim. bir şekilde geri getirmiştim onu. artık işime de kavuşmuştum, sevgilime de. insan daha başka ne isteyebilirdi ki kapitalizmden?

    hasılı kelam, işimi kaybetmedim ama sevgilimi tekrar kaybettim. işte böyle bir şey işsizlik ve sistem. insanın bütün değer verdiklerini elinden alıyor. sövmekte baştan sona haklı olduğumu biliyorum ve sizin de bana hak verdiğinizi düşünüyorum.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük