Işe yaramazın teki olduğumu beş buçuk yaşında fark ettim ben.
El kadar kız çocuğuydum, öyle zayıf, öyle minik. Annem de babam da çalışıyordu. Beş yaşıma kadar annemler işteyken evde halamla geçirdiğimiz eğlenceli günler, halamın sıskanın tekiyle evlenmesiyle sona erdi. Ilk o zaman nefret ettim eniştemden. Fakat büyüdükçe sinirim geçti. şimdi iyi bir insan olduğunu biliyor ve ondan nefret etmiyorum.
Beş yaşında sona eren bu güzel günler, beraberinde babannemle geçirilem günleri getirdi. Babaannem halam kadar eğlenceli değildi. Beni çok sevdiğini biliyordum fakat, o zamanlar bu yeterli değildi. Annemleri özlememe engel olamıyordu ve ben bütün gün annemlerin hasretiyle oyunlar oynuyordum evde.
Sonra benim zaten çok yalnız olmam yetmezmiş gibi dedemin lösemi olduğunu öğrendik. Annemler artık işte olmadıkları zaman dedemle birlikte hastanedeydiler. Kafayı yemek üzereydim.
Bir sabah, sabahın öyle erken bir saati… annem, dedem, babam bahçenin önünde duran arabay binip gitti. Ben de eve dönüp pencerenin önüne oturdum, bir müddet bahçedeki ağaçların rüzgarda kımıldayışını izledim. Sonra mutfakta kahvaltı hazırlayan babaanneme annemlerin peşinden gideceğimi söyledim. Tam arkamı dönüp gitmek üzereyken babannem beni omuzlarımdan yakaladı, fakat zaptedemedi. Ellerinden kurtulmamla arkama bakmadan evden çıkmam, koşmam, dakikalarca koşmam bir oldu. Karnıma kıramlar girinceye değin eve çıkan tüm yokuşları indim. Soluklanmak için durduğumda evden yaklaşık bir kilometre uzaklaşmıştım. Bir an sol tarafımda annemlerin bindiği arabayı gördüm. Sanırım önce başka bir yere uğramışlardı. Öylece gittiler.
Ben de omuzları düşmüş vaziyette tüm o yokuşları birer birer çıkıp babaanne hanesine döndüm. Eve geldiğimde babannem ağlıyordu, çok da ağlamıştı.
Işte o gün, babaannemi ağlatacak kadar vicdansız olan şahsımın bir işe yaramayacağı anlaşıldı. O günden beri hep zor zaptedilen, insanları üzmekten başka bir meziyeti olmayan, asabi, sinir bozucu, inatçı bir insanım.
Özür dilerim babaanne, bir gözyaşına bile değmezdim.