eğitim sistemimizin karmaşası ve binbir güzide sınavla dolu parkurlarını aştıktan sonra nihayet adım attığınızda bir halt becerdiğinizi sandığınız, birkaç ay sonra ise sadece yaşamınızı idame ettirebilmek adına katlanmaya başladığınız, her nedense bir takım haksızlıkların etrafınızda inatla dolandığı ve en yakın arkadaşınızın bile kuyunuzu kazabileceği paranoyasına istemeden de olsa kendinizi kaptırdığınız hayat.
iş hayatı, dünyayı şu anda döndüren kuralların bozulmaması için kurulmuş bir sistemdir, elzem gibi görünse de aslında bir seçimdir. para lazımdır yaşamak için ama bu herkesin 9dan 5e bir ofiste çalışmasını, kendisini başkalarının işlerini yapmasına zorlamasını gerektirmez.
ama hayat zor, öğrenileni değiştirmek daha da zor.
beşeri ilişkilerini sıcak tutman gereken sektördür çünkü bu sektör. sıcak derken; karşı cins yöneticilerinin masasına mı oturursun ya da kucağına mı veya iş çıkışı bir yerlerde birşeyler içmeye mi gidersin, orası bilinmez.
ama bilinen bir gerçek var ki bunları yapmıyorsan bir bok olamayacaksın demektir.
gerçekte yapmak istediğiniz şeyleri yapmanıza engel olan hayattır. babadan burslu değilseniz para kazanmak için çalışmanız gerekir. mesai saatleri de günün en güzel saatlerini öyle bir ele geçirmiştir ki, size sadece akşam birkaç saat boş zaman bırakmıştır. onun da çoğunu uyuyarak geçirirsiniz zaten. ha çalışmayınca ne oluyor, bir noktadan sonra o da sıkıcı. en güzeli "az çalışmak az kazanmak" felsefesi. hayattan keyif almak istiyorsanız "az iş çok eğlence" şeklinde hayatınızı organize etmeye çalışın. ben bunu bilir bunu söylerim.
üniversite bittiğinden sonra başlayacağım bir hayat olduğunu düşündüğüm hayattı. taa ki üniversiteye başladığımda anladım ki 20 yaşından sonra hep içindesin bu hayatın az ya da çok.