dü$ünüp duruyorum. 'ne i$im var benim burda' ve 'kafama sıçayım' diyorum. cumartesi gecesini evde geçirmemek konusunda bu kadar kasmanın gerzeklik olduğuna kanaat getiriyorum. muhabbet açmaya çalı$manın bana ve insanlığa ne gibi faideleri olacağına dair kafa yordukça bir süreden sonra loop'a sarıp, anlamsızlığımın acınası gerçekliğine geri dönerek irkiliyorum. en nihayetinde 'amaağn! tecavüz kaçınılmazsa zevk al' diyorum. tecavüz sınırları a$ılıp zevksizliğin diplerinde gezinileceğine dair tüyo almı$ olsam bu ata asla oynamam, bir tek bunu biliyorum..
genelde arkada$ gruplarının i$gal ettiği dört ki$ilik bir masada kar$ılıklı oturuyoruz. herkesler dı$arıda. mekana sürekli birileri geliyor. masanın dibinden geçip duran insanlara bakıyorum. çoğunlukla iki sap olmaktan rahatsız olarak. kimileri ayakta, yer sıkıntısından dolayı bizim masanın ba$ında dikilenler var. az daha kıllatırsak, barda çalı$an eleman servis yapmaktan kafasını kaldırıp yanımıza gelecek ve bizi bu konforlu koltuklardan alıp kuytu kö$edeki masaya, kofti sandalyelere atacak.
'hadi kalkıp biraz dola$alım' diyorum. birasına uzanıyor. bilahare sigarasından derin bir nefes alıyor. öyle bir somuruyor ki sigaranın filtresi büzü$üyor. birasından bir yudum daha alıyor. $i$eyi masaya koyarken bana bakıp 'neden ?' diyor. 'nedenimi var, kalabalığa baksana, eleman gelip kaldıracak zaten' diyorum. kendine güvenme limitlerini zorlayarak 'hadi kaldırsın da görelim' diyor.
pöfflüyorum. etrafa bakınıyorum. millet arkada$larıyla eğleniyor. kızlar falan.. bense burada karadenizde gemileri batmı$ umarsız bir adamla geceme tecavüz ediyorum. biramdan bir yudum daha alıp cesaretlenerek 'ben kalkıyorum madem..' diyorum. 'ne ?', 'kalkıyosun ha ?'. 'abi iki saattir burdayız, tek kelime etmedin, n'apayım yani ?' diyorum. biraz 'gidiyorum' ayağı yapıp amacıma ula$ıyorum. bu rehavetle bir de ağzına sıçtıktan sonra ikimizde kalkıyoruz..
ne kadar diretsemde hesabı o ödüyor. ama ödemesine anlam veremiyorum ve ödemekte çok ısrar ediyorum. 'ya asabımı bozma..' diyor. gecenin ilerleyi$ine bakarak, yava$ yava$ kendimi onun kız arkada$ıymı$ gibi hissetmeye ba$lıyorum.
kıbrıs $ehitlerinde biraz yürüyoruz. 'kumpir yiyelim' diyor. canım istemese de 'iyi, yiyelim..' diyorum. oturuyoruz. kumpiri yerken kumpirle bütünle$iyor. omurgası resmen yeniden evriliyor. kar$ımda transa geçmi$ bir kumpiradam var. niye bu geceyi birlikte geçirdiğimize cidden anlam veremiyorum. bunu o istediğinden, yaptığı tek ki$ilik aktivitelere benim salça ve meze olmamın ona ne gibi bir getirisi olduğunu bir türlü bulamıyorum. masada yine ağzını bıçak açmıyor. onu izlemekten kumpirimi bitiremiyorum. 'aa yiyemedin mi sen ?' deyip benimkini de yiyor. (yuh!) kalkıyoruz. hesabı yine o ödüyor. birazdan mağazaların vitrinlerini gösterip, 'hanım sana $unlardan alayım mı ?' falan diyecek diye korkmaya ba$lıyorum.
ortak bir fikrin eseri olarak kordon'a çıkıyoruz. denize doğru ayakları sallandırmak suretiyle oturuyoruz. ortamdaki ambiansa rağmen içim sıkılıyor. bu gece bir an önce bitsin istiyorum fakat sanki gitgide uzuyor.. siyah po$etten biraları çıkarıyorum. çakmakla açmaya çalı$ıyor, beceremiyor. 'ver' diyorum. di$imle açıp geri veriyorum. bir süre bu hareketime anlamsızca bakıyor. sonra birasını kafasına dikip 'djarum versene' diyor. veriyorum. bu 'djarum versene'nin ardından kalkana dek hiçbir dialog kurmuyoruz. biraları bitirip, bu iğfal ettiğimiz cumartesi gecesini artık rahat bırakıyoruz..
ertesi gün ofiste herkesin yiyip sindirdiği öğle yemeğimi rötarlı olarak yemek üzere mutfağın yolunu tutuyorum. mutfaktan bizimkilerin sesleri ve yoğun bir sigara dumanı geliyor. seslere kulak kabartıyorum, bizim esas oğlan diğerlerine 'ya resmen insan kullanıyor ibne, bu kadar olur..' diyor. fotokopi odasının önünde buz kesiliyorum. 'bildiğin üstümden geçindi adam, lafa gelince cömertlikten dem vurur, ebemi sikti yav$ak' diyor. ben bir 'yav$ak' olarak artık iyice kalıp haline dönü$üyorum. daha ne konu$ulduysa artık arkamdan, kulaklarım duyma yetisini yitirdiğinden ancak derin bir uğultu i$itiyorum. birbirine geçmi$ ses dalgaları silsilesinden en sinsisi kıskıs gülmek suretiyle yava$ça bana doğru yakla$ıyor. mutfaktan çıkıp koridora doğru döndüğünde gözgöze geliyoruz. suratındaki ifade yerini '$imdi sapı tuttuk'a bırakıyor. ba$ından a$ağı kaynar sular dökülüyor. 'sen !?' diyor. ba$ımı a$ağı eğiyorum. ağzından belli belirsiz, gökmen ödenakvari bir tümce dökülüyor. hiçbir $ey değil de bu en sonuncusu beni öldürüyor: '$ey.. ya abi.. ben.. biz ta$ak yapıyoduk yaa..' diyor. çözünüyorum.
4 ay sonra:
eleman fazlasından dolayı $irketten bir çok ki$i çıkarılıyor. bizim çakal $imdiden i$ini ayarlamı$ bile, benimle konu$amadığından sürekli ba$kalarına hesabının ne zaman görüleceğini sordurtuyor. uzun bir bekleyi$in ardından 121'den patron arıyor. 'bitirdin mi ?' diyor. 'evet' diyorum. 'iyi o zaman çağır gelsin, gönder' diyor. vee finish him yapma komutunu aldıktan sonra 128'i arıyorum. 'müdüriyete..' diyorum. biraz sonra kapı çalıyor. 'gel' diyorum. çalı$maları için te$ekkür edip zarf içinde alacağını uzatıyorum. zarfı açıyor. dökümle kar$ıla$tırıyor. 'e 50 lira fazla var ?' diyor. 'aa öyle mi ? hangi 'yav$ak' koymu$ acaba ?' diyorum. kıskıs gülüyorum..
Şirketiniz yeni bir eleman arıyorsa, hatta sizi başka yere gönderecek ve yerinize başka bir eleman arıyorsa, bu elemanı siz bulmayın. Çünkü daima sizden yüz bularak işleri sallayacaktır.
Ben böyle bir hata ettim ve ö'yü (isim vermiyorum), yani sınıf arkadaşımı işe aldırdım. Direkt olarak çekememezlikle işe başladı. Sene oldu şu şirkette çalışalı, kimseye maaş sormadım. Zaten bu konuyu konuşmayı da sevmem. Ama ö, gelir gelmez bana ne kadar aldığımı, iş değişikliğinden ne kadar alacağımı, şirketteki herkesin maaşlarını da sormayı ihmal etmedi. abisinin görümcesinin eltisinin aynı işin yan yemişini şu kadar maaşa yaptığını anlatan ö, beni delirtmeyi başardı.
Birkaç gün sonra beraber çalışmaya başladık. Öğle yemeği vakti gelmişti. Yemekhaneye gittik. Ben yemekhanedeki yemeklerden bıktığım ve uzun zamandır ekmek yemediğim için az yemeye alışmıştım. Mezelere de abanamıyordum. Ancak ö, ilk günün heyecanı olacak ki, dolu dolu tabaklar ve 3 roll ekmeğini o gün sildi süpürdü. Benim çok az yediğimi gördüğünde ise; "nödön ökmök yömöyörsön?" Diye sordu. Sevmiyorum, kilo aldırıyor, bunlarla doyuyorum gibi şeyler söyleyerek o gün konu kapandı.
Ertesi gün yemekhanede et sevmediğini söyleyerek, etli nohuta hayır deyip kuru pilav yedi. Ekmek mi, ekmek almadı.
Ertesi günü ise ofisteydik. Ablamız var yemek yapAn. Çorbadan sonra azıcık makarna ve mantar yiyen ö'ye, "biraz daha al, çok az yedin" diyen abla "yök öblö bön döyöttöyöm" cevabını aldı. Tabi ben içimden saydırdım. Çünkü, böyle sidik yarışlarına hiç gerek yok. Açsan yersin, istersen yersin; ama ben kilo vermeye çalıştığım için, başkası değiştiği için değişiyorsa birisi adam değildir gözümde. Kadın da değildir. Süngerdir, bulaşık süngeri. Ö.
çok karaktersiz olabilirler. aynı iş yerinde çalışıp, farklı pozisyonlarda dahi olsanız, kurcuklar kuyunuzu.
evrakları geç teslim ettiği için güzel bir dille, yıl sonu geliyor evrakları "bugün" halledelim, cezaya kalmasın diye dürtüp iş yaptırdığınız pezevenk evladı, sizin 3 günlük işi 2.5 saatte yapıp, onaya gönderdiğiniz evrağı müdüre götürüp, sekreter tirnaginda 15 gün takıldı, yoksa ceza yeme gibi bir tehlikemiz olmazdı diyebilir.
müdür de toplantı da hız isteyince, yine aynı kibarlıkla o iş arkadaşının adını vermeden uyarı yaparken birden lafın size söylendiğini farkedersiniz.
birde özel hayatini ise yansitanlar vardir. onlardan katiyen uzakdurulmalidir . uzak durmadiginiz taktirde bütün gün isyerinde calismak yerine size dertlerini anlatip beyninizin icine edebilir.
fiziksel olduğu kadar düşünsel olarakta işte kalması gereken arkadaşların içinde bulunduğu güruhtur zira, ki özellikle kadınların içinde çalışan tek erkek sensen, sürekli onların çekişmelerine, birbirlerinin kuyularını nasıl eştiklerine şahit olur ağzın beş karış açık kalır. Hepsi aynımıdır değildir ama istisnalar kaideyi bozmaz sadece alternatif yaratır.