bu adamdan ötesi yok inanın iş yapmaktan bu kadar mı kaçılır bu kadar mı erinilir!
yahu arada bir kuruma yazı yazarsın , bir iki faks, sonra yatış . ardından kaymakamlık arar şu kararlı bu sayılı yazınız hani cevabı ? hopp yazı işleri müdürünü ara adam ortalıkta yok.
yazılarını arşivleyecek bir haftadır beni bekliyor . yahuu adam benim başımda müdürüm bile yok 3 haftadır hem kendimi hem tahsilatı çekip çeviriyorum insaf.
bir ay izne çıktın ben o bir ayda senin hiçbir işini vekilin olarak aksatmadım bir teşekkür bilem etmedin.
ben kasımda gidince ararsınız askiya alinan hayat gelse de bir yardım etse iyiydi diye.
mutlaka size diğerlerinde daha yakın olanlar vardır ama iş arkadaşı sadece işteyken görüşeceğiniz ve paylaşım yapabileceğiniz biridir.
size tavsiyem kimseye ön yargılı yaklaşmayın ama kendinizide koruyun özel hayatınızla aile hayatınızdaki paylaşımlarınız gayet kısıtlı olsun.
bazıları iyi, bazıları sahte, bazıları aleni kıskanç, bazıları uzak, bazıları yakın, bazıları düşman, bazıları kanka olan aynı işyerinde çalışılan insanlardır.
iş yaşamı dışında pek fazla bulaşmamak gerekir.
mesai başlarken günaydın ile başlanıp mesai bittiği an iyi akşamlar denerek uzaklaşılır ve ertesi gün yeniden aynı düzeni sağlamak üzere sessizce sözleşilir.
-- ahh korkunçlu evet evet daha hızlı bas klavyenin tuşlarına, hadi hadi hadi
Ahmet. 26 yaşında. Arkadaşları ona geleceğin Ahmet'i diyor. Hobileri arasında kız tavlamaya çalışmak ve başarısız olmak var ve kendisini pipisine adadı.
Ahmet'i ilk gördüğümde iş görüşmesine gelmiştim, oraya, yani buraya, çalıştığım yere. şu an orada değilim tabii ama günümün büyük bir kısmı orada geçiyor. Ahmet'i ilk gördüğümde de oradaydım, yöneticim şey beyi bekliyordum. isim atmak o kadar zor geliyor ki şimdi o yüzden şey bey diyeceğim ona, oysa bir isim atsaydım bu kadar uzun cümle yazmak zorunda kalmayacaktım.
Ahmet oraya iş görüşmesine gittiğimde beni görmüştü, ben de onu görmüştüm, nasıl görmeyecektim ki ayağa kalkmış seni yatırıcam şimdi dercesine bana bakıyordu. ağzından akıttığı salyalar çenesinden kıl yumağı boynuna akıyordu. allah senin belanı versin Ahmet. bu cümleyi en son söylemeyi planlıyordum ama o görüntü aklıma gelince yine kötü oldum.oturup şey bey gelsin de görüşelim diye bekliyordum. yanıma iş yerinden biri geldi şey bey gelir dedi, ahmet kıza bu kim getir onu buraya göz kırpması yapıp beni gösterdi. derken şey bey geldi, geçti karşıma, sonra ahmet çekti dikkatini, nasıl çekmesin ki. ahmet hala ayakta dikilip bana bakıyor. ahmet'e seni yatırırım bakışı attı, ahmet de ona ikinizi birden yatırırım lan bakışı attı, görüşme için beni farklı bir yere götürdü şey bey.
elbet ilk gittiğimde Ahmet'in yaptıkları benim için o anlama gelmiyordu, ahmet'i tanıdıktan sonra yaptıklarının ne anlama geldiğini anladım. o giriş cümlesi neden orada?
bir gün yazı yazıyorum, ahmet yine masamda, biblo gibi hep masamda zaten.
- yazı mı yazıyorsun korkunçlu, ımm, hadi yaz bakalım, aferin, evet, aferiin. devam et küçüğüm.
bir gün dirseklerini masama koydu, yüzünü ellerinin arasına aldı, çiçek gibi bakıyor bana
- yemeğe çıkalım mı?
- bunu sormak için bu kadar yakınlaşmana gerek yok
- her şeyi yanlış anlıyorsun sen
ulan yine ben yanlış anlamıştım, yine suçsuz günahsız erkeğe sapık muamelesi yapmıştım, lanetler yağsındı evime.
- korkunçlu kiminle konuşuyordun az önce
- erkek arkadaşımla
- erkek arkadaşınla? erkek arkadaşın mı var senin?
- evet
- ne zamandır?
- 5 ay kadar oldu
- bana neden umut verdin?
oyy gidi oy. lililili. zılgıtlar.. bir çok zılgıt.
derken ahmet küstü bana, bir süreliğine, sonra yeniden biblo gibi masamda oturmaya devam etti. öpücükler attı, tarkan pozları kesti, bazen göz kırptı. çoğu zaman beni eve bırakmayı teklif etti. bazı zamanlar yine küstü, onu kirletmişim gibi memelerini beyaz bir örtü ile örtmüş gibi titrek titrek gözlerime baktı, çoğu zaman çikolatalar aldı bana, çiçekler getirdi. amacına da hiç ulaşamadı.
iş arkadaşı böyle bir şey benim için. iş yerinde kaç kişi çalışıyor diye sorsalar ahmet derim. ahmet allah belanı versin.
iş arkadaşı olduğu için sadece iş ortamında gördüğünüz ve öylesi olması gereken insanlardır. sonuçta iş ortamı para kazanabilmek için dört takla attığımız bir yerdir. masumiyetten, dostluktan bahsedilemez herkes bir birine atacağı kazığın hesabını yapmanın peşindedir. hor görmemek lazım sonuçta iş ortamı kapitalist bir ortam ve hepimiz kapitalizmin birer köpeğiyiz. seviyorum ben bu kapitalizmi.
muhatap olunmaması gerekir. neden insanlar iş yerinde değişir. bir türlü çözemedim. ben mi değişiyorum yoksa. ama bu insanlarla çoğu zaman diyalog kurulamıyor.
Şirketiniz yeni bir eleman arıyorsa, hatta sizi başka yere gönderecek ve yerinize başka bir eleman arıyorsa, bu elemanı siz bulmayın. Çünkü daima sizden yüz bularak işleri sallayacaktır.
Ben böyle bir hata ettim ve ö'yü (isim vermiyorum), yani sınıf arkadaşımı işe aldırdım. Direkt olarak çekememezlikle işe başladı. Sene oldu şu şirkette çalışalı, kimseye maaş sormadım. Zaten bu konuyu konuşmayı da sevmem. Ama ö, gelir gelmez bana ne kadar aldığımı, iş değişikliğinden ne kadar alacağımı, şirketteki herkesin maaşlarını da sormayı ihmal etmedi. abisinin görümcesinin eltisinin aynı işin yan yemişini şu kadar maaşa yaptığını anlatan ö, beni delirtmeyi başardı.
Birkaç gün sonra beraber çalışmaya başladık. Öğle yemeği vakti gelmişti. Yemekhaneye gittik. Ben yemekhanedeki yemeklerden bıktığım ve uzun zamandır ekmek yemediğim için az yemeye alışmıştım. Mezelere de abanamıyordum. Ancak ö, ilk günün heyecanı olacak ki, dolu dolu tabaklar ve 3 roll ekmeğini o gün sildi süpürdü. Benim çok az yediğimi gördüğünde ise; "nödön ökmök yömöyörsön?" Diye sordu. Sevmiyorum, kilo aldırıyor, bunlarla doyuyorum gibi şeyler söyleyerek o gün konu kapandı.
Ertesi gün yemekhanede et sevmediğini söyleyerek, etli nohuta hayır deyip kuru pilav yedi. Ekmek mi, ekmek almadı.
Ertesi günü ise ofisteydik. Ablamız var yemek yapAn. Çorbadan sonra azıcık makarna ve mantar yiyen ö'ye, "biraz daha al, çok az yedin" diyen abla "yök öblö bön döyöttöyöm" cevabını aldı. Tabi ben içimden saydırdım. Çünkü, böyle sidik yarışlarına hiç gerek yok. Açsan yersin, istersen yersin; ama ben kilo vermeye çalıştığım için, başkası değiştiği için değişiyorsa birisi adam değildir gözümde. Kadın da değildir. Süngerdir, bulaşık süngeri. Ö.
sofranıza oturup yüzüne gülüp arkanızdan müdüre şikayet eden tipleri vardır.
Hayır merak ediyorum da müdür kim iş ne siz ne kadar basit varlıklarsınız?
Her geçen gün daha da antrofobi sahibi olduğum şu dünyada sanki hayatı dar eden olguların makus talihimle kesişmesi de acayip derecede izahtan vareste ya neyse işte.
sadece iş arkadaşı olarak kalması gereken insandır.
deneyimlerle sabitlenmiş olup, bir tık ötesine kankalığa geçtiğinizde ilişkinin zedelendiğine şahit olabilirsiniz.
en iyisi iş zamanları içinde görüşmek ve mesai bittiğinde ardında bırakmaktır.
ister istemez yaşantısına dahil olduğunuz kişi. iş akışının sağlanması için iş arkadaşınızla belli bir yakınlık kurmanız zorunlu oluyor çünkü yan yana kaldığınızda( ki aynı odada çalışıyorsanız kalacaksınız tabi) ortadaki gerilimi bu azaltır. fuzuli bir çatık kaş göstermeniz, her hareketinizin bilincinde olmamanız için bunlar gereklidir. ha iş arkadaşını ne kadar sevebilirsin? orası ayrı. fakat birlikteliği hiçbir aşırılığa kaçmadan sınırlamak, hiçbir fiziksel veya duygusal beklenti içine girmeden sabit bir düzen tutturmak yeterlidir. fakat insan her daim değişen duygulara sabit olduğu için iş arkadaşınızın git gellerini, neye sinirlenip neye sinirlenmeyeceğini, çalışma tarzını bilmeniz gerekiyor. her ne kadar sevmeseniz de siz yan yana bulunup iş yapmak zorundasınız. kamilller.
insanın herkesle mayası tutmuyor iş yerinde. neticede çıkar ilişkileri vs. genelde acının birleştirici bir etkisi var. bir proje grubunda çalıştık bir sene kadar önce. sabah akşam yönetimden Dayak yedik, baskı gördük. nasıl bir kafaya geldiysek fabrika yansa tamam ya hallederiz, panik yok demeye başladık. gerçekten o kadar yaratıcı ve çevik bir ekip ki halledemeyecek şeyleri de pek yok.
bu arada ekip içerisinde biri bir şey yapmak istemiyorsa, tıpkı iş ortamındaki insanlar gibi birbirimize saçma sapan bahaneler bulup kendi çapımızda eğleneniyoruz.
dün yalnız beni resmen döt ettiler.
yaza merhaba partisi atmışlar. ağustos olmuş, yapraklar dökülecek, ben doğucam neredeyse yakında. gitmek istemiyorum diye flamingo yoksa gelmem dedim. bursa’yı aramışlar, filamingo konseptli cafe bulmuşlar. şişme flamingo almışlar, utanmadan cafe’de flamingoyu şişirmişler, arabaya zor sığdırdım, sokakta elimde flamingoyla dolaşmam da cabası.
gittim manzara resimdeki gibi. bir dahakine daha yaratıcı bir fikirle reddedicem bu manyakları.
genelde "iş arkadaşı" olarak kalan arkadaşlardır. ölümüne dostluk kurduklarınız, her zaman görüştükleriniz de vardır tabi ama bu sayı oldukça azdır. çünkü çoğu birbirinin kuyusunu kazan tiplerdir.