gidip onunla konuşmak. "onu genellemeye kurban vereceğine, bir zahmet uğraş ver de nası biri olduğunu anlamaya çalış." deyip durur iç ses. ama kafa kottur. alışılmış çaresizlik mi desem, umutsuzluk mu desem, bıkkınlık mı desem. bir kafanın içine kim bu denli sıçabilir ki? amacı nedir bencilin?
o ukala dümbeleği peltek pepe namlı yönetici koltuğundaki artis ile yönetmeyi sadece emir vermek zanneden papucun yöneticisini, canından bezdirdiği tüm çalışanların önünde çuvala tıkıp ağacın dalına asmak...
ilişkilerin tam da nirengi noktasında bir adımla geri çekilip belki beklemeye alabilecek/ düzekmesi için zaman tanıyabilecekken asla o "geri vitesi" kullanmama ilişkilerde... sonra köpek gibi pişman olsam da, asla! gidene sadece "eyvallah..."
platonik aşkınıza çok yakınsanız, ona aşkınızı itiraf edemiyorsanız, sizi sadece arkadaş olarak görüyorsa, sevgilisi de varsa ve bu kıza olmanız gerekenden çok daha yakınsanız onunla buluştuğunuzda onun saçlarına bile dokunamıyorsanız, içinizden onu koklamak geliyorsa ama yapamıyorsanız, sadece bir kez sarılmak isteyip sarılamıyorsanız işte bu içinizden gelip içinizde kalan ve yapamadığınız asla da yapamayacağınız bir şeydir.
dünyayı gezmek. evet her ülkeye,kıtaya gidip farklı kültürdeki insanların yaşayışlarını öğrenmek bir kaç gün evlerinde misafir olmak. ama nerde ne para var nede zaman... *
dışarıda karşılıklı bakıştığım, tatlı tebessüm ettiğimiz kızın yanına yürüyüp hiç söz etmeden, özlemle beklediğim sevgilim gelmiş gibi öpüşmek. Sonrası bir tokatla kurtulursam eğer unutulmaz olurdu.