yıl 1994. altı yaşında falanım. bir akrabamıza gittik akşam oturmasına. vitrinde küçük küçük, şirin mi şirin şişelerde envai çeşit içki var. bizimkiler hacı tayfasından. içki ters yani bizim aileye. bununda gayet farkındayım. ama gel gelelim meraklı da bir tipim. zaten ne geliyorsa başıma hep meraktan geliyor. neyse, ben vitrinin önünde dolaşıp duruyorum. uygun bir zaman kolluyorum. kafaya koydum birinin tadına bakıcam. vitrinde de ne ararsan var bu arada. bar gibi aynı. votka, viski, bira, rakı, şarap, likör... varda var yani. bizimkiler yemek için diğer odaya geçtiler. bende dedim fırsat bu fırsat. elime geçen ilk şişeyi diktim direk kafaya. kara bahtım kör talihim mi desem, cahilliğime mi yansam. sen git o kadar içki arasından sek rakıyı dik kafaya. tam o anda annem de seslenmez mi "nerdesin? yemek yiyoruz." diye. zor bela yuttum. yuttum ama içim alev alev yanıyor. feridun düzağaç alev alev şarkısını benim yazmış sanki. o geçen birkaç saniye, ömrümden ömür götürdü. o gün bugündür tövbeliyim içkiye.
2011 2012de içerdim mutluuydum sonra tarikatçı babam kalp krizi geçirdi eve kapandım. Daha sonra gezi olayları oldu içki içen tiplerle arkadaşlık etmedim. Şuan tarikatçı da olmadığım için dostsuz kaldım.