içim bile kalmadı.
Kabullenemiyorum, toparlanamıyorum.
Niye böyle oldu?
Neden bizim başımıza geldi diye sorgulamıyorum.
Olanı engelleyemem.
Canım çok yanıyor, her nefes aldığımda şuramda bir ağrı batıyor.*
Arkadaşlar cidden aşk acınız o kadar saçma geliyor ki, hayır duyar kasmıcam kıskanıyorum sadece keske ben de böyle şeylerle uğraşsam lükse bak acı olarak aşk acısı çekiyorlar.
Kafamı okşamayacak ve gözyaşlarıma dokunmayacak olmasına rağmen,
ağzımı doldurarak adını çağırmak istediğim adama.
Sana değil.
Satır sonuna sığmayan son hece kadar yersiz yurtsuzum. Dahil olamadım hayatına. Sıkıştırsaydın keşke biraz harfleri. Çağırsan gelirdim. Güzel bir cümle kurardık belki.Hem başlık da bulurduk, büyük harfli. Söylenenler kötü olmasaydı beklemezdim bir dakika, gelirdim. Artık olmaz. Ölmek ne demek hiç öğrenmek ister miydim. Nefesim içime sinmiyor, aklımda sen olmayınca. Gururu kafaya takacağım ama özlemekten önümü bile göremiyorum ki. Ortalık toz duman. Göndermelerin ağzı burnu kırık. Utanmadan "içini dök" diyor, kulaklığımdaki adam. "Döktük de ne oldu?" diyemiyorum tabii. istemek ve sevmek ardışıktır. Ama hangisi önce gelir bilemezsin. Öncelik önemli sayılmaz. Yaşamak isteseydin severdin birçok şeyi ya da sevsen isterdin birçok şeyi yaşamak. Ben istedim. Tam sevecektim ki seni, istemediğini söylediler. Belki seviyordur diyemedim tabii. Bir kadına onu istemediğini söylemenin çok yolu vardır ama onu sevmediğini söylemenin yolla hiçbir ilgisi yoktur. Ben o an bir liste yapmaya başladım sana dair. Unutmak kolay olur sandım, her maddenin üstünü çizerim ve biter sandım. Liste önümde ama kalem oynatamıyorum. "Sevmek değil ama sevmek istemek böyle bir şeymiş demek ki." diyebiliyorum sadece. Bu da bir madde olsaydı bunun da üzerini çizemezdim herhalde. Bir dizide gördüm, adam kadına "Bana yanlış yapmış olman sorun değil, beni yanlış tanıman sorun." dedi. Sonra da vurdu kadını. Bu cümle benim maddelerimin özeti gibiydi. Ama böyle şeyler sadece filmlerde olur.
edit: hepi topu bir blog yazısı. neresini rötuşlamam gerekir anlamadım ki.
aslında 1 yıldır birlikteyiz biz. sadece onun haberi yok.
birlikte uyuyoruz, istisnasız her güne beraber uyanıyoruz. erken uyanıp beni uyandıransa hep o. tam 1 yıl oldu ; gözlerimi her kapattığımda, yanımda olduguna, hala var olduguna inanmak isterim. ve gözlerimi açtığımda... o her an yanımda. sadece farkında değil.
Ne zaman özgüvenimsel hareketlerde bulunsam yanımdaki biri mutlaka bunu hiç edecek bi laf etti.
Laf soktu. Yersiz yere gercekleri yuzume vurdu. 2 kurusluk ozguveni, yasamam için gerekli olan özgüveni cok gördüler bana.
Ve bugün yine boş felsefik dusuncelere dalmami sagladilar. Insa daveanislaei uzerine dusunecek cok vaktim olacak kadar yalniz kaldım ben.
Bu davranışında nedeni, toplumda varolan liderlik cabası.
3 tip insan var.
Liderlik tasiyan (ustunluk saglayabilen)
Liderlik tasimayan (ustunluk saglanmaya musait -ki her insan yni liderlik tasiyan bile bunlarin icinde- insan)
Liderlik tasiyan ve tasimayanin bu ozelliklerini gostermedigi ortak alan.
Sondaki alan saglanirsa mutluluk havasi saçılır. Topluluklarin ilk bulusmasi genellikle bu havada gecer. 1 2 gune 1 ve 2. Maddedekiler ortaya cikar.
Şöyle; 3. Maddedeki alan liderlik kurulmaya musait bir alan. Ama ilk bulusmada cakallar bu ozelliklerini cikartmazlar. Bunu goren lider zamanla liderlik tasiyan, liderlik tasimayan veya ikisini de tasiyan birisine ne oldugunu bilmedigi birisine de liderlik taslamay baslayacaktir.
zorunluluktan giyip, kötü olduğunu bildiğim bir elbise gibi yakışıksızım şu sıralar. benliğim ve bedenim birbirine uymuyor. beynim başımın üstünden atlayıp gidiverecek sanki, öyle sıkılmış ve ağrılıyım.
insanlara iyi gelme çabamın karşılığını isteklerimin gerçekleşmesiyle aldım ama ne istediğimi bilmiyormuşum. isteğimin bana getirecek olduğu zorluğu görüp kaçtım. çok mahçup hissediyorum, hatta utanmış.
razı gelsem de, kabul etsem de pişman olacağım.
bencillik yaptım belki. belki kaderim bu. düşünceler yine yük oldu üstüme.
yanımda birileri olsa rahatlayacak gibiyim. oyalanmak için de kimsenin rahatını bozamam, bariz bir bencillik bu.
şimdi Kefaretimi birilerine koşulsuz sarılarak mı ödesem yoksa birilerinin reddedip birilerinin 'kalıbını bastığı gibi' kötü mü olsam kararsızım.
Galiba rahat 4-5 senedir dudaklarımı yiyorum. Bu illete nerden başladım bilmiyorum. Ama şunu çok iyi biliyorum ki babama ne zaman bişeyler anlatsam veya onu gözlemlesem eliyle çenesini tutarak dudaklarının içini ısırırken görürdüm. Aklımda bu görüntüsünün çok fazla kopyası var. Bunun bişeyleri çok fazla düşünen insanlarda bir dışa vurum belirtisi olarak görüyorum. Soyut bir sıkıntının dışarıdan ufak bir görüntüsü gibi. Bilemiyorum.
Farklı zamanlarda farklı sebeplerden dudaklarımı farketmeden yediğim çok oldu. Artık o kadar benden bi hareket olmuş ki en önemli işlerin arasında bile yine kendimi bu şekilde yakalıyorum. Neden diye düşündüğümde bunun net bi sebebi oluşmuyor kafamda.
Büyük bi olay olmasına gerek görmüyorum. En ufak aklıma takılan bi şey de bunu körüklüyor..
Bir şeyleri düşünmemek için türlü yöntemler deniyorum. Bu bir şeyler bazen beni gerçekten üzen şeyler olurken bazen de geçmişteki bir olay, gelecekten bir beklenti, en ufak kırıcı bir söz, özlem duyduğum bir insan olabiliyor.
Tüm bunlar olurken içimde giderek benimle büyüyen bir boşluğun varlığı da beni düşündürüyor. Kendimi çoğu zaman gülerken bulsam da bu boşluk muhakkak bana kendini hatırlatıyor. Yerini doldurmaya çalıştığım şeyler sadece günü kurtarıyor. Ya da haftayı..
Sonrası? Yine aynı durum.
Bu boşluk bende her şeyi uçta yaşamama da sebep oluyor. Sevdiğim şeyleri çok sevmek,alıştıklarımdan vazgeçememek, üzüldüğüm şeyleri büyütmek, bazı şeyleri takıntı haline getirmek gibi.
Kendime tahammül etmekte zorlanırken bi başkasından bunu beklemem de giderek zorlaşıyor haliyle..
bu başlığın bir işe yaramadığını bilsem de dönüp arada kendime bi bakmak için yazmak mantıklı geldi.