sabahattin ali yapıtıdır. kürk mantolu madonna'nın yeri benim için farklı olsa da bu yapıtı da güzeldir. altı çizilecek o kadar çok yer var ki özellikle üç isim.. ömer, macide, bedri. kesinlikle okunması gereken bir yapıt.
"onu ben çocukluğumdan,
ilk rüyalarımdan tanırım.
yalnız yürüdüğüm zaman
odur arkamdaki adım.
onun korkusu, içinde
ürkek bir dünya yaratan."
"sonra seni seviyorum..neden sevdiğimi bilmeden seviyorum."
"iyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir"
"hiç bir şeyim kalmadı...ben zekayı radyum gibi bitip tükenmez bir cevher sanıyordum.onun insan eliyle yetişip gelişen bir şey olduğunu düşünmüyordum."
sebahattin ali'nin ömer karakteriyle insanı tam anlamıyla gözler önüne seren romanı. ömer karakterini bazen çok sevip, bazen de ondan nefret edebiliyorsunuz. sebahattin ali'nin en iyi romanı diyebilirim.
sabahattin ali'nin bana göre en güzel romanı.
--spoiler--
ömer'in macide'yi konservatuardan aldığı ve ardından yaklaşık 3sayfa boyunca daldan dala atlayarak duygularını açıkladığı bölüm geldi aklıma. muhtemelen şimdi yapsa bu konuşmayı "uff ne diyorsun be salak" tepkisini alabilirdi.
--spoiler--
edit: pek spoiler sayılmaz ama olsun biz yine de ekleyelim.
sabahattin ali'nin popülerleştiği(!) son dönemde en çok okunan kitaplarından birisidir. peki kimdir bu içimizdeki şeytan? insan daima kötü mü doğumundan itibaren yoksa sonradan şartlar mı bu hale getirir seni? aydın bir adam, sabahattin ali, çıkıyor anlatıyor gerçekleri. densizin teki de freud ve darwin'e bağlıyor olayı. densiz.
... buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum.
"isteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum."
kitaptan..
"aferin evlat iyi etmişsin! sonra zamanını da iyi intihap ettin. maalesef seni boş çeviremeyeceğim. mademki iki esnaf karşı karşıyayız, açıkça konuşalım. dun gelsen metelik alamazdın, seni tekme ile kovardım. yarin gelsen beni bulamayacaktın. şeytan sana fısıldamış herhalde... mübarek olsun... ben bu işe daha fazla dayanamayacağım... bir nihayet vermek lazım... bu sabah kararımı verdim. kasada epeyce para var, bir miktarını, daha doğrusu yüklenebildiğim kadarını alıp eve çoluk çocuğun nafakası olarak bırakacak, ondan sonra da başımı alıp gidecektim. şeytan nereye çağırırsa oraya. bu dünyada başka türlü olmak neye yarar? dünyayı bizim kayınbirader gibi adamlar istila etmiş... benim gibi bir acizin debelenmesi fayda verir mi? beş çocukla bir karıyı süründürmeye ne hakkım var... sen şimdi bu sözlerinle benim kararımı takviye ettin... sana teşekkür borçluyum evlat... bana dünyanın hakikaten suratına tükürülmeye bile değmez olduğunu ve bu dünyada suratına tükürülmeyecek bir tek, ama bir tek insan bile bulunmadığını sağlam bir şekilde ispat ettin. böyle biri olsa bu sen olurdun ve şimdi buraya gelinceye kadar içimde bir şüphe vardi. şu kainatta belki bir de iyi taraf vardır, fakat görmek bize nasip olmuyor diyor ve seni düşünüyordum. bir daha teşekkür ederim. beni boş hayallerle avunmaktan, yaptığıma pişman olmaktan kurtardın. ben de kendimi, adam tanır bir şey zannederdim. senin suratına bakınca melanet dolu ruhunu göreceğime yüreği çarpan bir insan görüyordum. nah, bunak kafa... al şu iki yüz elli lirayı, beni kimseye ihbar etme. yarına kadar sükut hakki olarak veriyorum. ondan sonra israfil'in borusunu al eflake ilan et... vecibtaala polis olup gelse beni bulamayacak. yalnız senden bir ricam var... namusuna güvenerek istemiyorum. kendin için de faydası yoktur, belki zararı olur da ondan söylüyorum: paraları alıp eve verdiğimi ağzından kaçırma... nereden biliyorsun diye belki seni de isin içine karıştırırlar... merhametten değil, ihtiyaten sus... simdi arabanı çek... namussuz insan suratı seyretmek istemiyorum. kendim kendime yeterim... durma... defol!! "
normalde hiç beceremem kitap, film eleştirisi yapmayı. fakat yine de söylemek istediğim birkaç şey var.
her şeyden önce, yazarın ilk romanı bu. kürk mantolu madonna ve kuyucaklı yusuf'u okumuş biri olarak söyleyebiliriim ki, anlatımı diğer ikisi yanında çok daha zayıf kalıyor. aydınlara da halka da aynı dili konuşturuyor olması inandırıcılığını kaybetmesini sağlayabiliyor zaman zaman. kuyucaklı yusuf'ta yer alan sert ve kati anlatım tarzı bu kitapta kesinlikle yer almıyor.
bu tip kusurlar, ilk roman olması nedeniyle görmezden gelinebilir diye düşünüyorum. sabahattin ali daha sonraki romanlarında bu durumu tahmin edilemeyecek mükemmellikte düzeltmiş zaten.
1-2 noktaya daha değinmek istiyorum; fakat yazının bu cümlesinden sonra gelecek olan cümleler spoiler tehlikesi içeriyor, dikkatinize.
parasızlıkla boğuşan bir karakter var karşımızda, ömer. aslında durumları çok kötü değil; fakat macide'ye yetmediğini düşünüyor. belki de kendi kafasında kuruyor. her ne olursa olsun, ömer'in mağazadan kadın çorabı çalması ve sonra onu bir kenara fırlatıp atması, kusursuz bir psikolojik analiz. hayatında daha önce hiç hırsızlık yapmamış birinin böyle bir durumda neler hissettiğini gerçekten kusursuz bir şekilde anlatmış. zira o satırları okurken, aklıma gelen tek şey 14 yaşımda manav tezgahından aşırmış olduğum elmaydı. küçük de değilim o kadar. 14 yani. liseye gidiyorum neredeyse. bana tekrar o hisleri yaşatabildi.
sonunun açık bitmiş olması ise bende çok iyi hisler uyandırmadı. açıkçası diğer 2 sabahattin ali romanını referans alarak, kesin bir sonla bitmesini bekliyordum.
her şeye rağmen güzel kitaptır. elbette ki bir kürk mantolu madonna değil, ama yine de candır. sevilir.
Kitap bana ait olsaydi keske okadar altini cizicek cumle vardi ki.. Bende cizemedigim icin bi kenara not ettim. Macideyi kendime cok yakin buldum nedense..okuyun okutturun.
yapı kredi yayınları'nın felsefe alanındaki hemen hemen bütün çevirilerini üstlenmiş olan sabahattin ali'nin, aşk ekseni ile hayatın anlamını ve ahlaki değerleri sorguladığı güzel bir roman. alttaki satırlar ise arka kapaktan:
--spoiler--
"isteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığı, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyürdum. halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... içimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... içimizde şeytan yok ... içimizde aciz var... tembellik var... iradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var..."
--spoiler--
demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi. tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı ? yaşayışımıza ve etrafımıza şekil vermek arzusuyla dünyaya gelmekten ise hayatın ve muhitin verdiği şekli kolayca alacak kadar boş be yumuşak olmak daha rahat, daha makul değil miydi ?
şu an yapı kredi yayınlarından çıkan bir sabahattin ali eseri.
kürk mantolu madonna kadar etkilemez diye saçma bir önyargı ile başladığım, bittiğinde ise bu önyargıyı yıktığımı gördüğüm kitap. diğer sabahattin ali romanlarına göre daha fazla kitap karakteri içeren, sadece aşka yönelik olmayıp, içerisinde güzel ama harcanılmış bulduğum bir aşk barındıran güzide eser. her sabahattin ali kitabında olduğu gibi bu kitapta da altını çizmeye değecek cümle sayısı fazlasıyla mevcut.
usulca fısıldar kulağımıza içimizdeki şeytan: 'kötülük iyilikten her zaman daha dürüsttür. kötülüğ ün doğasıdır dürüstlük. kimse mahsuscuktan kötülük yapmaz. işte bu yüzden bütün günahlarımız masumdur.
Sabahattin Ali'nin en iyi kitabı. "insanın romanı" demek çok abes durmaz sanıyorum. Öyle gerçekçi bir şekilde işlenmiş ki insan dedikleri; onu tüm çirkinliklerine, zaaflarına rağmen içindeki "kötüyle savaşma arzusu" sebebiyle bağrına basıyorsun. Acıyorsun ama seviyorsun da... Anlatamadım, anlatamam da...
Artık korkuyorum. Saadetin bizi korkutacak kadar çok ve kesif olması nedir bilir misiniz?