Son zamanlarda günlerimin büyük bölümü,
belki hepsi,
yani yarı ölü uyku vakitlerimden kalan kısım,
atölyede geçiyor.
Belki arada bir kahve molası,
hoş bir manzaraya karşı,
düşüncelerle baş başa
Bazen rüyalarda gördüklerim,
atölyede işime ait soru işaretlerim,
bazen de ona dair soru işaretlerim olan kimselerim.
Belki dışarıdan görünen hırstır,
ya da acele,
belki de gösteriş,
mücadele
Atölyede bu denli büyük vakit geçirme nedenimin aslı ise;
Daha önce resim yaptım,
boyalar ve fırça ile bir dünya hazırladım.
Bir tuval üzerinde bir ben yarattım,
ama sadece o tuval üzerinde.
Oysa dünya o boyalardan daha renkli,
o tuvalden çok daha geniş ve özgür.
Hep bir şey eksikti resim yaparken benim için,
o tuvalin ardında olanlar eksikti hep.
Resim benim karşımda çaresizdi,
Çünkü ben bir tuvale sığmayacak kadar sonsuzdum,
bir fırça tarafından boyanmayacak kadar da renkli.
Daha önce müzik yaptım,
sözünü yazdım, müziğini besteledim, söyledim.
Bu bir süre sonra öyle mekanik bir hal aldı ki,
istediğim her an, her şartta müzik yapabiliyordum.
Müzik benim karşımda çaresizdi;
Ben ne dersem o oluyor, istediğim her an ona sahip olabiliyordum.
Hükmedebiliyordum müziğe,
Ama ben hükmedilmek istemediğim kadar hükmetmekte istemiyorum.
Benim kişiliğim olduğu gibi, karşımda da bir kişilik istiyorum.
Daha önce de yazdım, hala yazıyorum, yazacağım da.
Ama yazmak bir ihtiyaç benim için,
yaşam değil.
Kelimeler o kadar çaresiz ki karşımda,
istediğim her an, istediğim her kelime emrimde,
yazmasam bile aklımda tutsak hepsi.
Yazmak ise,
sadece bir kağıtta kelimeleri özgür bırakmak,
o da benim kağıdım.
Ve daha çok şey yaptım,
ve daha çok şey çaresizdi karşımda.
Heykel yaparken bazen kendimi o kadar eksik hissediyorum ki,
bazen sanırım ben bu işi yapamayacağım, sanki hiçbir şey bilmiyorum. diyecek kadar eksik hissediyorum.
Ve daha fazla sarılıyorum heykelime.
Ama hırsla değil,
gurur kırıklığıyla değil,
ğfkeyle veya küçük düşmüşlük duygusuyla değil;
Saygıyla sarılıyorum heykelime.
Belki saygıyla sarılabildiğim için sağlıklı bir sevgi duyabiliyorum heykele.
Aşırılık ve eksiklikten yoksun bir sevgi,
tertemiz bir sevgi.
Benim için heykel, benim için değerli olan birinden farklı değil aslında.
Arkadaşım, benim için değerli birini kastederek sordu bana:
Atölyede o çalışırken ne görüyorsun?
Dedim:
O narin insanın nasıl heykel yapabildiğine şaşırıyorum. Yanlış anlama, ne onu küçük görüyorum ne de heykeli gözümde büyütüyorum. Sadece iki güzelliğin uyumu beni şaşırtıyor. O an heykel yaptığı için o mu güzel yoksa onun tarafından yapıldığı için heykel mi güzel karar veremiyorum. Ama onu çalışırken görmek beni mutlu ediyor. Benim için değerli iki şey bir arada; heykel ve o. Üstelik onları bir araya getirmek için bir çabam olmuyor. Bu da hayatı benim için güzel kılan şeylerden biri; ben çaba harcamadan mutlu oluyorum.
Belki de heykelin bencesini anlatabilmem için, benim için değerli biri nedir onu anlatmam gerekir.
Benim için değerli birini anlatabilmem için, beni anlatmam gerekir.
Beni anlatabilmem için ise,
anlattığım kişide bir ben olması gerekir.
Çünkü beni anlayabilecek, beni tanıyabilecek tek kişi benim.
Benim için değerli biri de, beni anlayabilir.
Beni anlıyorsa, aslında bir parçasında bendir.
Ben ise bir parçamda o.
Mükemmel değildi yaptığım resimler, müzikler, yazılar. Zaten yaptığım heykeller de mükemmel değiller. Olmamalılar da. Çünkü mükemmel diye bir şey yoktur, mükemmelmiş gibi davranmak vardır. Bu da her haliyle riyakarlıktır benim gözümde. Bu şunun gibi, prenses yoktur, prenseslik vardır, ve her prenses hak ettiğinden fazlasını alır. Çünkü prenses insandır, ama prenseslik insanlığın üstündedir. Tıpkı mükemmel gibi. Mükemmel insan yoktur, mükemmel kavramı vardır bu dünya ve bu dünya insanlarına ait olmayan.
Eğer biri mükemmel gibi görünüyorsa eminim o yalancıdır. Çünkü mükemmel değildir kimse, olamaz ve olmamalı da. Olunması gereken ise tüm yanlışlarına ve eksiklerine sımsıkı sarılabilmektir, doğrularına ve fazlalıklarına sarılabildiğin gibi. Ancak bu şekilde değerli bir insan olabilir insan; ne olduğunun ve ne olmadığının farkında.
Bir insan için değerli olanların tümü, onun hayata bakışının izleridir. Onun için değerli insanlar, eşyalar, duygular... Hepsi kendi seçimidir. Hepsine kendinden bir parça vermiştir.
Aslında önemli olan ne kadar varsın, bu dünyaya varlığını nasıl duyurdun.
konuşarak kendini tam olarak ifade edebildin mi?
Müzik ile olduğun kişiyi ortaya koyabildin mi?
En 'sen' olabildiğin yer olan kafanın içindekileri dışarı vurabildin mi?
Anlaşılıp anlaşılmaması önemli değil;
Sen tam olarak kendini ifade edebildiğine inandın mı,
önemli olan bu.
Ben aradığımı buldum nihayet.
Beni tam olarak dış dünyaya aktarabilmenin yolunu buldum;
Heykel.
Benim iç sesimin dış dünyaya tercümesidir heykel.
Anlayan olmasa da umrumda değil,
ben 'ben'i tam olarak anlatabilmenin yolunu buldum.
işte bu yüzden atölyedeyim,
çünkü iç sesimi buldum.