bugün

zamanımızın bir kısmını iç sesimizi duymaya ayırmalıyız.
Halk arası açıklamalara göre içimizdeki ses, vicdanımızın sesidir. Psikolojide buna "iç ses" ya da "iç monolog" diyoruz. Gün içinde defalarca iç sesimizi duyarız. Örneğin bir video oyunu oynarken "bu son el" deriz. Ya da bir kitap felan okurken "bu son sayfa sonra bırakacağım" gibi şeyler deriz. Ve daha çeşitli örnekler ile bunu gösterebiliriz.

1930-1940’lı yıllarda Rus psikolog Lev Vygotsky, iç sesimizin yüksek sesle konuşma kabiliyetimizle büyük oranda bağlantılı olduğu fikrini ortaya atmıştır. Bazen iç sesimiz, dış sesimizden daha hızlı meydana geldiği için konuşma bozuklukları, okurken duraklama gibi şeyler ortaya çıkabilir.

Her insanın bir iç sesi olmadığından kendi kendilerine konuşma imkanları yoktur.

Vallahi insana ne kadar çektirirse çektirsin, bir insan en büyük hazinesi sürekli aktif olan iç sesidir bence.
iç ten kfr etmeye yarar.
Bu iç ses ne acayip bişi ya bisiler okurken içimden kendi sesimi duyorum dışarıya ses gitmiyor ama iç sesim var yani sadece ben duyuyorum çok ilginç.
Bugün biraz yazma günümdeyim. Yazıp rahatlamak içimdeki sesi bastırmak için düşüncelerimi kelimelere döküyorum.

iç sesi dinleyip, insanın kendini eleştirmesi ve yaşadıklarının kök nedenlerine inerek verdiği/aldığı tepkilerin asıl nedenlerini bulması çok keyifli. Böylece önce kendini kontrol etmeyi, daha sonrasında ise sevmediği şeyleri yapmayı bırakıyor.

Belki de insanın gerçek anlam arayışı budur.

(bkz: insanın anlam arayışı)
trakyada kullanılan bir deyim olabilir. genellikle birisine sinirlenip konuşmasını istemediğini belli etmek için kullanılır.

örnek: iç ses etme şindi otur orayı.
normalde bir sorun yok.
eğer o iç ses kimlik karakter değiştirip sizle konuşuyorsa...daha doğrusu size cevap veriyorsa şizofrensinizdir büyük ihtimal.

kendimden biliyom... eskiden.
Bir türlü susmayan aklımızı karıştıran ses. Yeri geliyor dertlesiyor bizimle yer geliyor canımızı sıkıyor. Nasıl kurtulacağız senden?
(bkz: içest)
Bu aralar aramız biraz bozuk. Çünkü Kendileri her zaman ki gibi çok haklı.
Yalnızlıkla beslenen bir canavardır. Bir süre sonra level atlayıp dış sese evrilir. Artık kafanın içindeki susmak bilmeyen ses bizzat ağzındadır ve karşında başka birisi varmış gibi sesli bir şekilde eskiden iç ses, şimdi ise dış ses olan canavarla konuşursun. Aslında tek cümlede bitebilirdi bu entry niye uzattım ki bu kadar. Neyse siktir et.
beni mutsuz etmeyi meslek edinmiş içten kemiren şey o işte o ses.
iç sesim seni bana getirir mi acaba!

uzaklaşan ılık seslerin intikamını alan ses çeşitidir.
şu sıralar o kadar çok konuşuyor ki iç sesim, gerçekten konuşmaya gerek kalmıyor.
Çok sesli konuşuyorsun sus da ders çalışalım bro.
Bir ses, içten gelen.
sürekli fikir belirtiyor.
şarkı falanda mırıldanıyor.

olum bak akıllı ol.
Eskiden sözlüğe daha çok gelirdim. Yazar yazar rahatlardım. bazen de "ti"ye alıp başlıkları, eğlenirdim.

Son zamanlarda ise hayatın koşuşturmacası içerisinde kendimden çok başkalarına göre yaşadığımı fark ettim, iç sesimin beni uyarmasıyla.

Fakat nasıl yaşamalı ki? Yaş ilerledikçe dünyanın kendinizden ibaret olmadığını anlamanızla birlikte, çevrenize göre yaşamaktan başka şansınız var mı? Eğer çok şanslıysanız çevrenizde sizi olduğu gibi kabul eden bir kaç yakınınız olabilir. aksi halde? yalnızlıktan başka çare olmayacaktır kanaatimce.

işte tam da bu noktada, iç sesin beyninizle çelişmeleri ortaya çıkıyor. Bir yandan beyninizin sizi siz yapan davranışları size empoze etmeye çalışıyor. Diğer yandan da iç sesiniz olması gerekeni size dayatıyor ya da tam tersi.

Psikolojik bozukluk denen bir çok şeyin temeli değil mi aslında iç ses ve beynimizin çelişmesi...

Velhasıl kelam, hayat ilerledikçe, hesap verme ve ikna etmeniz gereken olgu/olay/kişi sayısı artıyorsa bir yerlerde bir terslik vardır diye düşünüyorum sayın yazarlar.

Umarım her biriniz beyninizin sesine göre hareket etme özgürlüğüne kavuşacağınız günlere bir an önce kavuşursunuz.
manyak evladı saçma sapan şeyler sokuyor kafamın içine.
içimdeki geveze.
Gece gece marmariste yaşadığım güzel eğlenceli tatil anılarımı anlatıyor bana başkasına anlatır gibi.

Of çok özledim yazı, yaz akşamlarını, denizi, güneşi. iyi hissetmeyi. Yaz aşkı olmasada yaz flörtlerini.
Ortamda makyaj güzellik gibi konular konuşulurken genelde sessiz kalırım. Çünkü kilolu olduğum için bu konuda böyle yapmalıymışım gibi saçma hislerim var. iç sesim diyor ki:

"Ulan var ya şişko bi dombili olmasaydım en güzel ben olurdum. Şu kaşa göze şu boya bak! Siz gibi pörtlek göz çirkin dişli at suratlılara on basarım."

Allahım demek ki bu özgüven patlaması olmasın diye şüşkoyum.
Aslında bir matruşka gibi içerden çıkarılıp yıllardan beri seni görmemiştik çık bakalım dışarıya denilecek kendinizdir.
Her gece dertleşilen kral bi ses. Ayrıca çok bilgili ve entelektüel bir ses. Retorik bile biliyor.
hiç de filmlerdeki gibi değil lan bildiğin kendi sesim. (bkz: haluk bilginer)
Bir dediği diğerini tutmayan, saçma sapan tutarsız konuların döndüğü ses. Ben bu psikolojiyi kolay bozmadım öhöm.*