içki ,sigara, alkol, kadın ve birtakım otlar düzgün beşgeninin ağırlık merkezinde gecmiş bir ömrün kısır döngüsü ve yorgunluğuyla enteresan sebepler kapılarından gecip yolum kabeye düşmüştü...
Enteresan bir enerjisi olan bu coğrafyada günahlarımın ağırlıgıyla daha bir mahcubiyet, buyuk bir pişmanlık girdabı ićimde hortum yaparken,bende dönerken buldum kendimi kabe etrafında...
Hiçlikle varlık arasında diğerlerini taklit ederek namaz kılmaya çalıstım. Bildigim tek bir süre yoktu..söyleyecek sözümde yoktu..sessiz gözyaşları vardı..
Birgün o kalabalığin icinde kücük bir çocuk babasını kaybetmiş feryad ediyor kendi etrafında deliler gibi dönüyordu.. birden insanoglu nezdinde kendi halimi hissettim..dünyanın ićinde bir o yana bir bu yana doğruyu ararken yanlız ve çaresiz hissettim kendimi...sonra bir kelime içimden arşı titretir gibi sessizce dudaklarımdan döküldü..
'Allah'
Azıma sıçtılar sözlük,( iş yerinde, ilişkimde, hayatımda bu aralar hep azıma sıçıldı... iş yerinde hiç birşey yolunda değilken tek tutunabildiğim dalım kırılıp uçurumdan düştü ve beni terk etti, En yakın arkadaşım trafik kazası geçirdi ailesinden can kaybı var, ben her gün daha çok özlüyorum bu günleri birlikte yaşama hayalini kurduğum insanı 2 ayın her günü, gecesi. Seven insan neden bir kere bile merak etmez ve en kötü tarafı da onu yaptıkları konusunda suçlayamamam ve eklemek istediğim bir şey daha var. Bunu okuyacağını biliyorum, belki bu gün belki 3 gün sonra belki 3 ay sonra ama okuyacaksın. Sen beni diri diri toprağa gömerken üzerime atığın her toprak senden geldiği için bile mutlu oldum, son bir kez kokunu içime çektiğimde aldığım son koku olsun diye dua ettim, sen bana "Allah öyle bir dert verir ki adımın baş harfini bile hatırlamazsın" derken ben unutmamak için kalbime kazıdım... Ne olurdu kurduğum hayalleri bana çok görmeseydin? Ne olurdu son 2 ayda bir kere gözlerimin içine bakarak bir kere de olsa seni seviyorum deseydin? Ne olurdu sırf sen beğendin diye özenerek silip temizlediğim koltuklarımda birlikte otursaydık? Ne olurdu senli hayaller kurduğum evimde her gün senin kokunla uyansaydım ? Ne olurdu gözlerinin içinde kendimi son bir kere görebilseydim ? Ne olurdu seni tam da hayatımın merkezine koymuşken, hemde bu hayatı sana sunduğumda göz yaşları içinde kabul etmişken beni tek başıma koymasaydın ? Ne olurdu hak ettiğim gibi karşıma geçip konuşarak ayrılsaydın ? Ne olurdu ... Bunları sana söylecek cesaretim yok çünkü yine cevap vermezsin diye korkuyorum ve sadece bu güne kadar içime attığım duygularım doldu taştı artık içimde saklayamıyorum ve lanet olsun hepsi iyi duygular ! Neyse artık bir önemi yok, sen yeterki iyi ol, kendine iyi bakmazsan da hakkım helal değil kendine iyi bak... Bilerek bilmeyerek bir kusurum olduysa özür dilerim. ) ama bana hep böyle oluyo diye alıştım sandım, geçer sandım meğer bu farklıymış sözlük abi, saygılar.
Çocuk mendil satarak kazandığı son para ile dondurma almıştır, aldığı dondurmayı keyif ile yerken eli külaha takılır ve dondurma yere düşer. Çocuk üzülür ve dondurmasının yerden alır, üstünü sıyırdıktan sonra yemeye devam eder.
Zamanında at arabanız vardı. Doğdum doğalı annemi babamı ve o atı gördüm.bembeyaz dı. 15 yasında at arabasını satıp traktör almıştık.atımızdan ayrıldığım içim aşırı üzülmüştüm.
senelerce evvel, tcdd'den emekli babası yeni vefat etmiş biri olarak üniversitede okumaya çalışırken, onbeşbin lira ( kur farkıyla şimdiki 1 tl )olan öğrenci biletini alamayıp yeşilevler'den cebeci'de yerleşik okulumun kampüsüne yürüdüm aylarca. yaz kış demeden, sabah 04:30 da kalkıp 08:30 daki ilk dersime yetişmeye çalışırdım yürürken. yetişebildim mi? hayır. kah terledim, kah yeni terleyen sakalımla karı-koca oldu gri karlar. ama yürüdüm be. s.kimde değildi dersin ne olduğu, kişiliğime ne katacağı, geleceğime katkısı neydi hiç umrumda olmadı. tek okuyan evlat olarak yürümeliydim ki yürüdüm.
tek dostum olan sigaranın, markasına bakmadan, üzerindeki ıslaklığın dudaktan mı, yağmurdan mı, kardan mı olduğuna bakmadan topladım yerden ucu yanık atılmış olanlarını. zaten, filtresine kadar içime çektikten sonra farkederdim ıslak olduklarını.
ulan benim de yere izmarit atmışlığım vardır, ama ömürleri hep kısa olurdu.
Bir gün yine bir arkadaşımla tartışıyoruz(kavga değil amk).
Ben: evrim var kanka, biraz araştırma yapta bilgilen, hala maymunlar niye var diyeceksin diye korkuyorum amk.
Arkadaş: Olm saçmalama lan yok öyle bişey atayizlik yapma.
B: Peki körelmiş organlar, dna yapıları, mutasyon, gen akışı ?
A: sence bunların hepsi tesadüf mü?
B: beni milyonlarca kez kahretmeyi yine başardın zalım(içinden küfür eder).
A: iman gücü forever.
metrobüs tıklım tıklım. gencecik ve masum yüzlü bir çocuk yanında dikilen teyzeye yerini veriyor ''buyur teyzeciğim geç otur.'' teyze aynı yaşlardaki torununu bu gencin verdiği yere hunharca oturtup kendisi ayakta gidiyor. az önce yerini teyzeye veren çocuk ne yapacağını bilemiyor.
beş parasız akşamın bi vakti güngörende kaldığım bir gün eve gitmek için bindiğim minibüste, soföre (öküz olduğunu birazdan öğreneceğim) sessizce eğilip " topkapı'ya kadar götürebilirmisiniz hiç param yok" ricama soförün bildiğin öküz (söylemiştim) gibi bağırarak "ne demek birader paran yoksa canını mı alacağız" demesi, akabinde bırakın içerdeki oturan insanları öndeki minibustekilerin bile dikkatini çektiği, iç burkan değil içime oturan gerçekten kısa ama etkisi uzun hikaye.
evvel zaman içinde yaşlı bir adamla bir yılan dost olmuşlar. yılan adamı sevmiş ve her gün ona bir altın hediye etmeye başlamış. gel zaman git zaman bu böyle devam etmiş. ancak birgün yaşlı adamın oğlu düşünmüş ki madem bu yılan altınların yerini biliyor o halde ben bu yılanı öldüreyim de altınların hepsine ulaşayım diye düşünmüş. ve yılanı takip etmeye başlamış. birgün yılanı saklandığı deliğin başında kıstırmış ve demiş ki "ya altınların yerini söylersin ya da seni burada öldürürüm". yılan oğlanı terslemiş. oğlanda bulduğu bir taşı yılana vurmuş. yılanın kuyruğu kopmuş. can havliyle oğlana saldırmış ve onu öldürmüş.
böylece yaşlı adamla yılanın dostluğu bitmiş. ancak ilerleyen zaman içinde yalnız kalan yaşlı adam yılana gitmiş ve oğlunun yaptığının büyük bir yanlış olduğunu ve ölümü hakettiğini söylemiş. dostluklarının devam etmesini istemiş.
ancak yılan yaşlı adama şu unutulmayan cümleyle durumlarını izah etmiş:
"bende bu kuyruk acısı sende de bu evlat acısı olduğu sürece biz artık senle dost olamayız."
tanıdğım yaşlı bi teyzem vardı. eşi ölmeden önceki gece saçlarını örmüş. kadıncağızda aylar boyunca saçlarına kimseyi dokundurtmamış, yıkamamış. eşinin ördüğü o örgüler kalmış saçlarında.
bir haftadır odamda geri dönüşüme kazandırmak için kağıtları biriktiriyordum. ta ki bu sabaha kadar. temizlikçi abla gelip odamı temizlerken biriktirdiğim poşetimi atmış! be insafsızın kızı, be nankör kedi! nasıl yaparsın sen benim özel eşyamı nasıl atarsın ulan! senin yüzünden bir ağaç daha kesilecek işte... *