iki arada bir derede büyüyorum, anneanne varlık içinde baba evi ise yokluk içinde yaşıyor. kardeşim sebebiyle sürekli baba evindeyim, anneannem beni almak için yalvarıyor ama babam pek taraftarı değil.
neyse işte ilkokul 3'deyim o aralar. okula şu sarı bıyık cahit abiler gelmiş. biz de anca televizyonda gördüğümüz adamın ağzının içine düşeceğiz. heyecan var bir de.
aynı gün öğreniyoruz ki; okulda tiyatro sergileyecekler. bilet fiyatı da 4 milyon.
ben heyecandan sevinçten ölmek üzereyim. tiyatro izleyeceğim. televizyonu olmayan evde yaşamama rağmen arkadaşlarımın evlerinde izlediğim o adamı capcanlı karşımda göreceğim.
aynı heyecanla eve döndüm. babama heyecanlı heyecanlı anlattım. o adamı gördüğümü söyledim. tiyatro dedim. 'kaç para?' diye sordu tabi adam önce. 4 milyon dedim. yüzü düştü. yoktu çünkü. 4 milyon büyük paraydı 1,5 milyonla 8 saat okulda kalabilen ben için. ve 8 saat açlığa sadece 1,5 milyon sağlayabilen babam için. anneannemden de isteyemedi gururuna yediremediği için.
üzülmedim hiç öyle olunca. ertesi gün kalktım yine 1,5 milyonu alıp okula gittim. herkes tek sıra oldu, biletini aldı ve ben sınıfta kaldım. 29 kişi aşağıdaydı, ben yukarıda. diğer sınıflardan da parası olmayan 2-3 kişi varmış aynı sınıfa aldılar bizi. oturun burda diye.
1 saat sonra yukarı çıktı sınıf ahalisi. hatrımda kalan son diyalogdur bu o döneme ait;
-trajikodram sen neden gelmedin ki?
+kompozisyon yarışması var ya ona hazırlandım ben burda.
-bakayım ne yazdın?
+yırttım beğenmedim tekrar yazıcam sonra.
-sizin paranız yok mu trajikodram?
+vaaaar. ama ben sevmiyorum zaten tiyatroyu hiç.
hemen hemen bir hafta önceydi. öğrenci olduğum malum öğrenci evinden çıkıp cebimde 6 lira 80 kuruş ile markete gittim. amacım tavuk alıp akşam yemeği yapmak. kasap reyonundayım, ben tavuk paketlerinin üstündeki etiketlere bakıyorum. amaç tabi ki 6 lira 80 kuruşu geçmemesi. kasap abide şunu vereyim bunu vereyim diyor arka arkaya. en sonunda espriyle karışık "abi amacım beğenmek değil en ucuzunu bulmak" dedim. adam çıkardı en ucuzunu gösterdi. tamı tamına 6 lira 83 kuruş. peki ben ne yaptım? "yok abi o fazla kalıyo sonra ziyan oluyor." deyip çıktım marketten.
şehrimin en gariban, kimsenin isteyerek girmek istemeyeceği bir sokağında yaşlı, hasta, kimsesiz ve tek odalı izbe bir evde yaşayan dedeciğe gıda kolisi verilir. Ertesi gün dedecik sahip olduğu en güzel kıyafetleri giymiş olarak odanızda karşınıza geçer, gıdalar için çok teşekkür eder ve ekler "içinden bişey çıktı kızım tatlı (helva) çok güzel, az az yedim, hiç yememiştim, çok teşekkür ederim" der. Herşey biter... kendi rahmetli dedesi gelir gözünün önüne, onunda helvayı çok sevdiği hatırlanır, gözlerden yaşlar akmaz boşalır... yıllar geçer hala helva yenmez, yenemez.
küçüktüm o zamanlar, 11-12 yaşlarında falanım. 1 oda 1 salon eski sobalı bir evde oturuyoruz. annem asgari ücretle bir fabrikada çalışıyordu o güne kadar canını dişine takarak evi geçindirmişti hep. evin kirasıydı, faturasıydı, yeme içme masrafı hepsi annemin eline bakıyordu. bir gün annem işi bırakmak zorunda kaldı.
babam ise sorumsuz, boş gezenin boş kalfasıydı canı isterse çalışır istemezse çalışmazdı. ama annem işi bıraktığı sıralarda bir işi vardı iyi de kazanıyordu. evin tüm masrafı ona aitti artık. ama yinede annem ucu ucuna yetecek kadar para isterdi ondan, hatta bazen yetmeyecek kadar. çoğu zaman okula harçlıksız gittiğimi hatırlarım. bolluk içinde yoksulluk çekiyorduk resmen.
babam bana ve anneme hiç iyi davranmaz hep sorun çıkarır hatta annemle neredeyse her gün tartışırlardı. genelde ben uyuduktan sonra eve gelirdi ve bir şey bulup anneme bağırır çağırırdı. yine bir gün geldi yine tartışıyorlardı. sorun ise sözde annemin çok para harcıyor olmasıydı. evden bile çıkmazdı annem, nereye harcasın ki zaten aldığı üç kuruşu. bende bağrışma seslerine uyanmış her şeyi duymuştum. ben ona baba demek istemiyorum şerefsiz herif resmen siz ne yiyip içiyorsunuz bu kadar diye hesap soruyordu anneme. resmen yıllarca çalışmayıp evi aileyi sırtlayan anneme nankörlük edip hesap soruyordu. yediğimizde bile gözü vardı. anneme bidaha para vermeyeceğini bağırdı da bağırdı.
ben yine uyuyor numarası yaptım tabi. ertesi gün annemin morali bozuk mutfakta bir şeyler yapıyordu. biliyordum neden morali bozuk ama sanki bir şeyden haberim yok gibi davranıyordum. yemek saati geldi öğle vakti. ekmek alacak dahi parası olmadığından evde kalan biraz un ile ekmek yapmaya çalışmış garibim... masada o ekmekleri gördüğümde o yaşta o çocuk halimde ağlamamak için kendimi zor tuttum hala daha hatırlar hissederim. sonra sofraya oturup ooo ne güzel yapmışsın aynı köydeki gibi diye moral vermeye çalıştım. annemin ifadesi yine değişmedi. yemeği yerken ekmeği iştahla yemeye çalıştım çok güzel olmuş dedim annemin surat ifadesi yine değişmedi ağlamaklı gözlerle yemeğini yedi.
babamdan hep nefret ettim hep nefret ederim. aslında normal sıkıntısız olan hayatımızı mahvedip her türlü sıkıntıyı bize yaşattığı için.
Küçüktüm o zamanlar. bir bayram ertesiydi. yine bir sürü harçlık toplamıştım. harçlıklarla uçurtma ve Çanta almak istiyordum yanlış hatırlamıyorsam.
Maddi durumumuz çok kötüydü. babamdan pek Hayır gelmezdi annem evi kıt kanaat geçindirirdi.
Her çocuk gibi ekmek almaya gitmeyi sevmezdim. gitmemek için her şeyi yapardım bazen.
Bir gün annem yine ekmek almaya gitmemi istedi. Bu sefer hiç sesimi çıkarmadan gitmiştim. Yanımada bayram harçlıklarımı almıştım. ekmeği aldım ama annemin verdiği paraya dokunmadım. kendim verdim parasını. eve dönünce de annem anlamasın diye parayı çantasına koydum hatta annemin parasının az olduğunu bildiğim için harçlıklarımdan da avcumun aldığı kadar cebimden çıkarıp annemin çantasına koydum. bunu böyle günlerce yaptım param bitesiye kadar. Annem anlamıyor sanardım mutlu olurdum.
Hep yokluk içindeydik hep farkındaydım. Bu yüzden çabuk büyümek zorunda kaldım.
öğrenci birikmiş faturaları ödemek için fatura merkezine gider..
- 4 aylık birikmiş faturanız var hepsini ödeyeceksin?
- hepsi ne kadar? (laf olsun deyu sorulur.)
- 269.5854 tl.
- ilk 2 fatura ne kadar?
- 119.4567 tl.
- ilk fatura?
- 59.4567764 tl.
- tamam ilk faturayı ödeyeyim ben. (zar zor 59 lira çıkarılır.)
- 4567764 kuruşunuz var mı?
- pff. (ahanda değil iç burkan, direk göt burkan garibanlık anları.)
2010 yazı, aile evimizin balkonunda biraderimle geçmiş yad edilir. kah ağlanır, kah gülünür.
+ ... ya işte güzel abim, ne günler yaşadık beraber. bir de şey var unutmam, okula giderken ayakkabım soğuk geçirmesin diye tabana peçete yayardım. bir gün ayakkabım giderken patlamasın mı? beyaz peçete aralardan çıkıp görünüyor..
- ee sen ne yaptın peki?
+ napim, peçete görünmesin diye çamura basa basa gittim okula. okul müdürü de kızdı sonra "öküz yemleyip de mi geldin ahmet!" diye..
- hahaha oğlum sen de karton koyaydın peçete bu tabi görünür.
+ biz kartonları sobada yakıp ısınıyorduk o zaman abi..
ben torosların bir dağ köyünde doğdum ve büyüdüm. fakir bir ailenin evladı olarak dünyaya gelmişim 1977'de. dağ başında elektriğin radyonun televizyonun olmadığı ıssız yerlerde geçti çocukluğum. yörük olduğumuz için kıl çadırlarda yattık,davar-oğlak peşinde koştuk. yoktu yani bildiğiniz ve ben o ana kadar bizim oraların tabiriyle çarşı ekmeğini hiç görmemiştim. bir gün rahmetli babam şehre gitmiş gelirken de çarşı ekmeği yani bildiğimiz somun ekmekten getirmiş. hiç görmediğimiz bu şeyi biz bazlamanın arasına konulup yenecek bir katık şey zannetmiştik. somun ekmeğini bazlamanın arasına koyup yediğimiz o gün hiç aklımdan gitmez. ama güzel olan şey ne biliyor musunuz? o kıl çadırdan bin bir türlü yoklukla çıkıp okudum hukukçu oldum fakat geldiğim yeri hiç unutmadım. geriye dönüp baktığımda yüzü güneş yanığı,dizleri ayakkabısı yamalı, somun ekmeği bazlamanın arasına koyup yiyen o köylü çocuğu görürüm hep.